Saturday, January 28, 2012

Eskişehir'den Turlar 1

Tabi öncelikle beraber pedalladığım Emrah Kalan arkadaşımla tanışmamızı kısaca anlatsam iyi olur.Ben Ankara-Eskişehir turumu tamamlamış ve bitmiş vücudumu toparladıktan sonra mahalle arasında ve Eskişehir'in bilimum yerlerinde turlar atmaya devam ediyorum. Yine bir gün kendi mahallemde bisikletimin yanında duruyorum. Kafamda kask,eldiven,güneş gözlüğü. Adam geldi yanıma,yaklaştı.
- Ya pardon,sen bisikletten anlayan birine benziyosun öyle mi ?
- Yani,anladığım kadarıyla yardımcı olurum tabiki. dedim.
Arkadaş bisiklet alcakmış yakındaki bisikletçiden.Söylenilen fiyat bisiklete değer mi diye bana sordu. Okuldan arkadaşıymış gibi gittim.,baktık bisiklete. Uygundur, götürür seni dedim. Pazarlık yapıldı ve alındı bisiklet. Birbirimizin telefonlarını aldık ve 2-3 gün sonra bisiklet turu yapmaya karar verdik.
Başlangıç : Eskişehir , Varış : Musaözü Barajı. Serin vakitte çıkalım saat 07:00 gibi dedim,çok güneşin altına kalmadan varırız, orada vakit geçirip öğleden sonra Eskişehir'e döneriz dedim. Plan bu. Plan bu ama Emrah Bey o saatte uyandı mı ? Tabi ki hayır :) Hal böyle olunca da buluşup yola koyulmamız saat 10:30 civarı oldu ve güneşin altında pedallamaya başladık. Ah be Emrah daha ilk buluşmada bu kazık atılır mı bana :) Eskişehir' in dışına kadar pedalladıktan sonra yol ayrımını görük ve 1-2 km kadar düz olan yoldan gittik.Sonra baktık ki Bir yokuş var ki evlere şenlik :)
Emrah kardeşim içersen sigara,hemen tıkanırsın.E tıkanırsan da ikimiz birden durmak zorunda kalırız.Ufak bir mola.




Yeter bu kadar dinlendiğimiz hadi yola devam derken bir kaç pedal çeviriyoruz ve beyefendi sigara içeyim şurada,bir daha böyle manzara bulamayız diyor ve mecburen tekrar duruyoruz. Önümüzde de araba duruyor ve Emrah ateş istemek için adama gidiyor. Başladı muhabbet ve adamla aynı köyden çıktılar :) Tek sigarayla kaldı çok şükür ve yolumuza devam ettik. Şu an için fotoğraflar mevcut değil ama her yokuşun bir de çok güzel inişi var bildiğiniz gibi ve biz de başlıyoruz inmeye :) Virajlı ve güzel bir iniş bizi karşılıyor. Önümüzü ve önümüzden geleni gördüğümüz için rahatlıkla hız yapıyoruz. Yokuşun sonu "Kızılinler Köyü". Burada hamam varmış ama tabi vaktimiz olmadığı için girmiyoruz bile maalesef. Sadece hamamın önündekimeyve ağacına dalıyoruz ve çantayı dolduruyoruz :) Çeşmeden doğal kaynak suyu akar da biz kaçırır mıyız ? Hemen kana kana sularımızı içiyoruz ve yanımızdaki pet şişeye de dolduruyoruz. Ufak bir mağara da var ama içi malum, pislik götürüyor :(





Moladan sonra devam edelim diyoruz ama küçük bir talihsiz Emrah'ı bekliyor. Benim de en uyuz olduğum sorun : Zincir rublenin ve vites attırıcının arasına girmiş ve sıkışmış. Onu kurtardık zor bela bu seferde ön göbeği attırdı. Onu da hallettik ve devam ettik. Oranın yerlisine sorduk ne kadar yolumuzun kaldığını ve yaklaşık 200 m. önümüzde bi köprü vardı, köprüyü geçtikten sonra yolumuz ayrılıyormuş. Ama öyle olmadı. Siz siz olun söylenen yola ve mesafeye pek de itimad etmeyin,sonra moraliniz bozuluyor :( Evet onun üstüne baya bir yol gittik. Önümüze bir köy çıktı. Köye girdik ama hiç tabela yok. Rastgele bir yola saptık,biraz ilerledikten sonra sorduk ve tersine gelmişiz,bunu öğrendik. Bir daha geri döndük ve yola devam ettik. Bir süre ilerledikten sonra Nihayet Baraj tabelalarını gördük ve Musaözü Baraj' na gitmek üzere bisikletlerimizi sağa çevirdik. Ve sonunda Musaözü Barajı'na vardık. Baraj'ı özelleştirmişler ve bisikletli olduğumuz için bizden de ücret kestiler. İnat değil mi, ben de fiş istedim. Gölün yanındaki restorandan alabileceğimi söylediler. Neyse efendim baraja girdiğiniz zaman şöyle bir manzara sizleri karşılıyor.



Sürelim uygun bir yere çekeriz, yayılıp kahvaltımızı ederiz diye anlaştık. Jandarmaya rastladık ve ne yaptıklarını merak ettik. Meğerse baraj gölünde avlanmak yasakmış. Önce uyarıyorlar, uyulmazsa da 300 küsür TL ceza kesiyorlarmış. İyi görevler ve nöbetler deyip ayrılıyoruz yanlarından. Virajlı bir yola sahip göletin çevresi,yol da çok bakımlı olmadığı için dikkatle gidiyoruz. Gölet güzel görünüyor ama içine düşmek çok da iç açıcı değil :)
Nihayet bir piknik alanının olduğunu görüyoruz ve oraya yönleniyoruz. Adamlar restoranı göletin içine yapmışlar ve yan tarafında da garip, suyun üstünde yüzen,şeffaf bir balon :)





Fiyatlara bakıyoruz çok da içimiz açılmıyor, yanımızda da yiyecek olduğu için devam ediyoruz piknik alanında uygun yer bakmaya. 100 m. anca pedal çeviriyoruz ve uygun yeri bulup iniyoruz gölet yakınına. Emrah da maşallah getirmiş bir şeyler, ben de getirdiklerimi çıkarıyorum ve başlıyoruz yemeye :) o kadar yoldan sonra acıkmışız tabi ki.





Yanımızda soğan da var ve biraz önümüzdeki gruptan rica edip mangallarına soğanı koyuyoruz. Mangalda pişen soğan ve sarımsak kadar lezzetlisi yoktur :) Biraz zaman geçiyor ve soğanlarımız geliyor, yanına sağ olsunlar 2 şer parça da tavuk koymuşlar :) Biz de karşılıksız bırakmadık ve gelirken Kızılinler Köyü'nden topladığımız (daldığımız) eriklerden 2-3 avuç veriyoruz. Karşılıklı güler yüz ve samimiyet gibisi yok :)


Karınlarımız doydu, biraz da dinlendik. Hadi gölün sonunu da görelim :)




Gölün sonuna kadar varınca ormanın içine girip rastgele gidiyoruz. Piknik yapanlar uzaylı görmüş gibi bakarken biz de ağaçların arasından, bozuk ama doğal olan toprak zeminde motocross yapar gibi ilerliyoruz. Yolun sonu ana yola çıkan bir rampa ve ana yolu geçince de ağaç altında dinlenecek bir yer bulduk. Emrah hemen gazetelerin üzerine yattı ve horlamaya başladı, ben güvenemediğim ve emin olamadığım için sadece uzandım ve uyanık kaldım.





Hadi kardeşim horlamaları bırak da yola devam edelim. Akşam olmadan, hava kararmadan varalım Eskişehir'e. Ve geldiğimiz yoldan dönüyoruz. Kızılinler Köyü'ne gelince bir tabela dikkatimi çekiyor ve hemen çekiyorum :)


Köyün bitimine doğru bu terk edilmiş ve yıkıntı halde olan, fakat mükemmel görünümlü ilkokulu görüyoruz. Bahçesinde de bizi karşılıyor. Kim mi? Yavru olan ve oradan oraya koşuşturan bir köpek :) Hemen yanımızdaki sudan ve kalan yiyeceklerimizi bölüp, parçalayıp bir kaba koyuyoruz. Nasıl yiyişi var bir görseniz içiniz acır. Çok aç hayvan. "Köyden de demek ki kimse beslemiyor" diye konuşup birazcık sayıyoruz...


Tam okulun girişini ve içini çekeceğim sırada makinemin pilleri bitiyor ve başka da pilimiz yok maalesef :( Akşam olmadan yola çıkıyoruz ve günübirlik Eskişehir-Musaözü Barajı turumuzu tamamlıyoruz. Sırada ki turlarda görüşmek üzere...




Wednesday, January 11, 2012

Ankara-Eskişehir Turu

3 günlük Ankara-Eskişehir Turumun kısa özeti ! :)
Dediğim gibi araştırmalara koyulmuştum ve anlamak zor değildi,parasız olmazdı bu iş.Para bulmam gerekiyordu.Teyzelerim ve annem sağ olsun gerekli bir miktar parayı buldum,buluşturdum.Hemen koştum Decathlon'a.Hem kalite hem ucuz ürün burada.İnternetten yapılan alış-verişlere de güvenmediğim için buradan almaya karar verdim.Önceden listeyi hazır etmiştim.

1-Kask
2-Çadır
3-İç lastik
4-Yama takımı
5-Uyku tulumu
6-Mat
7-Kilit
8-Şişme Yastık
9-Halat/Kayış
10-Balık ve pizza krakerler,Tüp çokokrem (erime şansı yok,kan şekeri için)

Bazılarını Decathlon'dan,bazılarını farklı yerlerden karşıladım ve evet artık yola hazırdım.Hazırdım ama annem hazır değildi :) Öncesinde Karadeniz turu fikrimden bahsetmiştim.Bir süre tartışmasını yapmıştık ve tabi ki kabul
etmemişti.Şimdi ki fikrimi de pek kabul etmemişti ama Karadeniz Turu fikrime göre daha makul bir fikirdi. Yani kötünün iyisi bir fikir :) Annem : "lastiğin falan patlar,lastik değiş bakalım" dedi.Başıma gelirse öğrenirim anne,dedim.Önce annemi yollayacaktım Eskişehir'e ananemin evine,1-2 gün sonra da ben çıkacaktım yola.Annem Eskişehir'e varana kadar çadır aldığımdan haberi olmadı,sakladım :)



Son hazırlıklarımı da yaptıktan sonra 11 Haziran 2010 saat: 05.30 da koyuldum yollara,başladım pedallamaya ve ilk sürpriz ; Ostim Sanayisinin köpekleri.Teee karşı şeritten koşa koşa geldiler yanıma.Sürü halinde ve sürekli hırıldamalar,havlamalar,ulumalar... Bu sırada bir de annem aradı mı.
-Anne sen kapat sonra arayayım seni ben.
-Ne oldu oğlum o sesler ne,ne oluyor???
-Anne köpek sürüsü takıldı peşime,kapat ben seni ararım!!!
Annem telefonu kapattı fakat kim bilir neler düşündü.Sabahın körü,uzakta ve müdahale edemez.Neyse ki bir kaç yüz metre kovaladılar ve peşimi bıraktılar.Sonra ortalama bir yol tutturdum ve devam ettim pedallamaya. Giderken bile rota değişikliğini düşündüm,Kafama göre takıldım.Ümitköy'e geldiğimde baktım karşımdan yeşil,fosforlu bir şey bana doğru geliyor.Yaklaşınca anladım ki bir pedal kardeşi :) Hiç durmadan selamlaştık ve devam ettik
yollarımıza.O an,o vakitte pedallayan birini görmek mükemmeldi.


Gurur,sevinç,cesaret,inat... Her şey bir anda aşılanmıştı sanki bana.
Devam ettim yoluma fakat Ümitköy'den sonra amma da çok yokuş varmış yav :(
Bir yandan da bagaj kısmından boşanan eşyalarla uğraştım bir kaç sefer ama çok durmadan devam ettim yola.Kahvaltı etmemiştim ve uzun sayılır bir yol almıştım.Kuru fasulye-pilav tabelasını görünce ne kadar sevindiğimi anlatamam.( Zaten dinlenme tesisi ve km tabelasını her gördüğümde seviniyorum ) Girdim tesise.Her zaman olduğu gibi millet,uzaylıymışım gibi bakıyor :) oturdum,verdim siparişi ama kötü haber.Henüz çıkmamış.O saatte adamlar ne bilsinler bir tane bisikletli deli gelip de kuru-pilav yiyecek.Adamlara da hak verdim ve börek-çay eşliğinde,fazla vakit kaybetmeden kahvaltımı yaptım ve düştüm yine yollara.


Daha önce hiç dikkat etmediğim yerler gördüm,zaten bunun için epey bir zamanınız oluyor pedallarken ;)



Yollarda bir aksilik çıkmadan Polatlı'ya vardım ama arka lastik de frene sürte sürte yarılmış ve lastiğin telleri gözükür olmuş.Sordum,soruşturdum ve bir tamirci buldum.Sağ olsunlar,anlayışlı insanlardı da ellerinde ki işleri bir kenara bırakıp benim işimle ilgilendiler.Bizzat usta ilgilendi ve başladı ufak bir muhabbet.Biz muhabbete koyulduk,bir yandan işim yapılırken,bir yandan da etraf kalabalıklaşıyordu :) Etraftan gelen soruları da cevapladıktan sonra işim bitti ve ayrıldım tamirhaneden.Hayırlı işler olsun ustam...
Polatlı'nın çıkışına gelmeden Kipa var.Oraya uğrayıp ufak bir alış-veriş yaptım ve doyurdum karnımı.Yola devam.Çıkışta benzin istasyonu gördüm ve çadır kurmak istediğimi söyledim.o ona,öbürü bir başkasına gönderiyor.En son müdür bey ! geldi.Çimleri yeni sulamışlar da,müşteriler varmış da,inşaat varmış da. Bir sürü bahane.Adam bana yolun karşını gösteriyor,boş araziyi.İstersen oraya dikebilirsin çadırını diyor.Ulen orası zaten boş arazi,senden mi izin alacağım oraya çadır dikmek için?! Neyse ben söve söve pedallamaya başladım ve saat de
16:00 yı gösteriyor.Hava kararmadan bir yer bulmam lazım ama önümde nerede benzinlik var bilmiyorum.Hah,işte bu ! Buldum bir benzin istasyonu :) Gittim hemen ve sordum benzin istasyonunda ki elemana.Kabul etti ve bisikleti geçirdim refüjden.Hemen çadırı kurdum,çivilerini çakmaya başladım. 3. çiviyi çaktım ki 2. sürpriz beni bekliyor. Tren raylarının dibine kurmuşum :) Hafif meyilli bir yerde çadırım,meyilin üst tarafı da tren yolu.İlk kez o gece trenlerden nefret ettim çünkü doğru düzgün hiç uyuyamadım,ne çok tren geçermiş yav.Hayatımda ilk kez demli bir çay içtim ve söylenenler doğruymuş.Demli çay yorgunluğu alıyormuş.2 bardak çayı yudumladıktan sonra çekildim çadırıma ve uyumaya çalıştım.
Yolculuğumun 2. günü saat 05:00'a kurduğum alarm çaldı ve hızlı bir kalkış yaptım.Çadırı katla,malzemeleri koy,bağla derken saat 05:30'u buldu.Çıktım yola.


Gözüme güzel gelen yerleri çektim ve pedallamaya devam etttim.Sakarya Topçu Taburunun olduğu yerden bir yokuş başlıyor ki sormayın gitsin.Dik ve eğimi hiç değişmeyen bir yokuş.Eğimin %5 olduğunu söyleyen bir tabela var ama ben bu tabelaya inanmıyorum :)


Oraları da bol dinlencelerle kat ettikten sonra rahatladım.


Arada tabi ki aksilikler oldu.Yola çalışmasında tek şeride düşen yolun dar emniyet şeridinde,zorluklarla ilerlemek ve cins sürücülerle aynı yolda gitmek gibi.



Dik yokuşlar dizisinden sonra Oğlakçı Köyü'ne varıyorum.


Keşke zamanım olsa da burada vakit geçirebilsem.Ama vakit yok malesef.Öğle yemeği yemek için tek bir yer var,kamyoncuların durağı olan bir yer ve ben hemen oraya dalıyorum.Yemeğimi yiyorum ve kasada oturan arkadaşla ufak bir muhabbet.Arkadaş üniversite mezunuymuş.Şaşırıyorum,şaşırdığımı o da anlıyor ama iş sıkıntısından söz edince hak veriyorum.Orası da onların yeriymiş zaten.Çok vakit kaybetmeden pedala devam.
Öğle tatilinde yatıyorum bir benzin istasyonunun bahçesine,çimlere.Hayat budur işte diyorum kendi kendime.Hayat bu :) Çok da vakit kaybetmemeli.Toparlanıyorum,bir bakıyorum telefon yok.Hayati ihtiyaç ve annem bana ulaşamazsa ne yapar,ne düşünür bunların sıkıntısı bastırdı.Ara,ara,ara yok,hiç bir yerde yok lanet telefon.Ne yapacağım ben şimdi diye düşünürken bir parlaklık gördüm ve işte burada.Buldum telefonumu.Kaybettiğim zamanı telafi etmek
için biraz daha fazla ve biraz daha hızlı çeviriyorum pedalı.
Sivrihisar'a varınca yol kenarında dinleniyorum bir süre.Biraz zaman geçiyor ve yolun karşı tarafında bisikletçi bir kardeşim bana doğru geliyor.Malzeme istedi ve tabi ki malzemeleri alıp yolun karşısına geçtik beraber.Zincir,ruble ile attırıcının araya sıkışmış.Ufak bir tamirden sonra onların yanında ki birine sordum Kaymaz'ı.Sorduğum hanfendi de gençken bisikletle Kaymaz'a gitmiş :) Demek ki benden başka bisikletli deliler de varmış :) Hemen Sivrihisar'ın girişinde bir kaç fotoğraf çekiyorum ve bu arada da biraz olsun dinleniyorum.









Sivrihisar'da ki bu kadarlık dinlence yeterli.İstikamet Kaymaz. Marş marş :)






Kaymaz'a varmadan bir çeşme başında duruyorum.Aynı anda da bir minibüs duruyor.İçinden 6-7 kişilik bir aile çıkıyor,dede,torun vs... Dinlenceyle beraber bir ufak muhabbet de onlarla ediyorum.Güzel,sulu,büyük bir şeftali veriyorlar.Daha ilk ısırıkla löp diye bir parça ayakkabımın üstüne düşüyor :( Hemen müdahale etsem de zaten file olan ayakkabımın içine bir kısmı giriyor
maalesef.
Kaymaz'a vardığımda hemen Jandarma'nın yerini öğrendim ve sıkıntı olmasın diye komutanla görüştüm.Çadır kurmak istediğimi ve nereye kurabileceğimi sordum.Bir yer tarif etti ve orada tarlada çalışmak için gelenlerin olduğunu,çok dikkatli olmam gerektiğini,eşyamın çalınabileceğini,bisikletimi çadırıma kilitlememi söyledi.Tarif ettiği yere giderken birisiyle tanıştım,adını hatırlayamıyorum maalesef. Ama o da bisiklet sevdalısı bir yaşıtımdı.Ayaküstü bir yarım saat muhabbetten sonra,bisikletimi onun eve koyduk ve beni motoruyla komutanının dediği yere götürdü.Tarlanın ortasında berbat bir yer.2-3 km ileride piknik alanı var,istersem oraya götürebileceğini söyledi.Ben de hazır gelmişken görmek istedim.Etraftaki bozkıra aldırmayıp,yemyeşil kalan bir yerdi. Lakin yeni belediye başkanı tüm ağaçları kestiriyormuş :@ Sabahın köründe yola çıkacağımı düşündüm ve ana yola bile bu kadar mesafe yol gideceğim dedim.Yoldan kopmak istemedim.Tekrar merkeze döndüm ve yemek vakti gelip çatmıştı.Kaymaz'ın Kuru fasulyesi meşhurmuş.Gerçekten de yediğim en nefis Kuru Fasulye idi.Fiyatı da uygundu. 3 su,toprak kapta Kuru fasulye,ekmek,salata 3.00 TL :) Tanıştığım arkadaş bana statta çadır kurabileceğimi söyledi.Ana yolun dibiymiş. Komutana biraz söylendim böyle olunca.Stada geldim,eşyaları indirdim,çadırı açtım.Çivi girmiyor yere.Zemin betonmuş :( Haydeeee.Bir daha toparlandım ve gittim benzin istasyonuna.O da kabul etti ve kurdum çadırımı.Temiz ve rahat bir uykuya koyuldum.


Yolda 3. günüm ve saat 05:00'da yine çıktım yola.1 km kadar ilerledim ki 3. sürpriz ile karşılaştım.Arka lastik gümlemiş :( Tam yola başlamışken böyle bir şeyin olması hevesimi kaçırdı ama yoldan dönmek olmazdı,yapamazdım böyle bir şey.

Hayatım boyunca iç lastik değişmemiştim.Annemin sözü aklıma geldi ve neyse dedim bulurum bir yöntem.Bir kaç farklı ve saçma şekil denedikten sonra nihayetinde değiştirmeyi başardım :) Yola devam ederken çok fazla fotoğraf çekemesem de güzelliklerin aklımdan silinme ihtimali pek yok.O yüzden fazla üzülmüyorum.Yollarda hep kamyonculara,tır kullananlara laf ederler.Normal araç ve otobüs firmaları bana yol vermezken ağır taşıtlar sol şeride geçip bana genişçe bir yol bırakıyor ve selam vermeyi biliyorlar ! Kaymaz-Çifteler yol ayrımı arası,yaklaşık 25 km yol boyunca ne bir çeşme ne de bir benzin istasyonu var.


Hal böyle olunca ve ben de yanıma 2 yarım lt. den fazla su almayınca büyük sorun yaşadım.Yol kenarına fazla yanaşmam sonucunda yoldan çıktım.Kendimi bisikletten attım ama yol kenarına eşyalar saçıldı,bisiklet ayrı yerde,ben ayrı yerdeyim. Yukarıda ki fotoğraf da düştüğüm yerden çekilen fotoğraftır ;) Tekrar toparlandım,benzin istasyonuna 3 km var ama çeviremiyorum pedalı,gitmiyor bisiklet.En sonunda benzin istasyonuna yakın bir yerde inşaat varmış oraya vardım.Suyumu içtim,bir de yanımdaki şişelere doldurdum.500 m. kadar gittikten sonra otobüsü durdurdum ve atladım otobüse.Bitmiş bir haldeydim ve otobüse sadece 3 TL verdim :) 40 km yolu otobüsle almak rahatlattı.Kısa bir süre sonra da Eskişehir'e vardım ve ancak kendimi toparlayabildim.Yıllar sonrasında 58 kg. dan 61 kg. a çıkmıştım fakat 3 günlük yolculukta 3 kg verdiğim için tekrar 58 kg a düştüm.Eve vardığımda dudaklarım şişmiş ve kabuk tutmuştu :) Mükemmel bir yolculuk olmasına rağmen,sonunda otobüs kullanmak çok koydu bana.Onun ezikliği içindeyim hala ama bundan sonra çok mecbur kalmadıkça taşıt kullanmak yok! :) Alttaki bazı Resimlerin tarihi uyuşmuyor,doğru.Eskişehir'de dinlenip kendime geldikten sonra Eskişehir'in girişine pedalladım ve biraz olsun eziklik duygumun hafiflemesini sağladım :)