Çadırların biraz olsun kurumasını bekliyoruz. Yağmur
yağmış gibi yaş hepsi. Ve başlıyoruz Aizanoi Antik Kenti yolculuğuna…
Bu arada Bisikletleri olan oteli de görünce bi hatıra fotoğrafı çekiliyoruz ;-)
3 km’lik bir başlangıç, yakın mesafe olması
bacaklara iyi geliyor. Antik Kent gezisi sırasında ki değerli bilgiler tabi ki
Arkeolog olan Özlem’den geliyor. Hanlar,hamamlar,antik tiyatro derken gezimiz 2
saat civarında sürüyor ve çıkış saatimiz 13:30‘u buluyor.
Neyini bilemiyon Özlem :-S Bu da 5 bacaklı at :D
Mehmet abim birisiyle konuşmuş ve 10 km inişin
olduğunu öğrenmiş, o da bizimle paylaşıyor hemen. Bizde de büyük bir heyecan
yaratıyor bu J
Az değil sonuçta, 10 km iniş J Çavdarhisar ilçesinin bir kaç km çıkışında da birazcık hatrı sayılır bir iniş var ve bu inişin sonunda da karnımızın açlığını dindiriyoruz. Tıkındığımız yerde ki tabela pek iç acıcı bir köy ismi olmasa da burada duruyoruz J
Bu 10 km.lik iniş hemen dibimizde sanıyoruz
ama akşam vaktini buluyor buraya varmamız, çünkü burası Gediz ilçesinin
girişinde. Ama tamamıyla zevkini çıkaramıyorum bu inişin çünkü bagajımın çok da
sabit bir hali yok. Yine de güzel bir iniş oluyor ve varıyoruz Gediz’e. Şehrin
girişinde de motorsikletli bir grup görüyoruz. Biz girişte fotoğraflar çekerken
onlar da bize korna çalarak selam veriyorlar.
Bu arada aşağıda ki resimde gördüğünüz yolda çalışma var ama etrafını görmelisiniz. Ormanın içerisine piknik alanları yapmışlar ve yeşile doyuyorsunuz. Enfes doğrusu J
3 ümüzün aynı anda çıktığı nadir fotoğraflardan J
Gediz; 20.000 nüfuslu bir ilçe. Yüksekokula sahip
olan bu ilçe oldukça güzel döşenmiş yollara sahip,insanları da zor durumda
kalanlara yardım edebilecek bir yapıdadır.Küçük bir ilçe olmasına rağmen araç
kiralama ve katlı otoparka sahip bir ilçedir aynı zamanda. İlçede ekmek
bulamayınca pideciye, içi boş pide yaptıralım diyoruz ama pideci de sadece o
günün siparişi kadar hamur hazırlamış L Tam pedala
basacakken, pideciden bir ses geliyor: “Dur abi, kendimiz için ekmek
getirmiştik,köy ekmeği, onu verelim size. Siz misafirsiniz, yabancısınız, aç
gitmeyin buradan. Daha ileride bir şey bulamayabilirsiniz.” diyor. Biz de çok
teşekkür edip alıyoruz ekmekleri ve birkaç dükkan ileride ki manava geçiyoruz.
Boğazım şişmeye başladığı için C vitamini gerektiğini biliyorum ve mandalina
alıyoruz. Bu arada da ben biraz daha ekmek bulmak için merkeze çıkıyorum. 3
tane büyük ekmek de ben buluyorum.
Ve Gediz’den de ayrılık vakti geliyor.
Yaklaşık 10 km sonra kamp atmak için anlaşıyoruz. Gittiğimiz yöne bakınca
dağın üstünde toplanan bulutları görüyorum ve birazcık
endişe ediyorum. Bu arada Özlem bana “Bulut okuma” ile ilgili teknikleri
anlatıyor. Derken, Abide kasabasına varıyoruz. Kasabanın hemen dışında bir yeri
fark ediyoruz hepimiz aynı anda. Toprak yola giriyoruz ve fark ettiğimiz şeyin aslında
kasaba mezarlığı olduğunu anlıyoruz J
Ve geriye dönüp anayoldan devam ediyoruz
pedallamaya. Hava kararmaya başlıyor ve biz hala kamp için uygun bir yer
bulamadık. Sırada ki kasabada ki benzinlikten de Mehmet abi izin istiyor ama
geri dönerken dudaklarını oynatarak (söverek) dönüyor. “Yaklaşık 5 km sonra
Yenişehir Belediyesi varmış, bölge trafik varmış,oraya kamp atmak daha
güvenliymiş” diyor. Ben de son 5 km yi çok sağlam bastım, hep liderlik
koltuğundaydım J
Bölge
tarfiğin kapısında bizi 2 tane Alman Kurdu karşılıyor. Çok şükür bağlılar J
Ama belli bir yere kadar
ilerleyebiliyorlar.Takip edip ulaşamadıkları yeri buldum ve Mehmet abiyi
yolladık içeriye polis memuruyla konuşmaya. Mehmet abim durumu polislerle
paylaşıyor ve hemen bitişiğinde olan stada kamp atmamız için izin veriyorlar.
