Monday, December 23, 2013

Angara-Beypazarı-Gıbrıscık-Boluuu, Battı Çamura Vedo Gaptanın Gamyonuuu 1. Gün

   Efenim turumuza neden böyle isim verdik dersiniz ? J Hem turda geçtiğimiz yerleri hem de başımıza gelen en önemli  olayı belirtsin diye bu ismi koyduk J İsmin son kısmı ben denize ait olup, dönüş yolunda, Aladağlarda ilerlerken grup olarak bu isimde karar kıldık J
   Öncelikle Yeliz ve ben birkaç günlük tur yapacaktık 26-28 Temmuz arası. Ama karar vermiyorduk neresi olacağına. İlk etapta; Ankara-Çorum, Ankara-Kayseri, Ankara-Amasra geldi aklımıza. Orada bulunan Akın (Bozyak) abi bu gittiğimiz rotayı önerdi. Daha önce kendisi de motorla gitmiş bu rotada. Dedik sen de gel madem, şehir dışında olacakmış kendisi. Dedik o zaman haftaya yapalım, sen de gel. “Olur J” dedi. Biz de mecburen 2-3-4 Ağustos’a erteledik turu. Rotayı çıkardık, Bolu dönüşünü de otobüsle yapacaktık. Sonra Arıcı çiftimize söyledik turu, onları da dahil ettik ve onlar da araçla gelecekti, Aladağlarda turlayıp, Bolu’dan da araçlarla dönecektik. Sonrasında olaya Çağrı’yı (Yıldırım) da dahil etmemle, yeğenimin aracı Volswagen Caddy, kişi sayısı da bisiklet konulacak yer de artmış oldu. Son dakikada da Engin (Çiftçi) abi dahil oldu olaya ve grup tamamlandı J Toplamda 7 kişi olmuştuk bile. Tura çıkmadan önce Güzin abla ve Vedat abinin (Kankamın J) evinde misafir olduk. Katil kediyle de orada tanıştım J



 Çok şirinmiş gibi gelip, aslan gibi kükreyebilen nadir kedilerdendir kendisi J Ben de o akşam üstüne oturuyodum az kalsın yanlışlıkla J Daha bi uyuz oldu kedi de bana haliyle. Saat yaklaşık 01:00’e kadar muhabbet, sohbet ediyoruz ve Güzin abla yatırıyor bizi, malum tur başlıyo yarın sabah.

1. GÜN
   
   Sabah alarmımızın çalmasıyla uyanıyoruz ve kapıyı yavaşça açıyorum. Kedi olabilir diye dün geceden uyarılmıştık çünkü J Ve kapıyı azıcık aralamamla kükreme sesini duyuyorum. Dün gece de gözünü ayırmamış bizim kapımızdan zaten J Hemen toparlanıyoruz, ve yiyeceksiz yola koymuyor bizi Arıcı çifti. Ekmek, kola, peynir, vs… J Site çıkışında yanlış yöne saptırıyo Çağrı ve bulamıyo yolu her zaman ki gibi J Ben hallediyorum onu ve Optimum Bisiklet Parkı’nda beklemeye başlıyoruz milleti. Önce Yeliz teyzem geliyor :)



   Sonra da Akın abim :)




   
    Başlıyoruz aç karnına pedallamaya. Ben ve Çağrı’da yük yok gibi, Yeliz ve Akın abi yüklüler. Ben önden gidiyorum grubu kontrol ederek, onlar da iyi geliyor aslında. 30-35 km arasında basıyoruz kahvaltı edeceğimiz “At deresi” ne kadar. Sonradan öğrendik ki Akın abi erkekliğe leke sürülmesin diye hızlı gidiyosunuz, yavaşlayın falan dememiş. Baktı ki Yeliz bile basıyo, sesini çıkarmamış. At deresi’nde 45 dk. kadar kahvaltı ediyoruz.


    Tabi bu saatte kimsecikler yok, Ramazan da eklenince sadece biz varız. Yiyebildiğimiz kadar yiyoruz burada. Yola çıktığımızda, hemen önümüzde “Aysanti Geçidi” başlıyor. Çıkmasının uzun süreceğini düşündüğüm yokuşu çabuk tırmanıyoruz ve tabelada bir fotoğraf şart oluyor J





   Nefes nefese kalsa da Yeliz bir olay anlatıyor bize ve güle güle çıkıyoruz geçidi. İnişi güzel tabi ki. Ayaş tabelasını gördüğümüzde Akın ve Çağrı önden gidiyorlar ve durmamış oluyorlar bu yüzden Yeliz ve ben fotoğraf çekiliyoruz.


   Onlar da bakkalın önünde durmuşlar. 1’er tane soda alıyoruz ki sıvı kaybını halletmiş olalım J Bu arada 2 soda kapağını selemin üstüne koyuyorum o an. Ve Akın abi uyarıyor “Üstüne oturursun dikkat et!” diye.
“Yok abicim kapağın üstüne oturulur mu hiç ?” diyorum. Yola koyuluyoruz ve Beypazarı’na yakın bi yerde bisikleti durdurup dinleniyoruz. Üstünden indiğim gibi 2 kapak yere düşüyor J Meğerse Akın abinin aklına geldiği gibi üstüne oturmuşum kapakların J Bi de Yeliz ordan lafı koyuyor J “Kapakların biri nerede ? Artık üstüne oturup hissetmediğine göre baya nasır olmuş orası demek ki” J Beypazarı’na girince kendimizi benzinliğe atıyoruz. Bu da Akın abinin benzinli ocağı için :)


   Ramazan olduğunu unutup orada dondurma da yiyoruz. Sonrasında aklımıza gelince pişman olduk tabi ama iş işten geçmişti artık. Beypazarı’na da uğrayıp gerekli yiyecekleri tedarik ediyoruz. Ve artık sırada “Dost” var. İnözü Vadisi’nde ki bu yeri bizim Batı Ankara Bisiklet bulmuş daha öncesinde. Biz de oraya gidiyoruz. Yolda haber aldık ve Arıcı çifti de yola çıkmıştı, onlar da oraya gelecekti. Vardığımızda Karşılıyor bizi Ahmet abi, Dost’un sahibi. Daha öncesinde oraya gidecektim fakat iptal olmuştu. (Gittiğimizde: “Sizden birileri de gelecekti ama iptal ettiler,gelmediler” demesi ve bunu söyleme tarzı hoşuma gitmiyor, “Arayan bendim, iptal oldu” diyorum) Orada Semaverde çay geliyor ve aldığımız kavunu kesip yiyoruz.




   Yukarıda ki Tutkuyu da paketi açılmamış bi şekilde yolda buluyoruz. Önce şüphe ediyoruz ama sonra bir güzel mideye indiriyoruz :) Bizim tosuncuğumuz olan yeğenim Çağrı da bunları tükettikten sonra biraz kestiriyor. Bir süre geçtikten sonra Arıcı çifti de geliyor yanımıza. Onlarla da 1 saat kadar süre geçirdikten sonra pedallamaya başlıyoruz. Çünkü hedefimiz Karagöl ve buradan yaklaşık 30 km. Düşünüyoruz ve 30 km.’yi 3 saatte alırız diyoruz ama durum pek de öyle olmuyor. Beypazarı Soda fabrikasından sonra bir süre düz gidiyoruz ama yokuşlar öyle bir başlıyor ki düz yolları arar hale geliyoruz. Vay arkadaş sürekli tırmanıyoruz, nereye çıkıyoruz böyle ? L Yokuşların ardı arkası kesilmeyince duruyoruz bir yerde ve ben yanımda getirdiğim cevizli sucuğu çıkarıp veriyorum herkese. Ben de ekmek arasına koyuyorum. Şekeri dengelenmiş oluyor böylece. Şerbetli tatlılarda da güzel oluyor bu yöntem bilginize… J


                                         


   Yaklaşık 15 dk. kadar yokuş çıktıktan sonra güzel bi iniş bizi bekliyor. İniyoruz ama bir yandan da bu kadar inişin bir de çıkışı vardır diye düşünüyoruz ve yanılmıyoruz zaten. Karagöl ayrımına kadar olan yokuş bizleri bekliyor. Karagöl ayrımında 10 km. yazısını görünce seviniyoruz tabi ki J


  Ayrıca ilk kez böyle bir yol ayrımı tabelası gördüm :)



   Tabelada da bitmiyor yokuş ve 1650 m. rakımı görmeden duruyoruz düz bir yerde. Burada durunca her yerin yeşil olduğu dağ sıralarını görmek “Yokuşlara değdi bea” dedirtiyor insana J Arıcı çifti biraz önce geçmişti bizi ve müsait bir yerde durmuş bizleri bekliyorlardı. Limonata, baklava, börek. Maşallah her bi şeyimiz vardı sağolsunlar J Bu arada da Engin abiye veriyoruz siparişleri :)



   Çok oyalanmadan pedallıyoruz ve 1650 m.’de aralarında 10 dk. kadar oynayan 2 geçitten geçiyoruz. Bu garip geliyor bana. Çünkü araları kısa ve aynı yükseklikte, fakat farklı isimleri var.  Bu geçitlerden sonra Karagöl’e kadar güzel bir iniş bizleri bekliyor Karagöl öncesinde başka bir göl daha var ve burası Karagöl’den çok daha güzel aslında. Burası: UşakGöl (Tabelada da bitişik yazılıyor)


Birer fotoğraf çekilip yola devam ediyoruz.


  Evet karşıda ki dağlara tırmanış yapacağız :)



   Güzel bir iniş dedim ya, hızlı hızlı iniyoruz ve bir anda tabelayı görünce durmak zor oluyor. Biraz ileride durup geriye doğru pedallıyorum. 





    Karagöl’e girip biraz dinlendikten sonra, Yeliz, Akın ve Çağrı gölü turluyor. Karagöl'den manzaralar :)







   Geldiklerinde eşyaları indiriyoruz ama arada parkın görevlisi kişi başı 10-20 TL para istemiş. Sinirleniyoruz ve eşyaları parkın karşısında bulunan alana taşıyoruz tek tek. Bu arada Vedat abi sakin ama Güzin abla hızını alamayıp görevlinin yanına gidiyor. “Gelelim mi abla” diyorum, “Gelmeyin” deyip dönüp gidiyor. Kısa bir süre sonra yüksek sesler gelince oraya gidiyoruz Çağrı’yla ama Güzin abla arabayla dönmüş bile. Kalan eşyaları da getiriyoruz Çağrı ve ben. Kısa bir süre sonra adam da elinde kağıtlarla geliyor. Bizim için kağıt getirmiyor adam, kendisi için getiriyor. Güzin abla oradayken “Resmi belge göster bana, seni şikayet edicem,  attıracam işten” gibi laflar söyleyince, tutuşmuş adamın etekleri J Güzin abla da kağıtlara bakıyor ve “Bunlar helvacı kağıdı, bana resmi evraklar getir” diyor ama adam bir daha gelmiyor yanımıza J Adama baktığın zaman gariban biri belli ama bu ona acımak için yeterli sebep değil. Sonucunu düşünmeden bizi, oraya gelenleri kazıklamaya kalkıyorsa bunun da sonucuna katlanır. Ormanın içinde olduğumuz için çalı çırpı bulmakta zorlanmıyoruz. Kamp ateşini de yakıyoruz, ohhhh keyfimize diyecek yok J



Bunu da görünce dikkatimi çekti ve çekme kararı aldım :)



    Engin abi de gelmek üzere. Onu yolda fenerle beklerken bir araba durup geri geliyor. Süren daha 20 yaşında yoktur. “Yardıma ihtiyaç var mı?” diye soruyor. Ben de “Arkadaşımızı bekliyoruz sağolasın” diyorum ve gidiyor. Etraf zifiri karanlık ve biz 4 kişi yolda bekliyoruz. Buna rağmen durup bize yardım etmek istemesine şaşırıyoruz. Biraz daha durunca Engin abiyi görüyoruz.  Araba durunca stop ediyor. Bunun üzerine “Buraya kadar iyi gelmişsin abi” diye takılıyorum J Yemek sonrasında dondurmamız bile oluyor. Sağolsun Engin abi Magnum Mini almış herkese. Kampta bile Magnum yiyoruz, vay bee J Ve altında yattığımız ağaç :)


   Ve gün bitmeden Akın abi şovunu yapıyor :)


   Gece ateş başında sadece ben yatıyorum. Çadırı kurmaya hem üşendim, hem de yıldızlara bakarak uyumanın tadı ayrı güzel oluyor… Gece, kampta ki köpeğin havlama sesi yavaş yavaş bana yaklaşmıştı ve ben de hiç başımı tulumdan çıkarmamıştım. Birazcık koklayıp gitmişti...




















