Monday, February 11, 2013

Çadırda kalamadığım Çanakkale-Çeşme Turu :) (1.Gün)


Çanakkale’den başlayan turumdan önce Ankara’da ki hazırlığı ve yolculuğu anlatmak gerekir aslında.
   Yolculuk başlamadan önce heybe yerine biraz yaratıcı bir çözüm buldum,bulmak zorunda kaldım çünkü para yoktu. 2 tane askeri yeşil sırt çantası aldım tanesi 5 TL’den, evde ki dikiş makinesinde de kayışlarından ölçüp,diktim bi güzel. Bir de dışına yağmur geçirmez kumaş alıp mükemmel bi kılıf diktim. Toplasan heybenin maliyeti 12-13 TL J
   Neyse efenim yolculuğa birkaç hafta kala heybeme yükledim malzemeleri,üstüne koydum çadırı,tulumu,matı ve indim Kızılay’a PAB’a katılmaya.(PAB: Perşembe Akşamı Bisikletçileri).Orada bir adam dedi ki : “Bunları yükleyip de buralara gelmene gerek yok, pedalı çevirince yüksüzden bi farkı olmaz.” Ben de içimden dedim,sen çok biliyorsun. Hakikaten çok biliyormuşsun Abdurrahman abi (Abdurrahman Yurduseven) J Aynen dediğin gibi oldu.
   Turla ilgili de belirtmek istediğim 1-2 şey var. Pisiklet.net ile beraber 16 Haziran’da 1 gece konaklamalı Ankara-Beypazarı-Ankara turu yapacaktık.Buluşma sabahı sadece ben ve Ahmet abi (Ahmet Uzun) vardık buluşma yerinde. Uzatmayayım, çıktık yola ama Ahmet abi Ayaş’tan dönmek durumunda kaldı. Tek başıma devam ettim yola ve Beypazarı’na vardım akşam üzeri. Biraz dolaşıp karnımı doyurduktan sonra attım bisikletimi otobüse ve döndüm Ankara’ya. Aşti’den 3 gün sonraya biletimi aldım. Tabi ki Kamil Koç’tan J
  Aşti’ye beni uğurlamaya dostum da geldi. Tuğrul Karataş.




    Beypazarı dönüşünde Ayhan Daş telefon etti bana Kızılay’a gel de buluşalım sen gitmeden dedi. Eyvallah dedim ve geldim Kızılay’a. Zaten bir gün öncesinden yanmış bacaklar bordo renk olmuş.(Kırmızı değil bordo J) Yanında da Özlem Yalçın var,bizim ihtiyar. Dediler 3 kişi Eymir’e gidiyorlarmış hadi gidelim. Bir süre kararsız kaldıktan sonra takıldık ve benzinlikte görüştük grupla. İşte o gruptaydı Tuğrul. Tabi ki Cihan’ın da unutmam o gün ki desteklerini. Tabi Tuğrul Aşti’ye gelene kadar da birkaç konuda yardımcı oldu bana. Otobüsü beklerken bi kız gördüm ve onu tanıdığıma yemin edebilirdim. Bagajı yerleştirmek için otobüsün yanına yanaştım. Kızlardan biri bana sordu(Kübra) “Sen hangi üniversitede okuyorsun?” Ben cevap verecekken diğer kız cevap verdi(Zeynep) “ Bizim okulda okuyor o”. Geldi bi soru daha “Hangi bölümde okuyosun?” Yine ağzımı açamadım ben ve cevabını arkadaşı verdi “. Soru soran Kübra da otobüse binerken Zeynep’i bana emanet etti J Sırası geçti ama çok geçmeden söyleyeyim, bu tura çevremde ki birkaç kişinin bana güvenmesi sonucunda çıktım ve turu başardım. Onlara teşekkür ederim. Öncelikle tabi ki annem ve akrabalarım,sonrasında ise Özlem,Ayhan,Cihan ve Tuğrul.
   Otobüs Bozuyük’e vardığında dinlenme tesisinde yaklaşık 30 dk. Altımda tayt,üstümde forma,hava soğuk bir şekilde Zeynep’le muhabbet ettik. Neden tesise yada otobüse girmedik şimdi bile bilmiyorum J Otobüs Bursa’ya varınca Zeynep numarasını verdi ve görüşmek üzere dileklerde bulunup ayrıldık. Gece zaten otobüste uyuyamam,sabaha kadar da yarım yamalak dinlendim!
    Otobüs terminalini biliyorum ya önceden bir daha bakmadım internetten yerine. Meğerse yerini değiştirmişler,taşımışlar şehrin 4-5 km dışına. 19 Haziran saat 06:15’te pedallar dönmeye başladı,azaldı yollar. 



  Çanakkale’ye hiç girmeden,çevre yolundan devam ettim yoluma. Çanakkale’nin bitimi Kepez ilçesinin başlangıcı zaten. Kepez’in bitiminde,yani turun daha başlangıcında öyle bir rampa gördüm ki turun biteceğinden emin olamadım L (Bu arada bu 5 günlük turda ki gördüğüm yokuşlardan sonra artık hiçbir yokuştan korkum yok J) İntepe ilçesine gelmeden ki rampa insana birazcık sövdüren cinsten. 


   Tırmanırken sağınıza baktığınızda Şehitlik Abidesini ve Çanakkale Boğazı’nı görüyorsunuz. Tam fotoğraflık ama bi kere durursam kalkmam zorlaşır bu yüzden duramıyorum. Yol üstünde Truva ayrımını görüyorum ama hedefimde Altınoluk’a varmak var bi kere ve geç kalmak istemiyorum. Truva’ya da başka zaman giderim artık diyorum ve üzülerek devam ediyorum yoluma. Kahvaltı vakti geldi de geçiyor derken yokuşun tepesine tırmandım ve durdum. Bu arada yokuşlarımız bunlar gibidir :)


   Kahvaltı öncesi için 1 konserve mısır afiyetle mideye indirildi. Bu ara gördüğüm manzaradan da bahsetmek isterim. Yeşillik ve doğa gönlümü yeşertirken, yerli ve yabancı altın çıkartan firmaların tabelalarını görmek gönlümü kararttı. Ezine’ye gelinir de Ezine Peyniri yenmez mi? Diyorum ve hemen kahvaltı edip peynirin tadına bakabileceğim bir yer arıyorum. 09:30 sularında  bulduğum dükkana oturuyorum hemen.Kahvaltı yerini de yazmak lazım: Zeymer: İzmir asfaltı üzeri No:33 Ezine/Çanakkale. Memnun kaldığım yerleri de yazıyorum,memnun kalmadığım yerleri de. Ki başka pedalsever dostlar da ona göre gitsin,turları mahvolmasın. 3 yumurtalı omlet,peynir,zeytin,bolca su. Adam olana çok bile J Bu bisiklet turlarının güzel yanı da her şeyi yerinde görmek,tatmak değil mi zaten ?

 

   Bu güzel kahvaltıyı ettikten sonra artık Altınoluk’a varmak için yola çıkmanın vakti geldi. Ezine’yi birkaç km. geçtim ki telefon geldi. Arayan Mübeyyen teyzemdi. Her zamanki gibi Mübeyyen teyzem ve Polat amcam desteklerini esirgemediler benden. Bir ihtiyacım olursa telefon etmemin yeterli olacağını söylediler. Her türlü destek, her turcu için mükemmel şeyler ifade eder ve güç verir,bunu anlatmak zordur,yaşamak lazım J
   Kazdağları’nı tırmanışta gördüğüm yeşillik yoğunlaşarak devam ediyor. Ayvacık’a gelmeden Emniyete bağlı trafik polislerinin bulunduğu bölge trafik gibi bir istasyon var ve yoldan geçen herkes buraya uğrayıp,dinlenip,piknik yapabiliyor. Ne güzel,keşke her yerde böyle istasyonlar olsa. Ayvacık’ı dışından geçmek durumunda kalıyorum. İleri de baya bi yüksekte bir şeyler parıldıyor. Yaklaştıkça anlıyorum bunların ne olduğunu. Dağın tepesine tırmanan araçların camlarının parıldamalarıymış J Bu zorlu rampayı aştıktan sonra yeşillerin arasında kıvrılarak giden yol beni de üstünde kaydırdı huzurla ve mutlulukla.
  Yolda giderken arkamda bir aracın yavaşladığını durduğunu farkettim. Ben de yavaşlayıp durdum ve elimi attım cebime,cebimde ki biber gazına. Neyse ki korktuğum gibi bir şey olmadı. Araç yanıma yanaştı ve “ Hellooooo” dedi. (İlk kelimenin ingilizce söylenmesinden nefret ediyorum.Önce bi türkçe konuş.Arkamda da zaten büyükçe bir Türk Bayrağı taşıyorum). Ben de “Merhaba” deyince şaşırdılar.Ufak bir muhabbet ve büyük bir destekle yola devam etmenin vakti geldi. Akşam olmadan evde olmalıyım.
   Yolda ilerlerken yeşillikler arasında ufak bir oba köyüyle karşılaşıyorum.İlk kez dolapta beklemiş,soğuk ve çıtır hale gelmiş intense çikolata yiyorum.
   Tavsiyem odur ki siz de hep soğuk yiyin J yanına da buz gibi 2 tane soda. O bulunduğum yer de dağların bitip,denizin görünmeye başladığı yerdir.


Oradan sonra da yaklaşık 8-10 km. iniş başlıyor Küçükkuyu’ya kadar. Ama maalesef o güzel inişin zevkine varamıyorum.Çünkü sıcaktan asfalt erimiş ve tur tekerime yapışa yapışa yol tutuşumu da mahvetmişti.Çamurda kullananlar bilir,bir süre sonra çamuru temizlemezseniz tekerin dönmesi de engellenir.Benim ki de aynen öyle oldu ama o an temizleme lüksüm yoktu tabiki. İnişin bitişine yakın görünen Küçükkuyu manzarasını tarif etmeme imkan yok maalesef.



   İndikten sonra yol boyunca insanlar denizde,sahilde. Ben de amele gibi sabahtan beri pedal çeviriyorum. Ama o zaman da dediğim şey: “ Hayat bana güzel J”. Evet saat 13:00 sularında Altınoluk’a vardım ve annem,teyzemler burada olduğu için birkaç gün de burada zaman geçirmek durumunda kaldım.



   Annem beni hala turdan vazgeçirme çabasında ama benim de aklım yolda,turda… 







No comments: