Didim’e yıllar evvel ailemle gelmiştim. Antik kent’e de uğramıştık. Hem o günleri yad etmek, hem de tekrar görmek için ben de girdim Antik kente. Böyle yerlere girişte ücret ödemek nedense koyuyor bana. Burada da koydu ne yalan söyleyeyim. 5 TL ödeyip giriyorum. Bu Antik kentte; hem kehanetler, hem yarışmalar, hem de sergiler falan yapılıyormuş. İçeriyi turlayıp kendimce güzel kareler çektikten sonra ayrılıyorum. Şimdi Antik Kentin fotoğraflarının hepsini veriyorum, belki ilginizi çekebilir...
Harf yazılan yerlerde kişilere ait oturma yerleri. Kombine bilet gibi düşünebilirsiniz ;) Orada yazan o :)
Didim’de
Altınkum sahili varmış, benim bi ilgimi çeker ya deniz ve denize girmek J Neyse dedim bi göreyim şurayı. Sora sora buldum yolu
ama erken saatte bile o kadar kalabalıktı ki ilgimi çekmedi, tersine rahatsız
oldum.
Dedim ben
en iyisi devam edeyim bugün ki yoluma, Muğla’ya. Akbük tabelasına göre
ilerlemem gerekiyor ama tabela yok ortada. Yol ayrımından da kafama göre sapıp
basıyorum iyice ama yolun sonuna gelip sorunca 3,5 km boşuna geldiğimi
anlıyorum L Mecbur
dönüp doğru yolu tekrar, sora sora buluyorum. Akbük yol ayrımından sonra irili
ufaklı yokuşlar çıkıyorum. Birazcık kan şekeri düştü gibi olunca duruyorum
yolun en kenarında. Açıyorum poşeti, yiyorum Yusuf’un bana verdiği elmalardan
birini. İyi ki vermişsin Yusuf kardeşim J Milas yol ayrımına geldiğinizde yaklaşık 5 km.’lik
güzel bir yokuş aşağı yol sizleri bekliyor. Ama ortalarda benden bir şey
düştüğü sesi gelince asılıyorum frenlere L Pompa düşmüş ve çok şükür o arada bir araç falan
geçmedi üstünden J
Bafa
Gölü’ne gelince biraz ilerleyip sol tarafa geçiyorum, bir kahvaltının vakti
geldi de geçiyor bile. Göl kenarının görüntüsü pek de iyi durumda değil ama
idare ediyor işte. Peynirli, otlu gözleme ve yanında da Soda+Ayran iyi gidiyor.
Burada biraz dinlemem gerektiğini düşünüp oturuyorum.
Yolumun üstünde bir adet de tünel bulunuyor. Girişine yakın
mesafede durup, fenerimi yakıp, yeleğimi giyiyorum. Kısa ama stresli bir geçiş
oluyor benim için. Çünkü çok dar ve yeterli ışığa sahip bir tünel değil burası
maalesef. Neyse ki kazasız belasız atlatıyorum orayı da. Yola
devam ediyorum ama hedefim Muğla değil,
Muğla’ya bağlı olan Çomakdağ Kızılağaç Köyü J Geçen sene de buraya gelmiştik ve çok beğenmiştim
köyü, insanlarını. O yokuşları ilgimi çekmişti geçen sene ve bu sene tırmanmak
için, kendimi geçen seneden hazırlamıştım.
Bu ayrımdan sola doğru ayrılıyoruz efenim :)
Yokuşları tırmandıkça bu yeşillik sizi bırakmıyor :)
Evet başladığım nokta aşağıdaki beyaz çatılı gibi görünen yerler :)
Bu arada köy de baca ustalığı ile meşhurmuş...
Köy yapılarının büyük bir kısmı hala bakımlı ve güzelliği korunuyor. Aynı zamanda köy içerisinden geçip de Karia Yolu'na çıkabiliyorsunuz.