Saturday, July 20, 2013

Malatya Bisiklet Festivali ve Nemrut Dağı'na Tırmanış 4. Gün

  Sabah oldu ve ayrılma vakti geldi artık. Minibüs için Hasret Hanım’a danışıyorum ve o da hemen köprüyü kuruyor. Giden bir ekiple beni tanıştırıyor ve hemen onların minibüsüne yüklüyoruz bisikletlerimizi. Abdurrahman abi ve benim bisikletlerimizi. Şoförümüz Ramazan abi çıkıyor J


   Bu da kamp sakinlerine sürekli saran yavru köpekler... J


   Çoğunluk otobüs terminalinde indiği için ben de orada inip şehir merkezine pedallamayı düşünüyorum. Abdurrahman abi de otobüsü tercih edenlerden. Onun da otobüsü akşam 21:00 civarı idi. Abdurrahman abi, ben ve minibüste ki gruptan 3 kişi pedallıyoruz şehir merkezine doğru. Karnımız da aç olduğu için ilk gün kahvaltı yaptığımız yere, Hasbihal’e götürüyorum kafileyi. Çünkü en sağlamından kahvaltı orada yeniyordu. Ama Pazar günü olduğundan dolayı biraz kalabalıktı ortam. Buna rağmen önce ki gelişimizden de bizi tanıyan çalışanlar, güler yüzlerini, yardım severliklerini esirgemediler bizden.

    Kahvaltılarımızı da yaklaşık 1 saatte bitirip çıktıktan sonra, şehir merkezinden alınacak birkaç şeyi için geziyoruz. Ama benim patlamayan lastiğim Schwalbe Marathon Greenguard gümlemişti L E hak ettim ama çünkü ona güvenip ota b.ka girmiştim ve 1.000 km.’ye yakın yol yapmıştım. E olsun artık o kadar da dimi ama ? J Ben bisikletleri bekleyip yamayı yapıyorum Yeni Camii’nin yanında, onlar da kahve, tütün, vs… alıyorlarmış


   Yama yapıyorum tutmuyor, onu çıkarıyorum ve bu sefer de Abdurrahman abi yama yapıyor. Yok abicim onun yaptığı da tutmuyor maalesef. Nedeni sıcak hava L Neyse ki yanıma yedek sağlam lastik almıştım, onu taktım. Artık içim rahat. Bir sokak arkada Kaysı satılan pazara (Şıra Pazarı) girmeden, Kaysı almadan dönmek olmaz Malatya’dan J Girişte ki ilk dükkana giriyoruz. Burada kilosu 1,5 TL’den birer koli alıyoruz Talha ve ben. (Koli 6-6,5 kg.) Bir de yanına kuru kayısı alayım diyorum. Onun da 2 paketi 10 TL. E bi de trende yeriz diyorum, te Ankara’ya kadar yolumuz var. Yarım koli kaysı daha alıyorum.
 

    Oradan çıktığımızda da kanal yakınında bir cafe bulmaya çalışıyoruz. Kanal; Eskişehir’de ki adalar gibi bir yer. Yani ortadan su geçerken, yan taraflarda cafeler mevcut ve gün boyu gölgesi bol olan bir yer. Tam da bize uygun bir mekan buluyoruz: “Seyyah Cafe” J Bize göre bir yer deyip, dalıyoruz hemen cafeye. Para durumlarım biraz sıkışık olduğu için ve yanımda beni bilen, tanıyan bir Talha olduğu için onunla konuştum. Bir nargile iyi giderdi o kadar yoldan, eziyetten sonra J Bu arada arayan annem de hemen imdadıma yetişiyor ve para yolluyor bana J Biraz nargileyi tüttürdükten sonra cafenin önünde ben, Talha ve Abdurrahman abi fotoğraf çekiliyoruz.



   Şimdi ki hedefimiz ise tren garı. Tren garına önce biz geldik, daha sonra ekibin diğer üyeleri. Öğrendim ki tren en az 2 saat rötar yapacakmış. Ben de Hüseyin Can’ın numarasını almıştım. Onu aradım ve garda olduğumuzu söyledim. Hemen geldi yolcu etmek için sağ olsun. Ben ve Talha’nın karnı acıkmıştı ki Mahir abinin yediği yere gittik hemen. Hem iş yeri sahibiyle biraz muhabbet hem yemek. Pide arasına dürüm yaprak döner (Ankara’da ki uyduruk dönerlerden değil, et döner yediğinizin farkına varıyorsunuz), yanına 1 lt. kola ve közlenmiş biber. Toplamda 3 döner, 1 ayran ve 2 lt. kola alıyoruz ve 19 TL ücret ödüyoruz J Ve az bir zaman kaldığı içi dönüyoruz tren garına. Gardan önce Esenlik marketine de uğramayı ihmal etmiyoruz. Orada yer fıstıklı ve ballı nuga bar görüp alıyorum 15-16 tane J Keşke Nemrut’a çıkmadan da bunlardan bulup alabilseydim, güzel enerji verirdi, hiç değilse kan şekerini sağlam tutardı. Tren gecikmeyle gelse de yüklüyoruz yüklerimizi. Görevli daha sonra hallederiz parayı diyor ve yerlerimize geçiyoruz biz de. Erim abi, ben, Balık ve Bursa ekibi kuşetliye geçiyoruz, Mahir abi ve Talha pulmanda kalmakta ısrarcılar.
    Tren Hekimhan’da duruyor ve jandarma biniyor vagona. 1-2 jandarma değil, kalabalık bir grup. Neredeyse her vagona 6-7 jandarma girmiş. Bizim de kapımızı çalıyor. Açıyoruz kapıyı ve kimliklerimizi veriyoruz. Kapı açıldığında ki görüntü ve kokuyu tahmin edebiliyorum J 2 gündür kan ter içindeyiz ve duş alamamışız, ayrıca herkesin kokan ayakları ortada. Bir de herkesin üstü çıplak J


   Volkan, şimdi fark ettim de ne kalın bacak len o ? J



   Talha'nın meşhur bilekliği de her fotoğrafta çıkmak zorundaymış gibi yine ortada... J



    Adama bak hem yatar halde poz veriyo, hem de çekince "Flash patlattın, niye patlattın ?" diye fırça attı bize...


   Kimliklerin gelmesi 15 dk.’yı buluyor. Daha sonra telsiz sesleri çoğalıyor. Savcı bekleniyor, 2 erkek ismi tezahür ediliyor ama bulunamıyor. Şans eseri 2 oda yanımızda Afganistan’dan kaçan 3 kişi, 3 mülteci yakalanıyor ve bunlar için polis de geliyor. Yaklaşık 45 dk. da bu olay yüzünden kaybediyoruz. Artık yorgunluğun da etkisiyle biraz uyuma vakti geldi sanki.
   Sabah 5,5-6 sıralarında Kayseri’ye varıyor tren ve bizim Balık’la Bursa ekibinin inme vakti gelmiş oluyor. Yataktan kalkamadan vedalaşıyorum ve yatmaya devam ediyorum. Güneş, camdan yüzüme gelip yakmaya başlayınca, yani mecburiyetten uyanınca da bir daha uyuyamıyorum. Erim abi de kalkmış durumda zaten. Ufak ufak muhabbet ediyoruz ve kaysıdan yiyoruz. Dünden beri kimse doğru dürüst yemediği için hala bi 2,5-3 kilo kaysı vardı kolinin içinde ve inanır mısınız bilmem ama Kırıkkale’ye gelmeden bitmişti, yemiştim J Sonrasında bağırsaklar açısından pek bi  sorun yaşamadım J Trenimizin Ankara’ya gelmesi yine 17 saati buluyor. Yavaş ama rahat bir yolculuk için bundan sonra yine treni tercih edip, kuşetliden bilet almak gereklidir J Bir daha ki turda görüşmek üzere…

   UĞRANILAN BİR KAÇ MEKANIN ADRESLERİ (BELKİ İŞİNİZE YARAR)


-          - Lezzet Durağı (Paçacı): Battalgazi Kavşağı Makro Market Karşısı No: 1 MALATYA
-      
            -  Seyyah Cafe (Nargile): Kernek Mah. (Kanalboyu) No: 16 MALATYA
-       
           -  Hacı Ustanın Yeri (Dönerci): İnönü Mah. Emniyet Müdürlüğü Karşısı MALATYA
-       
           - Tepehan Hafriyat, Gökçeli Seyahat (Minibüs) (Ramazan Kavak): Gökçeli Köyü, Tepehan/ Pütürge MALATYA. Tel: 0535 835 69 25- 0422 572 10 73
-       
           - Hasbihal’ in kartviziti elimde yok ama İnönü Kapalıçarşısı’nın arkasında Kuaförlerin bulunduğu sokak olarak tarif edebilirim. Önünüze Valiliği aldığınızda sağınızda ki sokaktan giriyorsunuz. Araç girişi yasak olan sokaktan.