Ertesi sabah yine erken saatte yola çıktım ve Aliağa
çıkışında ki rüzgar tribünlerine hayran kaldım.Keşke her yerde bunlardan olsa
da her yerde bedavaya elektriğimizi karşılayabilsek. Havanın yeni yeni
aydınlanması ile Eski Foça yoluna sapıyorum ve 26 km. tabelası beni karşılıyor.26
km. dediğin nedir ki diyorum ama meğerse öyle değilmiş.Git git bitmiyor bir
türlü.Bir de fabrikaların olduğu alanın girişinde bir köpek havlaması ile yine
başlıyor kovalamaca.Ulen it! Sen mi hızlısın ben mi?! J
Tabi ki ben.(aslında isteseler,bütün köpekler yakalar ya neyse) Bir ilçeye
varıyorum ki çok güzel bir kahvaltı oluyor benim için. Çay bayat olsa da şeker
de katılmış olan kıymalı börek enfes doğrusu.
Pastahanenin ismi aklımda değil ama Pazar yerinin
sol çaprazında,ara sokağın başında yer alıyor.Meğerse yokuşlar yeni başlıyormuş
oradan sonra. Foça’yı çok meth etmişlerdi.Gidiş yolunda sağlam yokuşlar da olsa
yol çok güzeldi.Foça’ya 2-3 km kala tüm Foça’yı tepeden izleyebileceğiniz bir
yer var.
Seyir tepesi de denilebilir aslında.İşte o tepeden sonra Foça’ya kadar
sırf iniş var. Foça’ya girişte yol 2’ye ayrılıyor.Sol taraf ilçe
merkezi,balıkçılar ve barlara (kısacası hayata) çıkıyor,sağ taraf ise güzel bir
binası oan Hükümet Konağı ve villaların olduğu alana çıkıyor. Önce sağ tarafa
gidip,deniz kenarında dinleniyorum.Kafamın boşalması lazım ki tadını çıksın şu
güzel Foça’nın. Gezmeye başlıyorum ama dönüş yolunda ki düşündükçe ayaklarım
geri geri çeviriyor pedalları.
Balıkçıların olduğu ve merkezin devam ettiği evlerin
kıyı kesimleri girintili çıkıntılı olduğu gibi çok düzenli,güzel ve temiz
taşlarla döşenmiş durumda.Bu da orasını gerçekten görülmeye değer bir yer
olduğunu gösteriyor.Bunun için de oranın yetkililerini içimden kutluyorum.
Evet
Foça’da da kale var ve orası da restorasyondan geçmiş.Antik yerlere merakım
olmadığı için orasının da içine girmiyorum.İskele boyunca ilerlerken 2 katlı yolcu
teknesini görüyorum. Görevliye “İzmir’e gider mi?” diye soruyorum ama verilen
yanıt canımı sıkıyor. “İzmir’e gider,oradan da Mordoğan’a gider ama zaten
bisikletle binemezsin buraya” :@ Ben de pedallıyorum otogara.Burada dabir kaç
minibüsçü ile tartıştıktan sonra bir firmadan bilet alıyorum.(üniversite
okuduğum şehir Kırıkkale ve buradan da alışığım bu tarz tartışmalara) Tam
bisikletimde ki bagajlarımı sökmüşken minibüs şöförü geliyor ve “Sen hiç sökme
bisikletini. 1 bilet daha al ve içeri koyalım bisikletini” diyor.
İşime geliyor
tabi ki ve bir bilet daha alıyorum.Eğer bir gün öncesinde 170 km.
pedallamasaydım dönüşü minibüsle yapmak zorunda kalmazdım.Planımda Foça’dan
Menemen ilçesine ayrılan yerden İzmir’e kadar bisiklet yolu var,buradan devam
etmek vardı ama olmadı maalesef.Bu bisiklet yolunu da Serkan abimden
duymuştum,Serkan Taşdelen.
İzmir Bornova’da beni Akın abim karşılıyor ve o güzel evine götürüyor.Ev İzmir-Manisa yolunda olup tepeden İzmir ve Kemalpaşa ilçesine bakıyor.Şehir stresinden uzakta, 3 tarafı ormanla çevrili sessiz,sakin,kafa dinlemelik bir yerdi.Bisikletimi evin önüne bırakmıştım ve diğer gün de aynı yerde bulmuştum,çalınmamıştı J Bu arada Akın abimin eşinin de ellerine sağlık.Özellikle bamya müthişti J Akın abimin engellilerle ilgili bir projesi var: “Engelliler Köyü”. Bu proje için hayli büyük arsasını da bağışlayan Akın abim kendinden çok emin. Umarım karşısında ki insanlar da bu kadar kendilerinden emindir.Oradayken de fikir alış-verişlerinde bulunuyoruz ve elimden geldiğince yardım edeceğimi söylüyorum. Bu arada da gün bitiyor ve yatma vakti geliyor...
No comments:
Post a Comment