Monday, February 11, 2013

Gürkan Abiyi (Gürkan Genç) Dünya Turuna Uğurlarken


   Altınoluk’ta tatildeyken,yolda karşılayıp uğurlayacaktım Dünya turuna çıkan “Demir Atlı Adam”ı. Fakat çeşitli sebeplerden dolayı Gürkan abinin çıkışı 9 Eylül 2012 tarihine ertelenmiş.  Bununla ilgili haberleri de Murat abiden (Murat Yumrutaş) alıyorum. 8 Eylül 2012’de açıköğretim sınavım vardı ve sınav çıkışında otobüs beklerken bir bisikletli gidiyordu.Baktım bu bizim Barış,Barış Bulduk. Hemen yarın ki planı ona da anlattım. Yüksüz şekilde Gürkan abiyi uğurlayıp,Eskişehir’e basacaktık.Gece Eskişehir’e varıp,orada tüm gün gezdikten sonra otobüsle Ankara’ya dönecektik.Yüksüz gitmemizin nedeni Gürkan abiydi.Çok sağlam bastığını duymuştum.Bir yandan üstündeki 70-75 kg yükle nasıl basabilir ki diye düşünürken,bir yandan da ya basarsa ve ben yetişemezsem diye düşünüyordum. Barış’ın 9 Eylül’de de sınavı vardı ve sınav çıkışı bize yetişecekti.
   9 Eylül saat 09:00 sularında ben ve birkaç kişi meclisin önüne gelmişiz ve Gürkan abiyi bekliyoruz.Meğerse Gürkan abi de diğer mecliste bekliyormuş. Haberi alınca hemen onun yanına gittik biz de.





   Röportajlar,son muhabbetler,ailesiyle son bir kare fotoğraf… Dikkatimi çeken bir şey ; annesi güneş gözlüğünü takmış olsa da ağlamaktan ve/veya uykusuzluktan dolayı gözleri şişmişti. Yola çıkışımız maalesef saat 10:30’u buluyor.TOBB Üniversitesini geçerken klasik arabalar da kornalarını çalıp,uğurluyorlar bizi. ODTÜ’ye kadar grupla giderken ODTÜ’den sonra önden gidip fotoğraf çekmeye başlıyorum.






   Ümitköy’ü geçerken arkama bakıyorum ve grubun hızına göre ayarlıyorum kendi hızımı da.Grup hala arkamda ve ben hızımı koruyorum.Arkadan teker sesi gelince kafamı çevirmemle Gürkan abiyi görmem bir oluyor ve kendimi sağa atıyorum J Bu Gürkan abi hep böyle yav.Arkana bakıyosun yok, dakikalar yada saniyeler içinde dibinde beliriyor.Nasıl bir şeydir ben de anlayamadım valla J
   Başkent Üniversite’sini de geçtikten sonra Tay-Mek’te duruyoruz bütün grupla birlikte. Ufak bir kahvaltı ediyoruz.Bu arada yan masa kalkınca bizimkiler oturuyo masaya,Funda,Cihan,vs… Garsonlar masayı toplamadan,önceki müşterinin artık tabağına gömülüyoruz hep beraber ve tüketiyoruz.Tabakta ne yok ki ; tereyağ,kaymak,içinde arı olan bal,reçel,yeşillik,vs… J Cihan çay söylüyor ve çayı hazır,şekeri atılmış,karıştırılmış,hatta yudumlanmış olarak geliyor J Tabi ki yenileniyor çay. İyice karınlar doyduktan sonra Barış da yetişiyor bize.Artık kalkma vakti geldi,yol uzun.Son bir hatıra fotoğrafı çekiliyoruz ve pedallar dönmeye başlıyor.



   Daha ilk dakikadan aksilik : Gürkan abinin km saati çalışmıyor.Biraz uğraşılıyor ama Gürkan abi “Dünya turunda 150 km’nin hesabını yapacak değilim ya J” diyor ve devam ediyoruz. 100 m kadar ileride ki köprüden dönüyor Ankara grubunun çoğunluğu.Yaklaşık 7-8 kişi devam ediyoruz.Bu arada meclisten bu yana 2 tane Fransız bisikletçi de bizlerle.Gürkan abi ile beraber yurt dışında da pedallayacaklarmış.Ve 2. Aksilik olarak da Ömer’in (Ömer Kovan) lastiği patlıyor. Benzinlikte birkaç dakika duruyoruz ama Gürkan abinin canı sıkılıyor bu aksiliğe de.Bu arada Barış basmış ve bir süre kamyon/tırın arkasında rüzgarsız bir biçimde devam etmiş yoluna. Arayıp yavaşlamasını söylüyorum.
   Bizimle devam eden grup da Temelli’ye yaklaşık 8 km kala Ankara’ya dönüş yoluna giriyor ve 5 kişi kalıyoruz.Temelli çıkışında 06 plakalı çakal kasa bir Bmw korna çalarak geçiyor  ve biraz önümüzde duruyor.Ankara’dan Temelli’ye kadar gelmiş adam,Gürkan abiyi uğurlamak için.



   Biraz daha devam ediyoruz yola,arkamıza bakıyoruz Gürkan abi yok.Bekliyoruz ama hala yok. Gürkan abinin gecikme nedenini gelince kendisinden dinliyoruz. Yolda bir araba yine önüne geçip duruyor.Arabanın içinde ki aile tatilden dönüyormuş ve  internetten bakıp Gürkan abinin yerini bulmuşlar ve konuşmuşlar.Peşi sıra da destekler,başarı dilekleri… Temelli’yi de geçtikten sonra Hakan abi ve yanında ki arkadaşımız ayrılıyorlar.Hakan abi ve Gürkan abi ayrılma noktasında bizi uyarıyorlar “Gece yol almayın,bu güzergahın yolları iyi değil,kalın bir yerde” diye ama kafaya koymuşuz bir kere ya Eskişehir’e gideceğiz. Hakan abi ve diğer arkadaşı da uğurladıktan sonra kalıyoruz 3 kişi. Gürkan abi,ben ve Barış.Yolumuza devam ediyoruz ve geçen sene Ankara-Eskişehir turunda ilk günün sonunda çadır attığım benzinlikte duruyoruz.Orada Gürkan abinin yaptığı karışım ilgimi çekiyor ve aynısını uyguluyorum.Efenim malzemeler basit : Beypazarı limonlu soda ve su.
- Limon: C vitamini
- Soda: Mineral deposu
- Su: Temel ihtiyaç
   Yani gayet mantıklı bir karışım.



   He bir de 4-5 badem verdi Gürkan abi.Bir de ekleyip “Bu 4-5 badem seni Eskişehir’e kadar götürür” dedi. “Abi neden daha fazla almayalım?” dediğimde cevap gecikmiyor “Vücudunun ihtiyacı 4-5 tane bademdir Sinan,fazlasını vücut dışarı atar.” diyor.Orada bir hatıra fotoğrafı çekildikten sonra pedallamaya devam ediyoruz.
  Beni asıl korkutan yokuş Sakarya Topçu Kışlası’nın önünden başlayan ve 3-4 km devam eden yokuştu.Bu arada Gürkan abi yavaşlayıp,geriledi.Hem de yokuş aşağı inerken.Biz bastık ve yokuş sonunda ki tabela önünde fotoğraf çekmek için durduk.Fotoğrafı çekip arkamıza baktık ki adam yetişmiş bize. 




   Uzunca ve zaman zaman da işkence gibi geçen yolların ardından  140 km sonunda Sivrihisar’a varıyoruz.Öncü olarak ben TŞOF’a (Türkiye Şöförler Odası Federasyonu) giriyorum ve onların da gelmesi 2-3 dakikayı buluyor.Oturuyoruz akşam yemeğine. Fiyatlar tabi ki bize biraz tuzlu geliyor.Ben 12 TL ile kurtulurken, Barış 24 TL ile kazığın alasını yiyor. Bir de zeki insan,banka kartı dururken nakit parasını vermiş. Yemek bitişi son bir kare fotoğraf çekiliyoruz. İkinci bir kare fotoğraf belki de 7 sene sonra çekilebilecek. O an hüzünle doluyor içim. Ayrılığın hüznü ayrıdır, karşında ki kim olursa olsun. Ben o gün Gürkan abiden sadece yol ve beslenme şekli öğrenmedim, ben o gün Gürkan abiden kişilik de karşında ki insana davranışının nasıl olması gerektiğini de öğrendim.Teşekkürler Gürkan abicim...

   Ankara’ya dönüş vakti geliyor.Yoldayken de haber almıştık, burada bir ekip Gürkan abiyi ve bizi karşılayacaktı ama ortalarda kimsecikler yok hala. Ben de dönüş parası var ama Barış’ta yok. Barış “Her yerde İş Bankası vardır” diyor ama benim ona cevabım “Ulen 10 bin nüfuslu ilçede olmayabilir” oluyor. Nihayetinde de olmadığını öğreniyoruz.
  
   Sivrihisar ilçesi dağın yamacına kurulu olduğu için, şehir merkezine gitmek için de eğimi tırmanmak durumundayız. Bu arada Barış 2 bisikletlinin aşağıya doğru gittiğini söyledi ama ben göremedim,zaten dönüp bakmak için de vaktimiz yoktu. Bir yandan bankamatik, bir yandan internet kafe arıyoruz. Teknoloji ve Barış’ın kardeşi sağolsun işlem hallediliyor. Ve Barış’ın da artık nakit parası oluyor. Akşam hava karardığı için ve saat de 20:30’u geçtiğinden anayoldan bile zor otobüs geçtiğini biliyorum. Bu yüzden acele etmesini söylüyorum Barış’a. Ama Beyzade’m hala kız misali yavaş,yavaş,yavaş… Yoldan tek tük geçen otobüslerin her birine el hareketi ile (yanlış anlaşılmasın, durma işareti yapıyoruz J) durmalarını söylüyoruz,ama kimsenin durduğu yok. Otobüslerin girdiği dinlenme tesisine gidiyoruz. İlk firmanın bagajları tıka basa dolu ve Erzincan’a gidiyor. 2. firma ise Afyon’da bulunan Öz Dila Termal Tesis’ine ait otobüs. Kişi başı 10 TL ödeyip, canımız olan bisikletlerimizi de bagaja yüklüyoruz. Bagaj boş. Artık Ankara’ya kadar dinlenme vakti. Tabi canım sen öyle sanmaya devam et. Bir ben bir şey söylüyorum,bir Barış bir şey söylüyor. Bir de bir eleman eklendi muhabbete.Tabi ki devremülk satmaya çalışıyor J Bizim saf da hemen adres,telefonunu verdi J
   Akköprü’ye geldik ve iniş zamanı geldi. Bisikletleri indirdik ve arkadan birisi “Gençler size Kızılay mı sponsor?” dedi. (Çünkü üstümüzde Kızılay’a kan verdiğimiz zaman, bize Kızılay’ın verdiği reflektörlü yelek vardı). “Gençler ben sponsor olayım size” deyince Hüseyin abi, ben de “Zor o işler abicim. Turda bir aksilik çıkar da dönülmek zorunda kalınır, o zaman sizin zararınızı karşılamak durumunda kalırız, o kadar da zengin değiliz zaten J Sözleşme falan da olunca uzun ve zahmetli bir iştir o” diyorum. O da “Yok ben sözleşme falan yapmayacağım. Eşya yada nakit olarak destek vereceğim” diyor. Bu da bizim kafamıza yatıyor ve saniyeler içinde düşünüp kartıvizitini alıyoruz.(Kendisi bazı kişi ve kuruluşların basın danışmanıdır). Ve mutluluk içinde oradan ayrılıyoruz.
   İşte bu şanstır. Hem de büyük bir şanstır. Bu da Gürkan abinin uğurudur. 7 yıl boyunca görüşemeyeceğimiz  için yaptığı son bir kıyaktır J
   Gürkan abicim şunu bilmelisin ki seni daha ilk günden özledi, hala da özlüyorum. Sanırım seni daha fazla tanımamam hem şans hem de şanssızlık. Tanısam daha fazla özlerdim ve hüzünlenirdim. İyi pedallar… Yolun daima açık olsun. 7 yıl sonra görüşmek dileğiyle J

Not: Eskişehir’e neden mi gidemedik ? Hakan abi ve Gürkan abinin uyarıları, Barış’ın kararsızlığı ve evimde çıkan kombi ile alakalı ciddi bir sıkıntıdan dolayı. Ama baharda tekrar deneyebiliriz J









No comments: