Çanakkale’den başlayan turumdan önce Ankara’da ki
hazırlığı ve yolculuğu anlatmak gerekir aslında.
Yolculuk başlamadan önce heybe yerine biraz yaratıcı bir çözüm
buldum,bulmak zorunda kaldım çünkü para yoktu. 2 tane askeri yeşil sırt çantası
aldım tanesi 5 TL’den, evde ki dikiş makinesinde de kayışlarından ölçüp,diktim
bi güzel. Bir de dışına yağmur geçirmez kumaş alıp mükemmel bi kılıf diktim.
Toplasan heybenin maliyeti 12-13 TL J
Neyse
efenim yolculuğa birkaç hafta kala heybeme yükledim malzemeleri,üstüne koydum
çadırı,tulumu,matı ve indim Kızılay’a PAB’a katılmaya.(PAB: Perşembe Akşamı
Bisikletçileri).Orada bir adam dedi ki : “Bunları yükleyip de buralara gelmene
gerek yok, pedalı çevirince yüksüzden bi farkı olmaz.” Ben de içimden dedim,sen
çok biliyorsun. Hakikaten çok biliyormuşsun Abdurrahman abi (Abdurrahman
Yurduseven) J
Aynen dediğin gibi oldu.
Turla
ilgili de belirtmek istediğim 1-2 şey var. Pisiklet.net ile beraber 16
Haziran’da 1 gece konaklamalı Ankara-Beypazarı-Ankara turu yapacaktık.Buluşma
sabahı sadece ben ve Ahmet abi (Ahmet Uzun) vardık buluşma yerinde. Uzatmayayım, çıktık yola
ama Ahmet abi Ayaş’tan dönmek durumunda kaldı. Tek başıma devam ettim yola ve
Beypazarı’na vardım akşam üzeri. Biraz dolaşıp karnımı doyurduktan sonra attım
bisikletimi otobüse ve döndüm Ankara’ya. Aşti’den 3 gün sonraya biletimi aldım.
Tabi ki Kamil Koç’tan J
Aşti’ye
beni uğurlamaya dostum da geldi. Tuğrul Karataş.
Beypazarı dönüşünde Ayhan Daş telefon etti bana
Kızılay’a gel de buluşalım sen gitmeden dedi. Eyvallah dedim ve geldim
Kızılay’a. Zaten bir gün öncesinden yanmış bacaklar bordo renk olmuş.(Kırmızı
değil bordo J)
Yanında da Özlem Yalçın var,bizim ihtiyar. Dediler 3 kişi Eymir’e gidiyorlarmış
hadi gidelim. Bir süre kararsız kaldıktan sonra takıldık ve benzinlikte görüştük
grupla. İşte o gruptaydı Tuğrul. Tabi ki Cihan’ın da unutmam o gün ki
desteklerini. Tabi Tuğrul Aşti’ye gelene kadar da birkaç konuda yardımcı oldu
bana. Otobüsü beklerken bi kız gördüm ve onu tanıdığıma yemin edebilirdim.
Bagajı yerleştirmek için otobüsün yanına yanaştım. Kızlardan biri bana
sordu(Kübra) “Sen hangi üniversitede okuyorsun?” Ben cevap verecekken diğer kız cevap
verdi(Zeynep) “ Bizim okulda okuyor o”. Geldi bi soru daha “Hangi bölümde
okuyosun?” Yine ağzımı açamadım ben ve cevabını arkadaşı verdi “. Soru soran
Kübra da otobüse binerken Zeynep’i bana emanet etti J
Sırası geçti ama çok geçmeden söyleyeyim, bu tura çevremde ki birkaç kişinin
bana güvenmesi sonucunda çıktım ve turu başardım. Onlara teşekkür ederim.
Öncelikle tabi ki annem ve akrabalarım,sonrasında ise Özlem,Ayhan,Cihan ve
Tuğrul.
Otobüs
Bozuyük’e vardığında dinlenme tesisinde yaklaşık 30 dk. Altımda tayt,üstümde
forma,hava soğuk bir şekilde Zeynep’le muhabbet ettik. Neden tesise yada
otobüse girmedik şimdi bile bilmiyorum J Otobüs Bursa’ya
varınca Zeynep numarasını verdi ve görüşmek üzere dileklerde bulunup ayrıldık.
Gece zaten otobüste uyuyamam,sabaha kadar da yarım yamalak dinlendim!
Otobüs
terminalini biliyorum ya önceden bir daha bakmadım internetten yerine. Meğerse
yerini değiştirmişler,taşımışlar şehrin 4-5 km dışına. 19 Haziran saat 06:15’te
pedallar dönmeye başladı,azaldı yollar.
Çanakkale’ye hiç girmeden,çevre
yolundan devam ettim yoluma. Çanakkale’nin bitimi Kepez ilçesinin başlangıcı
zaten. Kepez’in bitiminde,yani turun daha başlangıcında öyle bir rampa gördüm
ki turun biteceğinden emin olamadım L (Bu arada bu 5
günlük turda ki gördüğüm yokuşlardan sonra artık hiçbir yokuştan korkum yok J)
İntepe ilçesine gelmeden ki rampa insana birazcık sövdüren cinsten.
Tırmanırken
sağınıza baktığınızda Şehitlik Abidesini ve Çanakkale Boğazı’nı görüyorsunuz.
Tam fotoğraflık ama bi kere durursam kalkmam zorlaşır bu yüzden duramıyorum.
Yol üstünde Truva ayrımını görüyorum ama hedefimde Altınoluk’a varmak var bi
kere ve geç kalmak istemiyorum. Truva’ya da başka zaman giderim artık diyorum
ve üzülerek devam ediyorum yoluma. Kahvaltı vakti geldi de geçiyor derken yokuşun
tepesine tırmandım ve durdum. Bu arada yokuşlarımız bunlar gibidir :)
Kahvaltı öncesi için 1 konserve mısır afiyetle
mideye indirildi. Bu ara gördüğüm manzaradan da bahsetmek isterim. Yeşillik ve
doğa gönlümü yeşertirken, yerli ve yabancı altın çıkartan firmaların
tabelalarını görmek gönlümü kararttı. Ezine’ye gelinir de Ezine Peyniri yenmez
mi? Diyorum ve hemen kahvaltı edip peynirin tadına bakabileceğim bir yer
arıyorum. 09:30 sularında bulduğum
dükkana oturuyorum hemen.Kahvaltı yerini de yazmak lazım: Zeymer: İzmir asfaltı
üzeri No:33 Ezine/Çanakkale. Memnun kaldığım yerleri de yazıyorum,memnun
kalmadığım yerleri de. Ki başka pedalsever dostlar da ona göre gitsin,turları
mahvolmasın. 3 yumurtalı omlet,peynir,zeytin,bolca su. Adam olana çok bile J
Bu bisiklet turlarının güzel yanı da her şeyi yerinde görmek,tatmak değil mi
zaten ?
Bu güzel
kahvaltıyı ettikten sonra artık Altınoluk’a varmak için yola çıkmanın vakti
geldi. Ezine’yi birkaç km. geçtim ki telefon geldi. Arayan Mübeyyen teyzemdi.
Her zamanki gibi Mübeyyen teyzem ve Polat amcam desteklerini esirgemediler
benden. Bir ihtiyacım olursa telefon etmemin yeterli olacağını söylediler. Her
türlü destek, her turcu için mükemmel şeyler ifade eder ve güç verir,bunu
anlatmak zordur,yaşamak lazım J
Kazdağları’nı tırmanışta gördüğüm yeşillik yoğunlaşarak devam ediyor.
Ayvacık’a gelmeden Emniyete bağlı trafik polislerinin bulunduğu bölge trafik
gibi bir istasyon var ve yoldan geçen herkes buraya uğrayıp,dinlenip,piknik
yapabiliyor. Ne güzel,keşke her yerde böyle istasyonlar olsa. Ayvacık’ı
dışından geçmek durumunda kalıyorum. İleri de baya bi yüksekte bir şeyler
parıldıyor. Yaklaştıkça anlıyorum bunların ne olduğunu. Dağın tepesine tırmanan
araçların camlarının parıldamalarıymış J Bu zorlu
rampayı aştıktan sonra yeşillerin arasında kıvrılarak giden yol beni de üstünde
kaydırdı huzurla ve mutlulukla.
Yolda
giderken arkamda bir aracın yavaşladığını durduğunu farkettim. Ben de
yavaşlayıp durdum ve elimi attım cebime,cebimde ki biber gazına. Neyse ki korktuğum
gibi bir şey olmadı. Araç yanıma yanaştı ve “ Hellooooo” dedi. (İlk kelimenin
ingilizce söylenmesinden nefret ediyorum.Önce bi türkçe konuş.Arkamda da zaten
büyükçe bir Türk Bayrağı taşıyorum). Ben de “Merhaba” deyince şaşırdılar.Ufak
bir muhabbet ve büyük bir destekle yola devam etmenin vakti geldi. Akşam
olmadan evde olmalıyım.
Yolda
ilerlerken yeşillikler arasında ufak bir oba köyüyle karşılaşıyorum.İlk kez
dolapta beklemiş,soğuk ve çıtır hale gelmiş intense çikolata yiyorum.
Tavsiyem odur ki siz de hep soğuk yiyin J yanına
da buz gibi 2 tane soda. O bulunduğum yer de dağların bitip,denizin görünmeye
başladığı yerdir.
Oradan sonra da yaklaşık 8-10 km. iniş başlıyor
Küçükkuyu’ya kadar. Ama maalesef o güzel inişin zevkine varamıyorum.Çünkü sıcaktan
asfalt erimiş ve tur tekerime yapışa yapışa yol tutuşumu da mahvetmişti.Çamurda
kullananlar bilir,bir süre sonra çamuru temizlemezseniz tekerin dönmesi de
engellenir.Benim ki de aynen öyle oldu ama o an temizleme lüksüm yoktu tabiki.
İnişin bitişine yakın görünen Küçükkuyu manzarasını tarif etmeme imkan yok
maalesef.
İndikten sonra yol boyunca insanlar
denizde,sahilde. Ben de amele gibi sabahtan beri pedal çeviriyorum. Ama o zaman
da dediğim şey: “ Hayat bana güzel J”. Evet saat 13:00 sularında
Altınoluk’a vardım ve annem,teyzemler burada olduğu için birkaç gün de burada
zaman geçirmek durumunda kaldım.
Annem beni hala turdan vazgeçirme çabasında ama
benim de aklım yolda,turda…
No comments:
Post a Comment