Monday, February 11, 2013

Çadırda kalamadığım Çanakkale-Çeşme Turu :) (3.Gün)


   Ertesi sabah yine erken saatte yola çıktım ve Aliağa çıkışında ki rüzgar tribünlerine hayran kaldım.Keşke her yerde bunlardan olsa da her yerde bedavaya elektriğimizi karşılayabilsek. Havanın yeni yeni aydınlanması ile Eski Foça yoluna sapıyorum ve 26 km. tabelası beni karşılıyor.26 km. dediğin nedir ki diyorum ama meğerse öyle değilmiş.Git git bitmiyor bir türlü.Bir de fabrikaların olduğu alanın girişinde bir köpek havlaması ile yine başlıyor kovalamaca.Ulen it! Sen mi hızlısın ben mi?! J Tabi ki ben.(aslında isteseler,bütün köpekler yakalar ya neyse) Bir ilçeye varıyorum ki çok güzel bir kahvaltı oluyor benim için. Çay bayat olsa da şeker de katılmış olan kıymalı börek enfes doğrusu.





   Pastahanenin ismi aklımda değil ama Pazar yerinin sol çaprazında,ara sokağın başında yer alıyor.Meğerse yokuşlar yeni başlıyormuş oradan sonra. Foça’yı çok meth etmişlerdi.Gidiş yolunda sağlam yokuşlar da olsa yol çok güzeldi.Foça’ya 2-3 km kala tüm Foça’yı tepeden izleyebileceğiniz bir yer var.




  Seyir tepesi de denilebilir aslında.İşte o tepeden sonra Foça’ya kadar sırf iniş var. Foça’ya girişte yol 2’ye ayrılıyor.Sol taraf ilçe merkezi,balıkçılar ve barlara (kısacası hayata) çıkıyor,sağ taraf ise güzel bir binası oan Hükümet Konağı ve villaların olduğu alana çıkıyor. Önce sağ tarafa gidip,deniz kenarında dinleniyorum.Kafamın boşalması lazım ki tadını çıksın şu güzel Foça’nın. Gezmeye başlıyorum ama dönüş yolunda ki düşündükçe ayaklarım geri geri çeviriyor pedalları.
   Balıkçıların olduğu ve merkezin devam ettiği evlerin kıyı kesimleri girintili çıkıntılı olduğu gibi çok düzenli,güzel ve temiz taşlarla döşenmiş durumda.Bu da orasını gerçekten görülmeye değer bir yer olduğunu gösteriyor.Bunun için de oranın yetkililerini içimden kutluyorum.







  Evet Foça’da da kale var ve orası da restorasyondan geçmiş.Antik yerlere merakım olmadığı için orasının da içine girmiyorum.İskele boyunca ilerlerken 2 katlı yolcu teknesini görüyorum. Görevliye “İzmir’e gider mi?” diye soruyorum ama verilen yanıt canımı sıkıyor. “İzmir’e gider,oradan da Mordoğan’a gider ama zaten bisikletle binemezsin buraya” :@ Ben de pedallıyorum otogara.Burada dabir kaç minibüsçü ile tartıştıktan sonra bir firmadan bilet alıyorum.(üniversite okuduğum şehir Kırıkkale ve buradan da alışığım bu tarz tartışmalara) Tam bisikletimde ki bagajlarımı sökmüşken minibüs şöförü geliyor ve “Sen hiç sökme bisikletini. 1 bilet daha al ve içeri koyalım bisikletini” diyor.



    İşime geliyor tabi ki ve bir bilet daha alıyorum.Eğer bir gün öncesinde 170 km. pedallamasaydım dönüşü minibüsle yapmak zorunda kalmazdım.Planımda Foça’dan Menemen ilçesine ayrılan yerden İzmir’e kadar bisiklet yolu var,buradan devam etmek vardı ama olmadı maalesef.Bu bisiklet yolunu da Serkan abimden duymuştum,Serkan Taşdelen.
   İzmir Bornova’da  beni Akın abim karşılıyor ve o güzel evine götürüyor.Ev İzmir-Manisa yolunda olup tepeden İzmir ve Kemalpaşa ilçesine bakıyor.Şehir stresinden uzakta, 3 tarafı ormanla çevrili sessiz,sakin,kafa dinlemelik bir yerdi.Bisikletimi evin önüne bırakmıştım ve diğer gün de aynı yerde bulmuştum,çalınmamıştı J Bu arada Akın abimin eşinin de ellerine sağlık.Özellikle bamya müthişti J Akın abimin engellilerle ilgili bir projesi var: “Engelliler Köyü”. Bu proje için hayli büyük arsasını da bağışlayan Akın abim kendinden çok emin. Umarım karşısında ki insanlar da bu kadar kendilerinden emindir.Oradayken de fikir alış-verişlerinde bulunuyoruz ve elimden geldiğince yardım edeceğimi söylüyorum. Bu arada da gün bitiyor ve yatma vakti geliyor...
  






No comments: