Thursday, April 24, 2014

İzmir- Antalya Turu (Çıralı- Antalya)

12. GÜN


Geldiğimiz gün de Musa Dağı’na hayran kalmıştım. Buraya tırmanmayı kafama takmıştım.



   Tuğrul sağ olsun beni Olympos yakınlarına kadar bisikletiyle bırakmıştı. Daha doğrusu onu arkamda taşımıştım. Bir de ufak bir sıkıntı yaşayıp, karnımıza ağrılar girene kadar gülmüştük J Heybetli bir dağ idi Musa Dağı ve treeking yolu da varmış burada. Kafaya takmıştım buraya tırmanmaya ve öğlen vaktinde de tırmanmaya başladım. Yalnız kısıtlı zamanım vardı çünkü akşam Yanartaş’a gidecektik. Buraya tırmanmak için öncelikle Olympos Antik Kenti’ne girip, Olympos kapısından çıkış yapıp, solda ki dere yatağına girip çıkıyoruz. Neyse ki kuru zemin de ayaklar ıslanmıyor. Tırmanmaya başlıyorum ve arkamdan gelen kişiyle tanışıyorum. Yusuf (Çivici). Kendisi sanırım İngilizce öğretmenliğinden mezundu ama burada turizm firmasında çalışıyordu. Öğlen arasında da 2 saatlik bir vakit veriyorlarmış. O da buraya tırmanmaya harcamış vaktini. Elinde de profesyonel makine olunca daha da bir zevk alır insan bu tırmanıştan. Yol dediysek rahat bir yol beklemeyin. Issız, sessiz, keçi yolu gibi yol denk geliyor önünüze. Bir yandan fotoğraf çekiyor, bir yandan ilerliyoruz Yusuf’la. Bir süre sonra kendisi geri dönmek zorunda kalıyor ve ben tek başıma devam ediyorum yolda. 1-2 kere yanlış yola sapıyorum ama çabuk anlayıp düzgün yolu buluyorum. Sürekli gölgeden ilerliyorsunuz çünkü her yer ağaçlar ve sarmaşıklarla dolu. Nasıl böyle bir yola girdim ve hala ilerleyebildim bugün bile aklıma geldikçe şaşıyorum. Bir hayvan yada insan karşına çıksa ve sana zarar verse, senin cesedini bulmalarına imkan yok. Öyle bir yerdi. Yaklaşık 2 saat tırmandıktan sonra oldukça tepeye ulaşmıştım ama yine de Olympos yada deniz görünmüyordu. Muhtemelen deniz görünmesi için daha da çok tırmanmak gerekliydi. Bu yol aynı zamanda Adrasan Koyu’na kadar ilerliyormuş. Vardığım noktada ağaçlar yarıdan kırılıp oldukları yerlere düşmüş haldeydiler ve hepsi de siyah, yanmış durumdaydılar. Birkaç sene önce yangın çıkmış burada ve küçük de olsa belli bir alan yanmıştı. Şimdi bu tırmanış sırasındaki fotoğrafları sunuyorum sizlere...























  Küçük dostumuzu farkettiniz mi ? :-)















   Vakit az olduğundan dolayı dönüp inişe geçiyorum. Vaktinden önce kamp alanımıza varıyorum. Bu arada bizimkiler alacaklarını almışlar. Yanartaş’a doğru yürümeye başlıyoruz ve bu aradan bir pickup ilerimizde duruyor. Biz de hemen gidip atlıyoruz kasaya. Bizi alan kişi Anna. Kendisi Alman ama birkaç yıldır burada yaşıyormuş. Çat pat Türkçe konuşuyor ve deli gibi araba kullanıyor J Tozu dumana katıp, virajlardan neredeyse yanlama yapacak gibi dönüyor. Yanartaş’a vardığımızda o geriye dönüyor. Meğerse sırf bizi bırakmak için bu yöne gelmiş. Yanartaş’a giriş ücreti 5 TL. Bu ücreti verdikten sonra uzun uzun tırmanıyorsunuz. Genişçe merdiven basamağı gibi olan yol, antik yıllardan kalma. Yanartaş’ların girişinde de yıkık halde bir kilise yer alıyor. Yanartaş’ı aslında çok anlatmaya gerek yok J Yani bildiğin oyuk oyuk olan yerlerde ateş çıkıyor. Henüz nedeni tam olarak bilinemese de bir çeşit gaz ile oksijenin tepkimesiyle ortaya alev çıktığı düşünülüyor. Tabi ki bir de Tanrılarla anlatılan, işin efsane tarafı var her zaman her yerde olduğu gibi J Orasına hiç girmeyeceğim.Gün batımındaki güneş ışınları ilgimi çekmeye yetiyor...















   Çok efkarlısın be kanka :-)



Yanartaş'ın efsanevi hikayesi...


   Kuruluyoruz bir ateşin başına ve başlıyoruz sucukları ateşte pişirmeye J Bizim yaptığımızı yapan bir Allah’ın kulu yok. Menümüz: Sucuk- ekmek, Ayran, Şaraptan oluşuyor. Bu kadar tırmanıştan sonra da yemek ziyafeti iyi geldi hani J Etraftaki en yakın aydınlık, Çıralı olduğu için ve burası da epeyce ileride olduğu için yıldızlar çok parlak ve güzel gözüküyordu buradan. Hem ısındık hem karnımız doydu hiç bitmeyen ateşle.  Burada da zaman geçirdikten sonra dönüş vakti geliyor artık. Elimde ki fenerle hem kendi yolumu aydınlatıyorum hem de çevremdeki kişilerin yolunu aydınlatıyorum. Buradan dönüşümüzde de etraf karanlık olup, yolda da tabela olmayınca yollarda yaptığım gibi duyularımla hareket etmeye devam ediyoruz J Neyse ki doğrul yoldan ilerleyip kamp alanımıza varıyoruz. Akşam yemeğinin ardından fazla oturmadan yatıyoruz. Sanırım bugün birazcık yorulmuşuz hepimiz J


13. GÜN



   Bu kampın Kahvaltılarını sevdim J Eğer imkan bulursam bir tabağa tereyağını ve balı harç gibi yapıp karıştırıyorum. Bu, bütün güne yetecek kadar enerji veriyor insana.  Bugün de ekip olarak boş durmayacağız ve Adrasan Koyu’na gideceğiz. Tabi buraya gitmek için 2 yol var: İlki, kısası ve bizim kullandığımız; Çıralı sahilinden devam edip, Olympos Antik Kenti’nden geçilip gidilen yol. Diğeri ise; Çıralı’dan Kemer yoluna çıkıp, Olympos ayrımından tekrar Olympos’a sapıp gideceğiniz yol. Antik Kent’te buz gibi suya girip serinliyoruz ve o şekilde devam ediyoruz yolumuza J 




  Buralarda pedallamanın en güzel yanı da sürekli yeşillik görmeniz. Yeşillik olan yolun sonunda da vardığınız yer çok güzel bir sahil ve deniz. Burası da Çıralı gibi geniş bir sahile sahip. Arada araç yolu, arkasında da yemek için küçük işletmeler mevcut. Bir süre buradaki bir işletmede dinleniyoruz. Bizimkiler denize gidince ben de gözleme sipariş ediyorum ama 45 dakikada gelen gözlemeyi sinirli bir halde, tatsız tuzsuz şekilde zevk alamadan yiyorum L Burada sanırım 5 dakika denize giriyorum ve kendimi kurumaya alıyorum J Bizimkiler de işin eğlencesindeler J


 Adrasan Koyu; Musa Dağı'nın arka tarafı oluyor. Yani Kumluca'dan Antalya yönüne doğru sırasıyla; Adrasan Koyu, Olympos Koyu, Çıralı Koyu geliyor.



   Hava kararmadan dönüş vaktimiz geliyor. Akşam Yeliz, ben, Çağrı ve Ayşe teyzem efkar dağıtıyoruz kumsalda. Geceleri çok güzel ve sessiz oluyor burası. Tam çadırlara dönecekken teyzemle beni uğraştırıyor Çağrı Bey. Laf dinlemez bir halde kendisi. Laf anlatamayınca da biz çadırlarımıza dönüyoruz teyzemle.


14. GÜN


   Burada ki son gecemizi de geçirdik ve kahvaltı sonrasında Mehmet abi (Kendisi buranın sahibi) bizim grubun bir kısmını bisikletlerimizle beraber  Kemer yoluna kadar çıkarıyor. Pickup üstünde de Güzin ablam bir fotoğraf çekiyor. Ben her turda onları bir araçta yakaladığım için dilime doluyordum. Bu an itibari ile de Güzin ablam beni ağzına doladı J Antalya’ya bisiklet ile devam edecek kişiler: Ben, Tuğrul, Yeliz, Deniz abla, Semih ve Taha.