Biz çadırları kurarken,polis memuru da stadın görevlisini arıyor ve gelmesini
istiyor.
Bu arada
polis memuru da gelip kimliklerimizi alıyor ve “5 dk’ya çay demlenmiş olur.Hem
kimliklerinizi almış olursunuz,hem de çayımızı içmiş olursunuz” diyor. Polis
memuru Eskişehir’liymiş. “Benim de annem Eskişehir’li ve dayım da Bölge Trafik’ten emekli” diyorum. Çaylar
içilip, sohbetler ediliyor ve biz de çadırlarımıza dönüyoruz en sonunda.
Görevli “Hakem odası”nı bizim için açıyor. Burada 1 kez maç yapılmış ve o maçta
da hakemi dövdükleri için saha karşılaştırmalara kapatılmış. Yaklaşık 10 dk
sonra görevli geliyor,yanında bir adam ve bir kadınla. Yanında ki adam: “Ben
düğün sahibiyim.Buyurun gelin,misafirim olun,evimde ağırlayayım sizi.Kına
gecesi var,karnınızı doyurursunuz” diyor. (Belki de kısmetim buradaydı ama
bizimkilerin yüzünden kaçtıJ) O gece çok oturamadan, hastalığın da
etkisiyle çabuk yatıyorum. Gece bizimkiler duş almışlar ama ben hasta olduğum
için,daha da ilerler diye duş almıyorum.
Sabah kalktığımda bizimkilerden haberi alıyorum. Düğünde 3 kez “Gangnam Style”
çalmışlar ve düğünde orada ki genöler sırasıyla şarkılar söylemişler J
Bu haber beni sabah sabah neşelendirmeye yetiyor.Ama bir yandan da boğazım çok
kötü. Akşamdan da Özlem, ocağını çalıştıramadığından benim reşo yakıtlı ocağı
yakıyoruz.(Eeee teknoloji de bir yere kadar J) Çorba yapma
sırası Mehmet abimde bu sefer. Önce su ısıtıcısında suyu kaynatıyor,sonra benim
ocakta işleme devam ediyor Mehmet abi. Sıcacık çorba boğazıma iyi geliyor.
Sonrasında da bir yarım limon yiyorum tam oluyor. Tabi ki çorbanın yanında,dün
verilen köy ekmeğini de yiyoruz J
Toparlanıp
gitmeye hazır hale geliyoruz. Stadın kapıya çıkınca Bölge Trafiğin kurtları da
başlıyorlar havlamaya. Köy merkezine gidip suları da tamamlayınca devam
ediyoruz yolumuza. Yine çıkışlarımız, rampalarımız bitmiyor. Dün polis
memurları 2-3 tane 1km’lik yokuşlarınız
var demişlerdi ama durum daha kötüydü. Birkaç saat yol aldıktan sonra araziye
yayılmış bir kalabalık görüyorum ve atlara binenler var. Aklıma hemen Cirit
sporu geliyor ama düşünüyorum Cirit Erzurum tarafında yapılıyor, burada işi ne J Oyun
alanına yaklaşıp oyunu anlamaya çalışıyoruz ama biz anlayamadan oyun bitiyor
maalesef L
Burada da düğüne çağırıyorlar bizi ama bizimkiler
yine kabul etmiyorlar.(Yine kaçtı kısmetim L) Oyun esnasında
da ciritlerden birisi Mehmet abiye denk geliyor ve o da dahil olmuş oluyor
oyuna J
Bu arada aynı yerde olmalarına rağmen herkes tek tek ve aynı soruyu soruyor :
-Nereden geldiniz?
-Ankara’dan.
-Nereye gidiyonuz?
-Uşak.
-Abooooo J
-Ankara’dan.
-Nereye gidiyonuz?
-Uşak.
-Abooooo J
En sonunda Özlem dayanamıyor ve “Herkes tek
tek aynı şeyi mi sorcak?!” diyor J Atlarla da fotoğraf
çektirdikten sonra koyuluyoruz yola. Bir süre pedalladıktan sonra karnımız
acıkıyor ve bir benzinliğe giriyoruz. Bu arada Özlem'in face.ten de dediği gibi altta ki fotoda halk oyunları ekibinin bir üyesi gibi gözüktüğümü kabul ediyorum J
Ben çikolata yiyorum, onlar da ekmek arası ve
Nescafe Ice. Tam benzinlikten çıkıyoruz ki Mehmet abi duruyor kenarda,bilek
ağrısı yüzünden. Bitmedi bu ağrısı,ben de merak etmeye başladım L Bana
devam edin diyor ama ben duruyorum. Hem benim dikkatsizliğim hem de arkamda ki
Özlem’in dikkatsizliğinden dolayı ufak bir kaza geçiriyoruz. Özlem önemli bir
yerini gidon boğazına çarpıyor ve birazcık kıvranıyor.
Neyse ki 8-10 km sonra Manisa-Uşak yol ayrımına
varıyoruz ve yolculuğun sonlarına geldiğimizi anlıyoruz. Bu yol ayrımı çok
tehlikeli bir yer. Hiç ışık yok ve araçlar çok hızlı,kontrolsüz hareket
ediyorlar. Her an bir kaza olacakmış gibi geliyor.
Dikkatli bir şekilde yolun karşısına geçip Uşak
yönüne ilerlemeye devam ediyoruz. Rüzgar şiddetini iyiden iyiye hissettiriyor
bize. Önümüzde ki tepenin ardı Uşak herhalde diyoruz birbirimize. Yokuşun
tepesine çıkınca bakıyoruz arkasında bir yokuş daha. Yokuşa gelmeden son bir
kare daha çekiyorum,yorum yazıcam ya “son yokuş” diye. Nah son yokuş.
Ankara-Kırıkkale yolunu bilenler Elmadağ yokuşunu bilirler,evet bu yokuşlar da
aynen onun gibi,hatta biraz daha uzun. Yokuşu çıkmadan çeşme başında biraz
dinlenip devam ediyoruz yola.
Kaç yokuş sonra bir tane tabela görüyorum. Uşak’ın
nüfusu ile birlikte altında şu yazıyor: “Türkiye’nin ilk elektrik kullanan
şehri”. Onun altında da ilçeler yazıyor. Tamam diyoruz,tabelayı da gördüğümüze
göre ardı Uşak.
Yok efendim öyle de olmuyor. Birkaç yokuş da buradan
geçiyoruz ve bir tabela daha. Bu sefer ki bildiğimiz resmi trafik tabelası.
Bunun ardından da 4-5 yokuş çıkıyoruz ve ancak merkeze yaklaşıyoruz. Bu arada
şehrin girişinde ki KYK’ya ait 4 yıldızlı yurt binasını görünce imreniyorum L
Öncelikle otogara gidip biletleri halledelim
diyoruz. Otogarın girişini bulana kadar 360°
dolanıyoruz. Bisiklet aldığını bildiğimiz için gözlerimiz Kamil Koç’u arıyor
ama Uşak’ta Kamil Koç yok maalesef. 2. bir seçenek olarak Pamukkale’yi
biliyoruz ama orada da yer yok L Tüm yazıhanelere soruyoruz ama hiç birinde
Ankara’ya yer yok. Tamam Kırıkkale’ye gidelim diyorum.Nasılsa oradan Ankara’ya
geçiş kolay. Diyorum ama oraya da yer yok. Afyon yada Konya diyelim diyoruz ama
onlar da full dolu L Millet patates çuvalı taşıyo anasını satiyim,bize
yer kalmıyo.Ölümüne çuval doldurmuşlar bagajlara.Elini sokabileceğin yer yok
bagajlarda,o halde yani. O sırada kafam çalışıyor ve tren aklıma geliyor. Acaba
burada tren var mıydı? Mehmet abi Ankara TCDD’yi arıyor ve başkalarına da
sorarak Uşak TCDD’yi buluyoruz. Bileti alacağız ama yükümüzün alınması
kondöktöre bağlıymış.Ne kadar yükümüz varsa artık :@ Bileti aldık,zaman bol ve
karnımız da aç.
Biz de merkeze iniyoruz ve Valilik binasının hemen
karşısında ki “La Pizza”ya gidiyoruz. (İsminde meymenet yok ki) Kumpir 3,5 TL.
4 kumpir söylüyoruz,yanına da 2 ayran,1 pizza. Ödemek için kasaya gitmemle
dönmem bir oluyor. Hesap: 43 TL. Meğerse malzeme başına da bize giydirmişler :@
Mehmet abim de benim kadar küfrediyor,sessizce ama içtenlikle.
Hadi bakalım Uşak’a gelmişken “Karun’un
Hazineleri”ne de gidelim deyip,müzeye gidiyoruz. Onlar müzeyi gezerken ben de
merdivende oturup bisikletleri bekliyorum.Onlar çıkınca da 4 gündür üstümde
olan taytı çıkarıyorum. Özlem’in dediğine göre de “O tayt artık benim k.çıma
yapışmıştır,ameliyatla çıkartmak gerekirmiş” J Ama rahat çıktı J Ben de
ufak bir müze turu atıyorum. 3-4 sene önce bu müzeden broş çalınmış,şu an
gösterilen broş emitasyonmuş. Orijinal olanı hala bulunamamış.
Sanat abi sanat :D
Karun demişken,zamanımız varken hadi gidelim Karun
Avm’ye diyoruz. Avm’yi bulmadan önce yakınında ki parkın çevresine yapılmış
olan bisiklet yolu ilgimizi çekiyor ama ben karayolundan devam ediyorum. Bu
arada bizimkiler bisiklet yolunu kullanırken bir adam çıkmış karşılarına ve
“Burası bisiklet yolu mu?!” demiş, Mehmet abi de “Evet burası bisiklet
yolu,bakın işaretlere” deyince adam bozulup gitmiş J Bizimkiler avm’ye giriyor,ben yine
bisikletleri bekliyorum.
Onlar çıkınca Özlem bankamatiğe gidiyor, Mehmet abi
de merdiven başında duruyor. Yüzünde ki garip ifadelerden sonra,gülümsediğini
görünce ne olduğunu soruyorum:
- Turun başından beri hiç böyle osurmamıştım J diyor. J
Hatta 2 aşamadan oluşan olayın ses efektini
de yapınca, karnıma ağrılar giriyor gülmekten J Sonra Özlem geliyor ve ona da
açıklıyoruz durumu J Olay sonrası iniyoruz merkeze ve bir kıraathane
arıyoruz,uzun bir süre vakit geçirmek için. Buluyoruz ve başlıyoruz Monopoly
oynamaya. Yaklaşık 3 saat süren oyunun galibi tabi ki ben oluyorum. Ben
uyuklayarak oturuyorum artık ve sonunda kalkma vaktimiz geliyor.- Turun başından beri hiç böyle osurmamıştım J diyor. J
İstasyona kadar basıp açılıyorum, uyanıyorum adeta J
Vardığımızda
bisikletleri hemen paket yapıyoruz. Tabi ki Koroplast çöp poşetiyle J
Mehmet abim işini biliyor vallaha. Güzelce paketledikten sonra, numarasız
vagonun yanaşacağı yeri öğrenip yerimizi alıyoruz. Bu arada garın karşısında ki
tekel bayiine gidip su alıyorum ama içerisi duman altı ve alkol alıyorlar. Aman
giderseniz pek akşam gitmemeye çalışın oraya. Tren geldiğinde hemen binip
yüklüyoruz eşyalarımızı. Vagondan gelen görevli kulağımın dibinde bağırarak bir
şeyler söylüyor. Ben de önce normal ses tonuyla,sonra onun ses tonunda
bağırarak: “Abicim niye bağırıyon,bi halt anlaşılmıyo dediğinden.Normal konuş
da anlayalım” diyorum. Sonrasında o da “Bunlar burada olmaz,arka vagona alın”
diyor. Tekrar yükleri indirip,arka vagona taşıyoruz. Bu sefer de arka vagonda ki görevli hemen telsizle tren
şefine şikayet edip,onu yanımıza çağırıyor. Tartışma yaşandığı sırada da Özlem
basmış fırçayı şefe J Şef, Özlem’e “Sen” diye hitap
edince Özlem de “Ben sizinle siz diye
konuşuyorum,siz benimle sen diye konuşamazsınız” deyip, yapıştırmış lafı J
Bu tartışma anında tren kalkmadan biletin iadesi için gişeye koşuyorum. Belli
ki bizi almayacak bunlar,hiç değilse paramızın bir kısmını kurtaralım. Görevli:
“İade alamam,tren kalktı” diyor, ben “Daha iade hakkım var,tren
burada,kalkmadı” diyorum. O hengame içinde adam razı oluyor da elden iade
yapıyor bileti ve büyük kısmını kurtarıyoruz paramızın. Bu arada anasını
sevmeyen tren şefinin adı: Osman Kilenci’dir.
