Onun gelmesini bekliyoruz ve alıyoruz onu yoldan.
Öncelikle karnımızı doyurmamız gerekiyor. Tabi ki bunun için adres Fatih abinin
tavuk ızgarası oluyor J Bu konuda işini bilen birisidir Fatih
abi. (Kısaca adresi vermekte yarar var : Yurt-Kur Caddesi Analiz Playstation
Yenişehir/Yahşihan/KIRIKKALE). Tam onu hallettik derken ilk sıkıntı Çağrı’dan
geliyor, lastik gümlemiş. Ben onları bırakmak durumunda kalıyorum çünkü derse
yetişmem gerekiyor. Ve uzun bekleyişimin sonunda akşam dersim 21:00
gibi bitiyor. Hemen kendimi dışarı atıyorum ve son kez kontrolleri yapıp yola
atıyoruz kendimizi.
Tabi ki yola ilk çıkışımızda lokumla dolduruyoruz
cebimizi ki kan şekerlerimiz düşmesin J
Bahşili girişinde ki kerestecilerin orada köpekler
olduğu için biraz daha ilerisinde ki yolda girelim diyorum ama yolu
bilmiyorum,şu ünlü yer-yön bulma yeteneğimle doğru yolu bulup Bahşişi’ye
giriyoruz. Bahşili’den Hacılar’a kadar olan yolda ışık yok ve biraz heyecanla,
pardon oldukça heyecanla ve bir o kadar da içimizin ürpermesiyle yol alıyoruz.
Hacılar’da düğün var ama bu bizi enterese etmiyor, zaten bizim de geçtiğimizin
farkına varmıyorlar J Yola devam ederken Hacılar Cezaevi’nin önünden
başlayan mıcır atılmış ve tamamlanmamış olan yol neredeyse Karaahmetli
kasabasına kadar varıyor. Cezaevinin yokuşunu iniyoruz ve telefonum çalıyor. Bu
kez arayan annem değil, Çağrı’nın babası. Kendisine ulaşamayınca beni aramış
mecburen. Çağrı da babasına onu merak etmemesi gerektiğini ve benim yolu
bildiğimi söylüyor. (Tabi ki burası birazcık pembe yalan oluyor J) Karaahmetli Kasabası’na vardığımızda bu tur boyunca
devam edecek olan köpek havlamaları ve kurt ulumaları ile karşılanıyoruz J Yol 3’e
ayrılıyor. Sağa; dağların arasına, sola; kasabanın içine, Düz; tepenin ardına.
Yine iç güdülerime güvenmek zorundaydım ve düz gitmeyi seçtim,haklı da çıktım J Bozuk ve
mıcırlı yoldan devam ettik. Yolda tek bir ışık huzmesi yok,gökyüzü
alabildiğince yıldızlarla dolu ve mükemmel bir görüntü eşliğinde yolumuz devam
ediyor. Karakeçili’ye geldiğimizde yolu bulmak için yol ayrımında ki benzinliğe
yol soruyoruz.
Karaahmetli kasabasını çıkarken havlama sesi
geliyor ama korkmaya gerek yok,ses sabit yerden gerekiyor demek ki bağlı
diyoruz. Başka bir havlama sesi geliyor ki bundan biraz tırsmak lazım çünkü ses
hareket ediyor J Her yer karanlık ama sesin sana yaklaştığını
duyuyosun,bunun duygusu da çok ayrı oldu bizim için. Ben durup inelim diyorum
ama Talha kendinden emin bir şekilde “Yavaşça devam edelim,bölgesini
geçelim,havlamaz” diyor. Onun dediği gibi yapıyoruz ve bir süre sonra köpek,
sesini diğer araçlara yöneltiyor. Uzun bir çıkış oldu. Al sana bir yol ayrımı
daha J Düz;
fabrika, Sağa; Bala yolu, Sol; belirsiz. Belirsiz olan yolu tercih ediyoruz
çünkü haritada bu yöne doğru bir yol gözüküyor. Pek de mantıklı bir tercih
yöntemi olmasa da grup bana uyuyor J 4-5 km ilerledikten sonra
duruyoruz ve biraz dinleniyoruz. Çağrı ışığı eline almış garip garip hareketler
ve danslar yaparken video çekmeyi de ihmal etmiyoruz J
Bu arada bir araba bize doğru gelirken yavaşlıyor ve
duruyor. 2-3 dk bekledikten sonra da geriye doğru gidiyor ve başka yola
sapıyor.(Muhtemelen bu bizim Çağrı’yı polis sandığı için yolunu değiştiriyor).
Yolumuza devam ederken aslın karanlık olması yokuşları görmememiz bütük
avantaj. Yokuşun eğiminin çokluğunu ve uzunluğunu görmediğiniz zaman herhangi
bir moral bozukluğunuz da olmuyor J Ama bacaklar da nedense yoruluyor. Dinleniyoruz fazlasıyla ama
dinlendiğimiz yerler de pek tekin yerler değil, korkutuyor bizi. Sağımız
alabildiğine tarla ve karanlık, Solumuz da aynı. Yoldan zaten,abartısız, 30 dk’da
bir araç geçiyor. Oldukça sıkıntılı bir yol. Bir ara yaklaşık 150-200m ötemizde
bir uluma sesi duyuyoruz ve bir yerlerimiz terliyor. Bu ses ile ödümüz b.kumuza
karışıyor açıkçası J
Yol kenarında ki çakıl taşlarını ceplerimize dolduruyoruz (ne işe yarayacaksa
J)
ve yolumuza devam ediyoruz. Neyse ki bir daha duymuyoruz bu uluma seslerini.
Artık pedallaya pedallaya saati 02:00 yaptık ve
durmanın vakti geldi çünkü Kulu yol ayrımı hiç görünmüyor. Kamp yeri için alan
arasak da sonunda buluyoruz. Yol kenarı alçakta kalıyor, biz de solumuzda ki
tepeyi tercih ediyoruz. Üstü tarla olsa da kuruyoruz hemen Çağrı’nın çadırını.
Tek çadır bizi idare eder nasılsa.Ben üşenip uyku tulumumu çıkarmıyorum
yerinden. Ki bu bana pahalıya patlıyor. Her araç geçişinde fenerlerimizi
kapatıp eğiliyoruz,fark edilmemeye çalışıyoruz. Bunu neden yapıyoruz şu an bile
bilemiyorumJ
Çadırın içinde defalarca üşüyerek,titreyerek uyanıyorum. Kardeşim Çağrı üzerime
bir şeyler örtüyor ama çaresi yok yine uyanıyorum. Sonra aklıma flimler geliyor.
Hani şu uyuduğu için ölen tipler. Bundan korkuma uyuyamıyorum da L
O gece gerçekten donmaktan çok korktum.
Sonunda sabah oluyor ve gün ışımaya başlıyor. Biz
toparlanırken Talha da saçlarını tarakla düzeltiyor J Yola çıkmadan da 1-2 hatıra fotoğrafı
çekilmeyi ihmal etmiyoruz. Hedefimiz Kulu, hatta Tuz Gölü. Yokuşalr ve virajlar
bitmiyor,iyi ki de dün gece durup yatmışız yoksa yol ayrımına ulaşmamıza imkan
yok. Son yokuşlara yakın artık bir kamyon arkamızdan geliyor ve dikkatli bir
şekilde ona tutunup çıkıyoruz. Çağrı zaten yokuşun tepesine varmak üzereydi o
yüzden biz de “kamyonculuk” yaptık J Yokuş aşşağı
inerken Çağrı’nın yalnız kalmaması için kamyonu bırakıyorum ve Çağrı ile yola
devam ediyorum. Talha hala kamyona takılı devam ediyor yoluna J
2-3 km sonra Talha geri geliyor.Önce anlam veremiyoruz,sonra eşyalarını bırakıp
bizim ağırlığımızı almaya geldiğini anlıyoruz J Gerek yok
hafiflemek için durmaya deyip yola devam ediyoruz.
Ankara-Konya yolunu görüyoruz te ileriden ve o gazla vitesi 18 yapıp
yükleniyoruz pedala. Bu arada Talha biraz arkada kalıyor ama nasıl olsa
tabelada duracağız. En deli fotoğraflar burada çekiliyor tabiki J
Yemek
yemek için benzinliğe girmek yerine Kulu’ya gitmeyi tercih ediyoruz,Talha hariç
tabi ki. Buradan Kulu’ya kadar artık yol düz ve kaymak gibi.Bu kadar eziyet
gibi olan yoldan sonra mükemmel bir hediye oldu bu yol bize J 12 km
çabuk geçiyor ve hemen dalıyoruz öğrenci marketi olan BİM’e J Herkes
kendi alacağını aldıktan sonra adam gibi bir yemeği hakettiğimizi düşünüyoruz
ve hemen yemek seçimine giriyoruz. Yolda da aklıma gelen yemeği söylüyorum ve
bizimkilerin de aklına yatıyor. Piliç Çevirme J Hmmm sosu bol,iyi kızarmış
piliçler.Hemen giriyoruz satan bir yere ama adamın masası yok. Tavuk kolilerini
üst üste koyup masa yapıyor bize ve piliçlerle beraber sos yaptığı tuzu da
masaya koyuyor. Elma suyu da iyi gidiyor yanında J
Çabuk bir şekilde tüketiyoruz piliçleri ve
kalkıyoruz oradan da. Mideler şimdi doydu işte. Bu arada muhabbet ediyoruz ve
tüylerimizi diken diken eden bir haber alıyoruz. 1 hafta öncesinde,bu
geldiğimiz servis yolunda uyuz canavar (Canavar diye bu çevrede kurda diyorlar)
yaşlı bir kadını sabaha karşı parçalamış.O an iyi ki 1 hafta ertelediğimi
düşünüyorum bu turu,ucuz kurtulmuşuz vallaha. Dükkan sahibinden bir öneri
geliyor: “Tuz Gölü’nün üstünden Şereflikoçhisar’a yol var,oradan gidip geri
dönmeyin. Oradan Ankara otobüsü var. Kulu’dan geçenler Konya’dan
kalkıyor,bagajı yetmeyebilir size” diyor ve gayet mantıklı bir öneri oluyor bu
bizim için J
Yola devam ederken Kulu çıkışında su bulamıyoruz. Biraz ileride illaki vardır
diyoruz ve pedallıyoruz. Bu arada 2 beyaz yavru köpek bizi kovalamaya başlıyor
ama kısa sürüyor. Köpeklerin kendilerine halleri yok,sesleri zor çıkıyor ve
tahminen 2-3 aylık veletler J Sevmek için durduğumuzda kaçıyor ikisi
de.
Haritaya baktığım zaman Tuzyaka, Tuz
Gölü’nün dibindeydi. Ama gerçekte öyle değilmiş L Tuzyaka’yı zaten zar zor
bulduk. Tuzyaka ilginç bir yer. Bütün evler müstakil ve yüksek duvarlı,zaten bu
çevre hep böyleymiş bunu gördük. Duvarların da üstünden tel örgü geçiyor. Bu
bana fazlasıyla garip geliyor ama sonrasında canavarlar aklıma gelince mantıklı
geliyor. Asfalt döşeli yollar, arnavut kaldırımlar, güzelim müstakil evler…
Tuzyaka’da bakkal bulup sularımızı tamamlıyoruz ve yola devam.
Tuzyaka’yı geçtikten sonra uzunca bir yolda devam ediyoruz pedallamaya,yolumuz
bitecek gibi gözükmüyor. Bu yüzden bize doğru yaklaşan kamyoneti durduruyorum
ve “abi kasaya takılsak da biraz öyle gitsek?” diyorum. O da “Biraz hızlı
gideceğim ama siz bilirsiniz” diyor. Adam hakikaten hızlı gidiyor. Sağa biraz
fazla yanaşıyor,Çağrı bağırarak uyarıyor ve adamı yönlendiriyor. Hızımız 80
km’yi geçince bırakalım diyor Çağrı ve ben de Talha’ya bağırıp haber ediyorum.
Çünkü bu hız ve rüzgarda seslerimizin duyulması imkansız J Önce ben
bırakıyorum sonra Talha ve Çağrı. Biraz ilerliyoruz ki Çağrı sağa çekiyor demir
atını. Bize ilerlememizi söylüyor fakat böyle bir yerde kimseyi arkamda
bırakmam! Durduğumuzda durumu anlıyorum. Meğerse bizim Çağrı bu atraksiyona
dayanamamış ve kusmuş yolun kenarına J
Bozan Köyü tabelasını takip edip Tuzyaka’ya
ulaşacağımızı öğreniyoruz ve o tabelayı takibe başlıyoruz hemen. Bozan Köyü’ne
güzel bir inişle beraber Tuz Gölü o güzelliğini gösteriyor bize. O ooo yanlış
yön,tekrar geri dönüp çocuklara soruyoruz tabi. Çocuklar her zaman ki gibi
şaşkınlık içinde. Yolu tarif ediyorlar ve uyarıyorlar: “Abi yollar çok kötü,
tekeriniz patlar”. Olsun değişiriz diyoruz,yine şaşırıyor çocuklar.
Böyle
durumlarda hep sahip olduğum imkanlar ve diğerlerinin sahip olamadığı imkanlar
gelir aklıma. Bisiklete bir şey olsa hemen yanımızdakilerle hallederiz. Oysa
orada ki çocukların öyle mi? Para yok,malzeme yok, yokluk var sadece L
Yola devam ediyoruz fakat yol tamamen toprak
ve yokuş var. Bir türlü Tuz Gölü’ne
varamıyoruz ve Çağrı’nın sinir kat sayısı artıyor. Nasıl araştırmadan yola
çıkarsın,İnsan bi araştırır,vs… söylenip bağırıp duruyor. Gülmekten başka çarem
yok olan bu b.ktan duruma J
Sonunda Tuz Gölü üzerinde ki yolu görüyoruz ve o
yolun üstünden ilerlemeye devam ediyoruz. Evet evet yanlış duymadınız,gölün
üstüne yol yapılmış ve biz o yoldan
ilerliyoruz J Yol 2
kamyon genişliğinde olup, göl sularının olduğu 2 tarafa da kayalıklarla set
yapmışlar. 10-15 dk ilerledikten sonra
Talha’yı gölün üstünde görüyoruz ve biz de hemen onun yanına gidiyoruz. Gün
batmadan çadır kurup, tuzun üstünde yürüyoruz. Ben belki de bir daha gelemem
diyip çıplak ayakla tuzun üstünde pedallıyorum. Çağrı ve Talha
Şereflikoçhisar’ı yakın gibi görüp su almak için gitmek istiyorlar ama benim
hoşuma gitmiyor bu durum. Çünkü bilmediğimiz yer ve grup bölünüyor bu da hiç
iyi bir şey değil. Çağrı çıkıyor yola ama 10 dk sonra geri geliyor. “Meğerse
göründüğü kadar yakın değilmiş orası” diyor J Akşam yemeği için Çağrı,
öğeden kalan tavuktan yiyor. Ben ocağı yakıp marketten aldığım Barbunya
konservesini açıp içine 1 adet bulyon katıyorum. Bunu iyice kaynattıktan sonra
yiyorum. Talha ise abur cuburlarla geçiştiriyor. Gün batımında da birkaç
fotoğraf çekiyoruz ve çadırlarımıza çekiliyoruz. Artık yatma vakti.
Tuz Gölü üstünde ki videoyu da eklemeyi unutmayalım :)
Gece rüzgarın sesiyle uyanıyoruz. Çağrı ve ben
iyice giyinip dışarı çıkıyoruz. Talha da yardım ediyor bize. O sıcacık
çadırından çıkıp bize yardım etmesi beni mutlu ediyor. Sağlamlaştırsak da
çadırın içinde sağ tarfatan (rüzgarın geldiği yön) çadır içeriye,Çağrı’nın ve
benim üstüme eğiliyor. Biz olmasak uçacak çadır. Sesi bile çok ürkütücü.
Rüzgardan başka hiçbir ses yok,daha
doğrusu duymanıza imkan yok. Sabah olunca biraz daha azalıyor rüzgar. Gün
doğumu fotoğraflarını da çekmeyi ihmal etmiyoruz tabi ki J Çadırları
toplarken de rüzgarın etkisini iyiden iyiye hissediyoruz.
Toparlanıp çıkıyoruz o bölgeden ve göl üzerinde ki
toprak yoldan Şereflikoçhisar’a ilerliyoruz. 15 dk sonra ancak tuzların
biriktirilip işlendiği bölgeye geliyoruz. Maalesef direk devam etme şansımız
yok, çevresinden dolanıyoruz. Artık Şereflikoçhisar karşımızda ki dağın
eteklerinde. Biraz sis olsa da görünüyor ilçe. Bunu gördüğümüze seviniyoruz ama
rüzgar her zaman ki gibi bize düşman L Bu yüzden
ortalama hızımız 5-8 km arasında değişiyor. Ve bu da ilçeye çok uzun zamanda
varmamıza neden oluyor. İlçeye vardığımızda öncelikle su almak oluyor çünkü
dünden de kalan suyumuz tükendi. Suları depoladıktan sonra hemen otogarı
buluyoruz. Firmamız: Tuz Gölü Seyahat. Hiç nazlanmadan,tartışmadan ve ekstra
ücret istemeden bisikletlerimizi bagajlara alıyorlar. Hatta muavin fazlasıyla
yardım ediyor bagajlarımız için J 1 hafta önce de
7-8 bisiklet ve bisikletçiyi Ankara’dan buraya getirmiş. Tecrübeli yani. Otobüs
kalkmadan yemek yemeliydik ve otogarda ki lokantayı tercih ettik. Mercimek
çorba hepimize iyi geldi. Sonra ekmek arası tavuk döner söyledik. Ama
ilginçtir, limonla beraber getirdiler. Buralarda usul böyle herhalde dedik ve
limonu sıkıp yedik dönerleri. Tadı,lezzeti mükemmel olmuştu. Artık tavuk döneri
böyle yiyeceğim. Bu da bana Tuz Gölü turundan hatıra kalsın J
Otobüsle
dönerken farkediyoruz ; milletin buraya gelip de Tuz Gölü’ne girdiği asıl alan
Ankara-Şereflikoçhisar yolu üzerinde ki bir yermiş J
Bir kez daha sevindim bu tur için. Çünkü; en bakir
yollardan geçip, belki de kimsenin görmediği yerleri görüp tamamlamıştık bu
turu J Ve kabataslak gidilen yolun rotası.Diğer turlarda görüşmek dileğiyle...
No comments:
Post a Comment