25 Ekim 2012 saat 09:00’a Kamil Koç’tan bilet almıştı Mehmet abim ve saat 08:30’da Aşti’de buluşacaktık. Özlem ve ben tam vaktinde oradaydık ama Mehmet abi ortalarda yoktu. Meğerse gelirken tekeri gümlemiş ve onunla uğraşmıştı. Otobüsün de modelini öğrenmek için yazıhaneye gidiyorum ve Neoplan olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğruyorum. Bilindiği üzere en geniş bagaja sahip model şu anda Mercedes Travego. Herkes ön tekerini sökünce sığdırıyoruz bisiklet ve diğer bagajlarımızı. Mehmet abim herkes rahat gitsin diye Rahat Hat’tan almış biletlerimizi. Ama boşa kasmış kendisini çünkü otobüste 21 yolcuyduk zaten. Açık büfe olan firmadan biraz stok yapıyorum yol için. Tabi ki b.kunu çıkarmadan J
Mehmet abinin bileğinde bir ağrı varmış.Bu arada
haritaya bakıyoruz rota için ve Özlem “İzmir’e gidelim” diyor. Bayramda zaten
denize gitmek istiyordu. Rota belli oluyor:
Eskişehir-Kütahya-Uşak-Manisa-İzmir. Eskişehir’e vardığımızda yükleniyoruz
bagajlarımızı ama ben de sorun var. Ön fren mekanizması plastik olan kolu
sıkılınca ön tekere sürtüyor. Neyse diyorum hallederiz ileride bir yerde. Zaten
arka fren de çok iyi değil. Alışığım ben yav. Çanakkale-Çeşme turuna da jant
seti yamuk ve akortsuz çıkmıştım J Hem açık bisikletçi de yok
bayramın 1.günü. Mehmet abiden bir fikir geliyor bu arada: “Kütahya’ya trenle
gidelim, 1 gün zaman kazanalım” diyor.
Gara gidiyoruz ama olmuyor, giden ekspreste eşya
koyulabilecek yer yok.Sadece yolcu için yapılmış vagonlar. Yer olsa almaya
niyeti var vatmanın. Akşam giden bir tren daha var ama saati bize geç geliyor.
Biz de başlıyoruz pedallamaya. Saatlerimiz 13:00 civarını gösteriyor.
Porsuk Barajı’na kadar zaten bir sürü
gülmelik,eğlenmelik muhabbet çıkıyor J Bir ara Özlem PSY’nin Gangnam
Style müziğini telefonundan açıyor ve ellerini gidondan çekip hareketi yapmaya
başlıyor J Mehmet abi
de boş durmayıp başlıyor video çekimine. Çay ve su ihtiyacımız olunca
Kütahya-Bozuyük yol ayrımında ki benzinliğe giriyoruz. Burada da bizi biri
siyah-kumral, diğeri beyaz olan 2 tane yavru köpek karşılıyor. Oturup birini
severken diğeri de arkamdan dolanıp cebimde ki annemin yaptığı poğaçaları
buluyor velet J Bu arada
yolda da epeyce gaz birikimi olmuş, nefretimizi boşaltıp rahatlıyoruz J
(Yaptıklarım yapacaklarımın garantisidirJ)
Yola koyuluyoruz ve bu arada öğreniyorum ki Ankara Pab’dan (Perşembe Akşamı
Bisikletçileri) sanırım Can Çavuş, Kütahya Pab’a bizi yazmış.
Mehmet abiye cevap yazan birinin olup
olmadığını soruyorum o da “K.çı kırık bi bisikletçinin ön fren sorununa çare
bulmuş birisi” diyor J Kimseden yanıt yokmuş ama zaten böyle bir beklenti
ile de yollara atmadık ki kendimizi. Bir süre yol aldıktan sonra Mehmet abinin
Kütahya’da askerlik yaptığını öğreniyoruz. Yabancı yere gitmiyoruz yani JLastiğimin
inik olduğunu söylüyorlar ama ben buna pek de anlamıyorum,bir süre ilerledikten
sonra durup elliyorum ve patlak olduğunu anlıyorum L Hemen
lastiği değişiyoruz ama bende ki de mallık ya dış lastiğin içini kontrol
etmiyorum ve yeni tekerin de havası bir süre sonra iniyor. Fakat bende ki
inatla lastiği değişmek yerine 3-4 kez hava pompalıyorum ve yoluma devam
ediyorum. Ama bakıyorum ki her duruşta gruba engel olmuş oluyorum,mecbur
değişiyorum lastiği ve bu sefer kontrol ediyorum. Evet dış lastiğe fren
telinden bir parça girmiş L Bu arada Mehmet abim telefonla konuşuyor. Arayan
Mert (Mert Kule). Mert; Kütahya bisikletçilerinden. Kütahya Dumlupınar
Üniversitesi Bisiklet Takımı’ndan ve aynı zamanda altında da güzel bir yol
bisikleti var J
Öylesine Kütahya Pab’ın sayfasına bakarken görmüş bizim yolda olduğumuz
haberini ve bizimle buluşup görüşmek istiyormuş. Lastik işlemi sonunda bitiyor
ama hava da kararıyor. Işıklar açılıyor ve yola ben önde olmak üzere devam
ediyoruz. Ekibin gerisi benim arkamdan geliyor. Bu arada Evliya Çelebi’nin de
memleketiymiş Kütahya.
Sabahtan
beri karnımız aç, suyla beslendik desek abartı olmaz maalesef L
Kipa Avm’yi görünce seviniyorum ama duramayız Mert bizi bekliyor. Biraz daha
şehrin içine girince yolu Mehmet abim bildiği için liderliği ona devrediyorum.
Yanımızda birden bire bir bisiklet beliriyor ve evet bu Mert. “Sanırım öndeki
bisikletliyi yakalamalıyım” diyor ve Mehmet abiyi yakalıyor. Bisikletimde ki
sorunu Mert’e de söylemiş olacak ki Mehmet abim, Mert bisikletçiyi telefonundan
aramış ve dükkana gittiğimizde usta hazır bekliyordu. Bayramın 1.gününün
akşamında para dökseniz de usta bulamazsınız. Emin Ustanın çırağı olduğunu
düşündüğüm kişi de frenlerimi komple değiştiriyor. Usta da iyi olması için
elinden geleni yapıyor. Meğerse çırağı sandığım kişi, ustaya bayram ziyaretine
gelen misafiriymiş J İşler tamamlandıktan sonra helalleşip
ayrılıyoruz dükkandan. İlk durak pastahane. Mert’e “Burada ne yemek var?” diye
soruyorum ve Mert de bana “Yemek sizi evde bekliyor,burada soluklanın önce”
diyor. 1 günlük açlığın da etkisiyle 1 şişe boza alıyorum ve birazını
bizimkilerle paylaştıktan sonra mideye indiriyorum hepsini. Ne yaparsın açlık
işte J
Tatar olduğunu düşündüğüm bir bebekli aile geçiyor Mert’in arkasından ve
soruyorum Mert’e “Mert,burada Tatar çok var mı?” Cevap gecikmiyor “Ben de
Tatar’ım” J
Eve pedallıyoruz ve ilk kez böyle bir şey görüyorum: 4 bisikleti de salona
koyuyoruz J
Mert’in ailesi de çok candan insanlar. Bize hazırladıkları sofra,yemekler
enfes. Kurban Bayramı’nda et yiyememe gibi bir alışkanlığım var maalesef, eski
bir alışkanlık, bu yüzden geri çeviriyorum teklifi. Ama eminim o da diğer
yemekler ve mezeler gibi şahanedir J Yemekten sonra
sofrada ufak bir sohbet ediyoruz ve salonda ki televizyondan Zeki Müren
şarkıları çalıyor. Salona geçtikten sonra ailesi de karşı apartmanda ki
akrabalara ziyarete geçiyorlar. Muhabbet,sohbet öyle bir gidiyor ki yatışımız
01:30’u buluyor. Tabi ben yatmadan hatıra olsun diye reflektörlü Kızılay
yeleğimi veriyorum Mert’e.
Mert gece uyumamış ve sabah kendi elleriyle bize
kahvaltı sofrası hazırlamış. İlk defa yumurta kaynatmış mesela J Cevizli
incir reçelimiz de var. Güç lazım yola ve iyi bir kahvaltı gerekiyor bunun
için.
Kütahya’da ki sisi ben başka yerde görmedim
arkadaşım yaa J
Yola çıkıyoruz ve benim aynakoldan ses gelmeye başlıyor, gıcırtı duracak derken
daha da artıyor. Askeriyeyi biraz geçip duruyoruz. Belli ki göbek dağılmış ve
hemen bisikletçi arıyor Mert.
Mert, 2 bisikletçiye de bakıyor ama maalesef
birisi kapalı,diğeri şehir dışında. Mecburen Emin Ustayı arıyoruz. O gelene kadar da çay bahçesinde
oturup çaylarımızı yudumlayıp ısınmaya çalışıyoruz. 1 saat geçiyor ve hala
ustadan haber yok. Ben ustanın uykuya daldığını düşünüyorum ve arayınca bu
konuda da haklı olduğum ortaya çıkıyor. Neyse ki o soğuk havada,o sıcacık yatağından
çıkıp, hiç kahvaltı bile yapmadan dükkana geliyor Emin Usta sağolsun J 15
dk’lık iş diyoruz ama 1 saatten fazla zamanımızı alıyor göbeği yapmak. Sökmek
çok zor oldu ve içinde de 4 tane bilya yuvası vardı. Bu kadar bile dayanmasına
hayret ediyoruz.
Yine saat 13:30 civarlarında
pedallamaya başlıyoruz. Kütahya’nın çıkış kısmı bir hayli uzunmuş. Çıkışa
Outlet mağazalar koymuşlar ve biz de oradan bir şeyler alıyoruz ki yolda bir şey
bulamayabilirmişiz. Uşak ayrımından dönünce duruyoruz ve ayrılık vaktimiz geliyor.
Son bir kare fotoğraf da çekildikten ve birkaç iyi dilekten sonra ayrılıyoruz
Mert’ten. Her şey için çok ama çok teşekkür ederim Mert. Sana, ailene ve Emin
Usta’ya.
Mert, 5-6 km ileride bir su istasyonu olduğunu ve
suyunun güzel olduğunu söylüyor ama mesafe 10 km’yi buluyor. Karnım da çok
acıkmış olduğu için lavaşın içine Sütaş’ın süzme peyniri ve yeşil zeytin
ezmesini sürüp dürüm yapıyorum. Bundan 2 tane gidiyor,yanına da çeşmeden buz
gibi su J Mehmet
abinin bilek ağrısı devam ediyor.Suları da tamamlayıp yola koyuluyoruz.
Çeşmeden hemen sonra çok güzel bir yokuş var. Yokuşlar zaten o gün ve tur
boyunca bitmiyor.
Yokuşu tırmandıktan sonra Özlem ön tekerine,ben de arka
tekerime hava basmak için duruyoruz. Gideceğimiz yer; Çavdarhisar’da ki Aizanoi
Antik Kenti. Çavdarhisar’a 1 km kala bir benzinlikte durmak için sözleşiyoruz.
Tabi Özlem daha önce durmak istiyor ama çoğunluğa göre hareket ediyoruz J Bu arada
benzinliği görüyorum ama arkama baktığımda da bisikletin yanında Mehmet abiyi
yürürken görüyorum.
- “Ne oldu Mehmet abi?”
- “Hep bizi mi taşıyacak bu,biraz da biz onu taşıyalım.” diyor Mehmet abi. Lastik değiştirme vakti gelmiş yine L
- “Hep bizi mi taşıyacak bu,biraz da biz onu taşıyalım.” diyor Mehmet abi. Lastik değiştirme vakti gelmiş yine L
Dış lastiğin içinde bulunan sivri metali penseyle
çıkaracak vakit yoktu, ben de dişimle çıkardım J Benzinliğe gidip kamp atmak
için izin istiyoruz fakat güvenlik gerekçesi ile! izin vermiyorlar. Ancak
karşıda ki arazi onlarınmış ve kamp atabileceğimizi söylüyorlar. Ve lanetli
gecenin hazırlığı başlıyor. Neden mi lanetli? Donduk,mahvolduk da ondan. Tabi
bu donan kişiler ben ve Mehmet abim. Özlem dağcı olduğu için her türlü
hazırlığı yapıp gelmiş,onu etkileyen bir şey olmadı. Önce çadırları kuruyoruz.
Tabi benim çadır otomatik olduğu için bu konuda ki 1.lik de bana ait J Özlem de
ocağını hazırlayıp önce çorbayı,sonra da bulgur pilavını yapıyor. Çorbaya nasıl
bir karışım attıysa yakıp kavuruyor beni,pilav da ilk hamlede dilimi ve
dudağımı yakıyor. Ama lezzeti çok iyiydi Özlem,ellerine sağlık. En kısa zamanda
yine bekleriz J
Özlem’in çadırda yemek yedikten sonra bir şey öğreniyorum ve bunu kamp dışında
bir yerde görüp yapamazsınız. Işık şiddeti güçlü bir feneri avucunuza
dayadığınızda,ortam da karanlık olunca elinizin içinde ki damarlar gözüküyor ve
bu inanılmaz güzel ve ilginç bir görüntü J Çadırlarımıza çekiliyoruz ama soğuktan uyunmuyor.
Hangi akıl dediyse Mehmet abimle bana baharlık tulumla yola çıkın diye.
Donuyoruz biz de tabiki. Zaten hastalığı da burada kaptım.
No comments:
Post a Comment