Eşyalarımızla beraber garın ortasında
kalıyoruz. Ben garın karşı caddesinden yürümeye başlıyorum ve taksi
arıyorum.Fakat taksi yok o saatte,oralarda. Devam ediyorum çare bulmak için
yürümeye.Bilmediğim şehirde,bilmediğim yerde…
Gece 03:50’yi geçti ve ben hala yürüyorum.
Bizimkilerden haber geliyor: “Polis,bizim eşyaları yükleyip otogara
götürecekmiş sen de gel buraya doğru”. Aradan 5 dk geçiyor ve sığmadığı haberi
geliyor. Sonrasında bir taksi gelmiş ve 2 seferde taşıyacağını söylemiş ama
40-45 TL alacakmış. Onu da yollamışlar. Başka taksici gelince, sağolsun polis
memuru konuşup,pazarlık etmiş taksiciyle. 2 sefer yaptı taksici ve 25 TL aldı
bizden.
Terminale
geldik,tek şube açık. Koridorda da gideriz diyoruz,yeter ki bizim
biskletlerimizi alsınlar. Ama yok. Yer de yok, bisiklete izin de yok.Bizimkiler
konuşurken perona Özkaymak firmasına ait bir otobüs yanaşıyor.Kaptan: “Hayırdır
ne işiniz var burada, nereye gideceksiniz?” diye soruyor ve onunla beraber
muavin de ilgileniyor bizimle.
Son durağı
Mersin olan otobüsün bagajları sıkıştırılıp,bizim eşyalarımıza yer açılıyor ve
heybelerimiz bile sığdırılıyor. Mehmet abim hostes koltuğunda, Özlem arkada
bayan yanında,ben orta merdivende yerimi alıyorum. Oh beee sonunda bi yer
bulduk kendimize J Başlıyor yolculuğumuz. Tabi ki ben
uyuyamıyorum. Bu arada muavinden de çay ikramı geliyor J
İlk durağımız Afyonkarahisar. Kaptan ve Mehmet abi de inip otogarda yer
arıyorlar. Mehmet abinin dediğine göre tüm yazıhaneleri dolaşmışlar,görüşmüşler
ama bilet yokmuş. Hatta kaptan, başka şöförleri bile arayıp “Yakınımdır,yolda
kalmışlar,yardımcı olun” demiş. Fakat yine yer yok. Ben de “Mehmet abi bırakın
aktarma yapmayı da Konya’ya devam edelim.Ordan Ankara’ya daha fazla ulaşma
şansımız,aracımız var” diyorum. O da hak veriyor bana ve tekrar biniyoruz
otobüse. Bu sefer arkadan 3. Koltuğa oturuyoruz Mehmet abimle. Çoğunluk uyurken
bir tane insan,insan olduğundan da şüpheli,bir salıyor ki aman yarabbim, yok
böyle bir koku J İçi çürümüş,aylardır içinde
bekletmiş.Lağıma girsen böyle kokmaz. Koku azalmıyor,tersine artarak devam
ediyor. Sol çaprazımızda ki bayan yolcu zehirlendi neredeyse J
Biz de bufflarımızı çektik gözümüze kadar ama ne fayda. Hala kıvranıyoruz. Bir
yandan da gülmeyi kesemiyoruz J Buffın üstünden avucunun içini kokluyor
Mehmet abim (avucunda Ben-Gay krem sürülü), iyi geliyor kokusu biraz olsun.Ben
de avucunun üst tarafına yapıştırdım burnumu.(öpüşmemizi engelleyen sadece onun
eli J)
Ne kadar sürdü bu kriz bilmiyorum ama mahvolduk J Otobüs
Konya’nın Akşehir ilçesine geldiğinde koltuğun sahipleri geliyor ve biz de eski
yerlerimize geçiyoruz. 3 kişi için 100 TL ödüyoruz. Konya’ya yaklaşık 60-65 km kala Kadınhanı mevkiinde trafik durdu birden. Biz de indik
otobüsten ve manzara hiç iç açıcı değildi
maalesef. Cenaze Hizmetleri aracı da gelmişti. Beyaz bir Doblo, şeker
pancarı taşıyan traktörün römorkuna çarpmış ve Doblonun sağ tarafı,arkaya kadar
yok olmuştu. Konya ve çevresinde dikkat ettik; tek römorklu traktör yok. En az
2-3 römork kullanılıyor ve polisler de bunlarla ilgili sıkı bir denetim ve
uyarı yapmıyor. Traktörlerin emniyet şeridinden bile gitmesi yasakken,normal
şeride çıkıyorlar ve bu manzaralara sebebiyet veriyorlar.
Uykusuz
geçen yolculuktan sonra nihayet Konya’ya varıyoruz. Ama burada da bilet yok.
Hızlı tren aklıma gelip ulaşıyoruz tren garına ama saatler 08:15’i gösteriyor
ve tren saat 08:30’ da hareket edecekmiş. 31 kişilik boş yer varmış.(Sanırım
uğursuzluğun nedeni de belli oluyor J) Hemen eşyaları
taksi durağına taşıyoruz. Taksici de fırsattan istifade edip, fark alacağını
söylüyor. Medenmiş,ne hakla isteyebilirsin bunu diye sorduğumuzda susuyor. Bu
sefer de “Ben bunları tek taksiye sığdırırım” diyor. Mehmet abi de “Tamam
bunları sığdırdın tek taksiye de bizi nasıl götürcen?” dediğinde adamın cevabı
trajikomik J:
“Haaaa,orasını bilmiyom” Saat 08:20. Hadi kaptan bas gaza. Biraz dolandırdıktan
sonra tren garının sokağına giriyoruz ama hızlı tren de ilerliyor.Kaçtı tren L
Dolandırdıklarını farketsek de ses çıkarmıyoruz,onun yerine sövüyoruz sessizce
:@ 67 TL fiyat da 2 taksinin toplamı tutuyor.
64 TL’yi beğenmeyip 65 TL istiyorlar.
- Uşak-Konya: 100 TL
- Terminal-Gar: 65 TL
- Uşak-Konya: 100 TL
- Terminal-Gar: 65 TL
Eşyaları yüklüyoruz tıra, 10 numara yağı da
koyuyolar her şey hazır J Tıra ayakkabı ile binmek yasak J Ciddiyim.
Zemine halıfleks döşenmiş,kapı basamağının dışında da kapı demirini uzun
tutmuşlar.Buraya ayakkabını koyup,kapıyı kapattığında,ayakkabı burada kalıyor.
Garibim Özlem kahvelerden de sonra yorgunluğu fazla olacak ki uyukluyor hemen J
Konya çıkışına doğru kaptan bize “Kaç kilosunuz?
Kantara girecem birazdan, 42 tondan
hafif gelmem lazım” diyor. Hemen bisikletler,heybeler,bizim kilolarımızı
hesapladık ve normal geliyor. Ama kantara yanaşınca kaptan riske girmiyor ve
bize araçtan inip,çıkışta binmemizi söylüyor J Apar topar
atlıyoruz tırdan ve yerde giyiyoruz ayakkabıları Mehmet abimle. Neyse ki tır 42
tondan hafif geliyor.(41,… ton) Yolda çay,kahve,kek derken Kulu yol ayrımına
geliyoruz ve rehberlik sırası bana geçiyor. 1 hafta önce aynı yoldan
Kırıkkale-Tuz Gölü turu yapmıştım çünkü. Kırıkkale’ye yaklaşınca Mehmet
abi,Ankara Pab’dan Can Çavuş’la
görüşüyor ve sağolsun Can, Kırıkkale’ye arabasıyla gelip bizi alıyor ve
Ankara’ya dönüş başlıyor.
Yolda yemek
molası veriyoruz.Yemek molasında Ankara’da ki 29 Ekim Kutlamalarını polisin
nasıl engellediğini,neler olduğunu konuşuyoruz. Helikopterden atılan biber
gazı,yaşlı bir amcanın kafasına düşmüş. Eğer erken gelebilseydik ben de büyük
bir bayrak alıp tüm semtleri bisikletimle dolaşacaktım. Kısmet değilmiş
artık,bir daha ki sefere. Evet turumuzun
son günü,dönüş konusu resmen p.ç oldu ama gerçekten güzel de bir tur
oldu J
Diğer turlarda görüşmek dileğiyle…
Not: Bu arada sonradan öğrendiğime göre Mehmet abinin kolunda 3 yada 4 yerden kırık varmış L
Not: Bu arada sonradan öğrendiğime göre Mehmet abinin kolunda 3 yada 4 yerden kırık varmış L
No comments:
Post a Comment