Monday, May 20, 2013

KUBİT VE AHİBİS ORTAK BİSİKLET TURU (Kırıkkale-Kırşehir-Nevşehir-Kayseri) 3. ve 4. gün

   Buluşma saatimiz 06:00’da oluyor ve bizi biraz beklemiş oluyorlar. Ben haritada baktığım kadarıyla Kızılırmak kenarında ki yolu kullanıp Gülşehir’e gideriz diye düşünmüştüm ama Cuma günü bisikletçi bize Hacıbektaş yolunu önerdi, hep inersiniz o yoldan diye. (Tabi ki hep inilmiyor. Sonuçta rakım olarak 216 m. yukarıya çıkıyoruz J


   Mucur’a varmadan biraz tehlikeli kullanıyor grup üyeleri. Şehir içi gibi kullanıyorlar ama haberleri pek yok; şehir içi süründürür, şehir dışı öldürür. Topluluk başkanını ve yardımcısı Eray’ı uyarıyorum bu konuda. Mucur’da benzin istasyonunda duruyoruz gruba gerekli açıklama yapılıyor. Ersin de beni tur tecrübemden dolayı grup lideri yapıyor ve geçiyorum başa. Talha da artçılığı iyi yaptığı için geriden geriden geliyor yavaşça J (Ulen Talha sen de az uyanık değilsin haa J)



   Talha'nın her turda yaptığı destekler anlatmakla bitmez. Şekil-A :)






   2 saatlik yoldan sonra “Nevşehir il sınırını” tabelasını gören herkes çok seviniyor ama bilmezler ki bu tabelalar teee nerelere konulur J



  Bu tabeladan yaklaşık 1 saat sonra da Hacıbektaş ilçesine ulaşıyoruz. Şehrin içine girmek yerine çevresinden dolanmayı tercih ediyoruz çünkü hedef  Nevşehir ve önümüzde ki yolu bilmiyoruz. Turun başından beri ben önde ilerlerken Özlem basıp basıp yanıma geliyor ve ben de en sonunda söylemek zorunda kalıyorum. “Umarım tur sonuna kadar böyle basacak gücün kalır, çünkü daha ne kadar, nasıl yolar var önümüzde bilmiyorum” diyorum. O da ben iyiyim diyor J Hacıbektaş çıkışına doğru Ersin baya arkada kalıyor. Ben de arada ki bağlantıyı koparmamak için kendimi geri çekip, belli bir mesafeden grubu izliyorum. Neyse ki biraz ileride duruyoruz ve dinleniyoruz. 20 dk. mola desem de 30 dk.’yı geçen mola yapıyoruz. 




   Evet bu molada dikkatimi çeken şeyi buraya yazmak istiyorum. Eğer yanınızda 1 lokma yiyecek dahi olsa bu gruba paylaştırılır. Bu, tur kuralı falan değildir, bu görgü kuralıdır. Talha ve beni bırakın, Ersin’e bile gördüğüm kadarıyla teklif edilmedi. Kimse kusura bakmasın ama bu benim nazarımda “ayıp”tır. O dinlenmede herhangi bir lokma teklifinin yapılmamasına şaşırıyorum ve kendi yanımızda getirdiğimizi yine grubun geri kalanına teklif ediyorum. Tatlıdan bayıldığım için fazla yiyemiyorum zaten. Hacıbektaş’tan ayrılmadan gruba öneride bulunuyorum:
-  Bakın buraya kadar geldiğimiz yolu gördünüz. Buradan sonra 45 km. falan daha yolumuz var. Ve kendinizi ölçüp tartın. Burası bir ilçe, buradan dönme şansınız olabilir ama arada ki yoldan bir araca binme şansınız olmayabilir. İyi düşünün ve ona göre hareket edin.”
   Baktım ki grup üyeleri kararlı başladı pedallar dönmeye ama daha ilk yokuşta bisikletten inilip yürüme başlandı. Tekrar uyarımı yineledim ama yok yola devam edecekler. 

    Yaklaşık 1 saat pedalladıktan sonra da ciddi bir iniş bizleri bekliyordu ve max. hızımı da burada yaptım J 62.30 km. İnerken de Nevşehir Havaalanının burada, Gülşehir’de, olduğunu görüyorum.
 
 




   Yokuş bitiminde de Gülşehir tabelası bizi karşılıyor. Tamam o zaman buradan itibaren 20 km. yolumuz kalmış J Yaaa sen öyle san. 30 dk.’lık pedallamadan sonra bir benzinlikte duruyoruz. Ekip çeşme başında dinlenirken, ben ve Ersin de çalışan abiden bilgi alıyoruz. Meğerse benzinliğin arkası da Gülşehir’miş :-S Uzunlamasına ve oldukça büyük alana sahip bir bu Gülşehir. Biraz U çizmiş olduk bu anayolda maalesef. Durumu açıklıyoruz ekibe. Nevşehir’e varıp, Ürgüp’e gidip tekrar geri gelmeyi öneriyorum Talha’ya. Biraz zorla da olsa kabul ediyor fikrimi J (Aslansın be Talha)
  

  Dışarıdan çok güzel gözüken Gülşehir'in yolları maalesef çok berbat, bozuk yollar. Bizi de bisikletlerimizi de mahvediyor.





   Gülşehir'in girişinde böyle güzel bir anıt görünce hemen "Kapak Fotoğrafı"na uygun bir resim çekiniyoruz :)









   Yollar git git bitmiyor arkadaş. Yokuş üstüne yokuş, yokuş üstüne yokuş L Büşra en son isyanlarda. “1 yokuş daha görürsem bırakırım bisikleti, sürmem” diyor. Virajı dönüyoruz ve ben “o ovvvv” diyorum. Anlayacağınız üzere bir yokuş daha. Ve Büşra bisikletten inip yere atıyor bisikleti. Tur dediğin öyle basit bir şey değildir. Psikoloji çökerse, isterse ciddi görünen bir tehlike olsun, o ayaklar çalışıp da pedal çevrilmez. Olduğun yerde kala kalırsın. Hemen Eray devreye girip teselli ediyor Büşra’yı. Benden haber beklemelerini söylüyorum ve hemen önümde ki ekibi, Ersin’i, arayıp durmalarını söylüyorum. Ben önde ki yokuşu hızlı bir şekilde alıp, virajları dönüyorum ve Nevşehir’i görünce durup haber veriyorum Eray’a. O arada zaten hareket etmişler Büşra ve Eray. Ben Eray’a Nevşehir’i gördüğümü söylüyorum ama Eray bunu “Nevşehir’e 1 km. var” olarak iletmiş J Tabi ben bunu grup yanıma gelince öğrendim. Bir süre burada dinleniyoruz ama grubun ve özellikle de Büşra’nın pestili çıkmış durumda. 



  Bu parkı ve bayrakları görünce gruptan biraz kopuyorum ama olsun, değer. Milletin görmeyip, benim gördüğüm her şey fotoğrafını çekmeye değerdir ;)


    Büşra yoruldukça da Talha ona değişik taktikler veriyor. Bu da onlardan biri :)


  Bunlar da yol boyu gördüğüm ama anlam veremediğim ekili cisimler :) Sonradan Özlem'e soruyorum ve o çevreye has yetişen değişik bir üzüm çeşidi olduğunu anlıyorum.


   Biraz moladan sonra hadi devam edelim diyip yola koyuluyoruz ama görünen şehre bir türlü varamıyoruz. İleride bir tabela görünüyor. “Eyvah !” diyorum, “Bu tabelayı Büşra görmesin, biter, burada kalır” diyorum. Hemen basıp, bisikletten iniyorum ve elimle tabelada yazan “ Nevşehir 10” yazısında ki “0” ı kapatıyorum J Talha bu pozisyonumu kaçırmıyor tabi ki J Neyse ki çok önemsemiyor bu tabelayı Büşra. Gidiyoruz gidiyoruz yok abi bitmiyo yol yaa L Ekip, bir ağaç gölgesine yamuluyor. Bu sefer Talha’nın da kalkmaya niyeti yok. Açlık ve varma merakıyla Ersin ve ben koyuluyoruz yola, ekibi Talha’ya emanet bırakıyorum. Yaklaşık 15 dk. sonra Nevşehir’e varıyoruz ama Ersin’in sol dizi iyi durumda değil. Çevirmesini etkiliyor ağrısı.
 

   Biz şehrin içine dalıyoruz ve Forum Awm bizi karşılıyor. Yemekler de iyidir, çeşit de çoktur, fiyatlar da standarttır deyip buraya girelim diyoruz. Girişte ki güvenlik görevlisi bayanla biraz muhabbet ediyoruz ve gidilebilecek yerleri öğreniyoruz. Bisikletleri kapalı otoparka bırakmamız gerektiğini söylüyor. Kapalı otoparkın girişinde eşek gibi geniş mazgalı görünce freni sıkıyorum. Spd yi açmaya çalışıyorum fakat açılmıyor. Düşeceğimi anlayınca elimle koruyum vücudumu diyorum ama o yükseklikten düşünce avuç içimi sertçe beton zemine vurmuş oluyorum. Elim iyi ağrıyor. Bisiklette sorun yok çünkü ön taraf bana yüklenmiş oluyor, arka tarafsa heybelere yüklenmiş oluyor. Yürüyerek içeri giriyorum. İçeride müthiş bir İskender bizi bekliyor. Adresimiz “TNR İSKENDER” 2 İskender sipariş ediyoruz, yanına da 2 tane içecek. 2 İskenderden önce bir tabakta tereyağı, bir tabakta da çörekotlu Tulum peyniri ve sıcacık, dilimlenmiş pide geliyor önümüze. Tabi sabahtan beri aç olunca bunları tüketiyoruz.


   Arkasından gelen İskenderleri de mideye indirdikten sonra kalkıyoruz ve terastan bizimkileri görmeye çalışıyoruz ama yoklar.  O arada otoparka girmişler bile. 


   Grubun geç kalma sebeb-i hikmetini de söyleyeyim hemen J Yol üstünde bir outlet mağaza varmış, oraya girip dinlenmişler. Mahvolan Büşra, burada bulduğu kanepede 1 saat uyumuş J  Onlar da İskender yemeğe karar veriyorlar. Bu arada ağrıyan bileğime bi poşette buz veren Popeye’s a teşekkür ederim.
    Pazar sabahı Kırşehir’e minibüsle dönecek olanların minibüslerini halletmek için dolaşıyoruz ama fiyatlar pahalı geliyor gruba. O işler halledilirken ben de yine bi Bim buluyorum akşam çadır kurunca yemek için konserve ve mısır alıyorum. Çıkışta 2 kişi ile biraz sohbet ettikten sonra ekibin yanına gidiyorum. Kyk yurdu için tarif alıyoruz ama 1 ışık fazla geçiyoruz. Aslında kader işte 1 ışık fazla geçmemiz. Burada kılık kıyafeti ve altında ki demir attan profesyonel bir bisikletçi olduğu anlaşılan Furkan’la karşılaşıp tanışıyoruz, Furkan Ateş. Furkan, göründüğü gibi yaşıtımız değil, henüz lise öğrencisi J


   O da tam yerini bilmiyor yurdun ama oraya buraya girip soruyor bize yardım etmek için. Yurdu bulana kadar döndük dolaştık ama bulduk sonunda J Ama burası da sırf erkek yurdu çıkıyor. Kız yurdu da şehrin öbür ucundaymış. 5 gidiş, 5 dönüş toplam 10 km. fazladan yol pedallanacak L Çadır kuralım bu çevreye diyoruz ama ne yurt görevlisi ne de Furkan buna şiddetle karşı çıkıyor ve önermiyorlar. Bunun nedenini ise sonra öğreniyoruz. İran, Irak ve Suriye’den rejim nedeniyle kaçıp, dini Hristiyan olanları yada dinini Hristiyan olarak değiştirenleri bizim yardım sever ! devletimiz bu bölgeye yerleştirmiş. ABD ve UNICEF de desteğini esirgemiyor tabi ki. Devletimiz de sağ olsun ne kira ne de vergi alıyor bu insanlardan. Gül gibi yaşayıp gidiyorlar ama etrafa da pek huzur vermiyorlarmış. Furkan’a Kayseri’ye gideceğimi söyleyince yolu, yokuşları ve çevresini anlatıyor. ( Geceleri köpeklerin olduğu, Ürgüp’ten sonra 10 km. çıkış, 10 km. iniş, sonra düz yol ve Kayseri’ye kadar çıkışın olduğunu söyledi) Gözüm yeterince korkuyor. Neyse diyoruz ve kızları diğer yurda götürmeye karar veriyoruz. Bu sefer Furkan yolu biliyor ama biz önden gidiyoruz. Ama denildiği gibi fazladan 10 km. değil, 18 km. yol yapmış oluyoruz L
    Geri dönüp de yurda yerleşiyoruz ve beni sıcacık bir banyo paklıyor. Kendimi haşlaya haşlaya yıkanıyorum. Sonra da bileğimi ve elimi bandajla sarıyorum. Yemek vaktiiiii J Buranın yemekhanesinde ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz: Tartılarak yemek veriliyor J Öğrenciler, porsiyona az koyuluyor diye şikayet edince, yurt müdürü de böyle bir sistem getirmiş buraya. Ama turu anlatınca, çalışan teyze sağ olsun fazladan koyuyor yemeklerimizi. Burasının fiyatları Kırşehir yurdundan daha makul. Bisikletlerimizi de kapalı yere, çamaşırhaneye koyuyoruz. Küçük bir yurt olmasına rağmen wireless bedava J Talha ile aynı yatağa kıvrılıp yatıyoruz, yine ayrı yerlerde kalmamak için. (Bu nasıl bi sevgidir anlamadım. Her turda “Bi daha benimle tura çıkmayacağını” söylüyo fakat hep benimle çıkıyo, bi de aynı yatağa kıvrılıp yatıyo J) Bu oda da 10 kişilik fakat geniş bir oda. 1 kişi zaten her zaman eksik olduğu için dolap boşta. Bu da ne demek ? Bizim eşyalar yere değmeyecek demek J O akşam Talha’yı Kayseri’ye gitme konusunda kandırıyorum J O aynı akşam yola çıkıp Kırıkkale’ye dönme fikrindeydi ama hazır gelmişken 1 şehir daha görelim deyince benimle gelmeye karar verdi. 
   Sabah: 04:30’da kalkıp çıkalım diyoruz ama saat: 04:30’ da yeniden uyuyoruz. Nasılsa Kayseri’ye büyük ihtimal varamicaz, hiç değilse uykumuzu alalım diyoruz. Bu arada gruptan 3 kişi de; Eray, Mustafa ve Recep saat: 04:30’da kalkıp bisikletle Kırşehir’e doğru yola çıktılar. Saat: 08:20 gibi rahat rahat hareket ediyoruz ve önce Ersin’den ayrılıyoruz, sonra da yurdu Osman’a tarif edip, Osman’dan ayrılıyoruz. Yaklaşık 40 dk. sonra da Uçhisar tabelasını görüyoruz.
  Bu arada burası da kaldığımız erkek yurdunun arka tepesi. Kentsel Dönüşüm adı ile yıkımlar olmuş. Gördüğünüz gibi küçük bir alanda 5 cami olması dikkatimi çekiyor ve bunun için bu kareyi çekiyorum.


   Yaklaşık 40 dk. sonra da Uçhisar tabelasını görüyoruz. Dün ki güvenlik görevlisi bayan da buradan bahsetmişti diye hatırlıyorum ve önümüzde ki yokuşa başlamadan giriyoruz buraya. Girip merkez denilebilecek yerden sağa doğru bir U dönüşü yapıyoruz ve Güvercin Vadisi’ni görüyoruz. Daha da ileriye bakıp Talha’ya sesleniyorum. Muhteşem görüntüsü ile Erciyes Dağı. Hemi de kar bile var üstünde J

 




   Orada ki bir esnafa Kapadokya’yı soruyorum. Kapadokya’yı ben hep ayrı bir yer olarak bilirdim. Meğerse bölgenin genel adıymış. Uçhisar’dan çıkınca bakıyoruz ki yokuşu by-pass etmişiz. İşte buna sevinilir J Sonrasında baya baya yokuş indik, Ürgüp’e gelmeden insancık grubunu tepeye çıkmış görünce hadi biz de çıkalım diyoruz J Yakın mesafeden Peri bacaları gözüküyor buradan.




    Burada da birkaç kare çekildikten sonra bir turist, Talha ve benim beraber fotoğrafımızı çekmeyi teklif ediyor. Makineyi verip teşekkür ediyorum J





   Yokuş aşağı inişimiz Ürgüp’ün sonun dek devam etti J Talha bir yandan telefonundan navigasyona bakıyor ve tarif ediyor, bir yandan da benim cipsimi alıp-verip kendi çantasına koyuyor J Her tura lazım bi insan bu Talha yaa J Sağlam yokuşlar başlamadan önce 2 tane cismin karşı şeritten bize doğru hızla geldiğini görünce anlıyorum ki bunlar motor J En öndekine selam veriyorum ama o hızla elini kaldırma imkanı yok, diğeri de kornasını çalıp karşılık veriyor. Birkaç dk. arayla yaklaşık 12-13 motor gördük ve hepsiyle selamlaştık J Erciyes Dağı’na yaklaştıkça güzelliği mest ediyor beni J


   Son bir köy yada ilçeyle karşılaşıyoruz: Garipçe. Sonrasında ki tabela beni sevindiriyor (3 km. ve %5 iniş) J inerken Kayseri görünüyor ve bu mutluluk tarif edilemez. Akşam bile varılamayacağını düşündüğümüz Kayseri’yi saat: 13:50’de gördük.
  

  Bu arada yokuş yukarı çıkarken de pratik bir yol bulduk. Bu zeminden çok daha rahat ve güvenli çıkış yapılabiliyor haberiniz olsun :)


  Ve Kayseri öncesinde ki son yerleşim yeri olan Garipçe ilçesi.





   İniş bitiminde ki Niğde-Kayseri yol ayrımının ön tarafı genişçe bir ova, Erciyes Dağı’na kadar ve solda Kayseri’ye kadar. Direk ovadan geçirmiş olsalardı max. 7-8 km. sonra Kayseri’ye varacaktık fakat yol, çevreden dolandırıldığı için 25 km. sonra Kayseri’ye varabiliyoruz L



    Anayolda olan bu çirkin yapı bir fabrika ve acilen kaldırılması gerekiyor. Çünkü hem kötü bir görüntü hem de kötü bir gaz salgılıyor ve çevreyi kirletiyor.






   Bu arada da Talha km saatinin resmini çekmeye çalışıyor. Sanırım 234.56 km'yi çekmeye çalışıyordu :)


  Şehre girerken de gözümü ayıramıyorum bu Erciyes’ten. Ama dağın eteklerinde ki yüksek katlı çirkin yapılar bu güzelliğe darbe vuruyor maalesef.


  Otogarı bulmadan önce yine Bim görüp zorla Talha’yı yoldan çevirip uğruyoruz. (Bu arada yanlış anlaşılmasın, Bim bana sponsorluk yapmıyo J Her yerde karşıma çıkınca, ben de her yerde bişeyler alıyorum) 5 dk. sonrasında da otogardayız. Firmalara soruyoruz. Süha, 2 bisiklete toplam 15 TL alınacağını söylüyor. Metro ve İnci ise bagaj parası alınacağını ancak belli olmadığını söylüyorlar. Tekrar Süha’ya dönüyoruz ve her ne hikmetse bagaj parası artıyor ve 20 TL alınıyor. Tabi ki bu arada analarının kulakları uzun uzun çınlıyor, orası kesin.
    Kalkışa yaklaşık 1 saat var ve şehre gidip gezmeye vaktimiz yok. Biz de otogarda takılıyoruz. Kayseri’ye gelmişiz Pastırma yemeden gidersen adamı döverler J Otogarda ki bi pastırmacıya girip alıyorum az bişey ve poğaça da alıp arasına koyuyorum. Talha yeme taraftarı değil, ben tek başıma yiyorum. Sonra tekrar, biraz daha fazlasını alıp paket yaptırıyorum. (Yurda dönünce yemek nasip oldu) Otobüs Kırşehir’den sonra bir yerde durunca yüzümde ki yanık yerleri görmek için Talha’ya fotoğrafımı çektiriyorum ve 4 günlük tur sonucunda ki tipim ortaya çıkıyor J Ben Kırıkkale’de iniyorum ve Talha Ankara’ya devam ediyor otobüsle. Ve bu turda burada sona eriyor J

  Not: Ağrıyan elimi 1 gün sonra hastaneye Dr.’a gösterdim ve bileğimin çatlak olduğu ortaya çıktı. 10 günlük bir atele alındı. 1 gün erken gidip çıkarttırdım ve çıkmadan 1 gün önce de atelli halde bisikletimi sürdüm. Dayanamadım napiyim J