   Deniz ablanın maşallahı var bisiklet konusunda. Yol hep dümdüz değil ama sürekli bizim tempomuzda kullanıyor bisikletini, hiç geri kalmıyor Deniz ablam. Buradan da tebrik ediyorum seni Deniz ablacım Yolda mola vermeden Kemer’e atıyoruz kendimizi.
       

     Burada turladıktan sonra yiyecek bulmaya çalışıyoruz, en sonunda ben Tuğrul’la Sbarro’da alıyoruz soluğu. Bir Mega Menü yeterli oluyor bize J Yayılıyoruz çimenlik yere, bir yandan muhabbet, bir yandan dinlence, bir yandan da yemek. Yemek sonuna doğru pizzamın olduğu karton kutunun içini bir açıyorum ki ne ara toplanmışlarsa bir karınca sürüsü ile karşılaşıyorum J Neyse ki yemeğim bitmiş ve karnım doymuştu J Buradan da ayrılırken Kemer’in merkezinde BGB (Bisiklet Gönül Birliği) Grubu ile karşılaşıyoruz. Onlar da Ankara grubu ve tanıdığım bir grup olduğu için bizim gruptan kopup onlarla görüşüyorum bir süre. Çok zaman kaybetmeden bizim asıl gruba yetiştim ve bir markette durduk. Buradan itibaren Kemer’in çıkışına kadar arada bir yola baktık cümleten J İtiraf etmeliyim ki hepimizin gözleri Rus hatunlarındaydı. Yalan yok, hatunlar çok güzel, hatta mükemmeller. E Kemer de bunların memleketi olmuş artık. Zaten tüm tabelalar da bunu gösterir nitelikteydi. Türkçe ve Rusça yazılar yazıyordu. İngilizce kelimeyi nadir görürsünüz. Neyse efenim ahlaya vahlaya çıktık Kemer’den L Kalaydık iyiydi. Perşembe geceleri de şu program varmış Başka bir zaman gelmek üzere fotoğrafını çekiyoruz :-P :-)



   Kemer’i bitirdikten sonra da duran  vespa motorun arkasında bir kız gördük. Yorgunluk mu? Ne yorgunluğu yahu J Bastık arkasından. Kızı gördük ama sap değildi ve bizim de yola devam etmemiz gerekiyordu. Biz de öyle yaptık ve yola devam ettik. Buradan sonra baktık ama arkadan gelen yok. Tuğrul’la bir süre bekledik ama arayan, haber veren de olmadı. En sonunda ben aradım, grubun geri kalanı dinleniyormuş yol kenarında ki bir yerde. Kemer-Antalya arasında ki yol günübirlik gidip gelmeler için bile uygun bir yol. Arada 3 tane tünel geçiyorsunuz. Tünnellere girmeden önce bir araya geldik ve aydınlatmalarımızı aktif hale getirdik. Hatta son geçtiğimiz tünel bakımda olduğu için sol şeridi kapanmıştı. Tüm sol şerit bize aitti ve doyasıya kullandık biz de :-)
 





   Hepsi de güzel aydınlatmalı ve havalandırmalı tüneller. Ama yine de insan tırsıyor buradan bisikletle geçerken. 3 tane tüneli de bitirdikten sonra ufak bir yokuş çıkıp, kamp yapacağımız yeri görmeye başlıyoruz. Yokuşun tepesinde 1.000 km’yi tamamlıyorum ve fotoğrafını çekmeyi ihmal etmiyorum J






   Kamp alanına da vardığımızda tam 1.004 km’yi tamamlamış olmuştum. Onu da fotoğrafladım. Büyük bir yükü sanki bu karede bıraktım gibi hissettim o an Çadırlarımızı kurup da, günlerdir yolda seleye oturan kıçımı katlanır sandalyeye koyup oturmanın mutluluğu hiçbir şeye değişilmez J




   Bizden sonra akşama doğru sis atmaya başladı. Evet Antalya Bisiklet festivali de sahilin hemen arkasında kalan alanda. O da başka bir yazıda ;-)

   İzmir- Antalya Turu yazısının da sonuna geldik, bakalım seneye nereye dönecek pedallar, nereye gidecek demir atım...