Gerçekten sağlam yokuşlardan sonra nihayet ulaşıyorum
Çomakdağ Kızılağaç Köyü’ne. Yaklaşık 1,5 saatte buraya tırmanmış olmam güzel
bir süre, bunu oraya tırmananlar bilir J
Orada da köy düğünü olacakmış akşam. Olmayan kaynanam seviyomuş beni ne diyim J Düğün vakti gelene
kadar da 2 çocuğun bisiklet lastiklerini tamir edip, oyalanıyorum. Daha sonra
köy düğününe geçiyoruz çocuklarla. Çocuklar hemen misafir olduğum için, bana
masa hazırlayıp yemekleri getirtiyorlar.
Sürekli gelenler olduğu için ben acele yemeye çalışıyorum ama çocuklar 2.
Postayı da getiriyorlar. Ev sahipleri kalabalıktan ötürü çocukları kaldırmaya
çalışıyorlar ama beni de görünce: “Sen yanlış anlama, sen bizim misafirimizsin,
rahatına bak” diyorlar. Gelenler oraların kıyafetlerini giyip geliyorlar. Zaten
daha önce de okuduğuma göre; köyün kadınları düğünlerde, özel günlerde ve
bayramlarda yöresel kıyafetlerini giyip,
başlarına çiçek koyarlarmış. Erkekler ise; normal gömlek ve pantolonlarını
giyinip, eşlerinin verdikleri bir tutam çiçeği de gömlek ceplerine koyarlarmış.
Bu gelenek şu gün bile devam etmekte, uzun yıllar da devam edecek gibi. Ne
mutlu bu insanlara ve köye, keşke diğer köyler de böyle olabilseler…
Yemek sonrasında çocuklardan birisinin evine
geçip fotoğraflar çekiliyoruz. Önce toplu bir fotoğraf ve sonrasında da 2’şerli
3’erli fotoğraflar. Bu çocukların isteği üzerine bunların hepsini koyuyorum
buraya.
Sol
baştan itibaren: Celal Yıldırım, Uzay Keskin Ateş, Ali Ateş, Necati Ertuğrul,
Hüsnü Küçük, Mustafa Sabri Kaya, Mehmet Küçük, Behlül Gürkan Zincir ve Ali
Küçük.
Daha
sonra ise köyü turlayıp, onların okuluna çıkıyoruz. Okulun bahçesi öyle güzel
esiyor ki J Her
zaman da esermiş burası. Çok fazla yürümeyeyim diyorum ve köyün kahvesine geçiyorum.
Köy kahvesinin yakınında bir ahırdan eşek sesi geliyor ki ilk duyduğumda
birinin çığlığı sandım ve irkildim. Aynen insan çığlığı gibiydi. Hayatımda ilk
kez böyle bir eşek sesi duydum J Köy kahvesinde ki sedirlere uzanıyorum ve birazcık
dinleniyorum. O arada elektrikler kesiliyor ve ben de uyku tulumumu çıkarıp,
içine giriyorum. O saate kadar zor sabretmiştim zaten. Sırf köylüler orada
otururken yatmayayım dedim ve şans yüzüme güldü. Erken kalkıp yol alacağım için
uykunun tatlılığına dayanamıyorum J (Masrafsız bir gün geçiyor: 12 TL)
4. GÜN
Erken
kalkıp yol almak gerekir, daha Muğla’ya kadar yolumuz var. Milas’a varmam
yaklaşık 45 dk.’mı alıyor. Burasının da içinden kısa yoldan geçip Bodrum-Muğla
yol ayrımına geçiyorum. Buradan da Muğla’ya dönüyorum ve azap yokuşu
tırmanışımız başlıyor. Burası da turun başlangıcından bu yana köyden sonra ki
ilk ciddi tırmanışım oluyor. Gerçekten iyi yoruyor L Yokuşun sonuna doğru durup, Yusuf’un verdiği bir
diğer elmayı da mideme indiriyorum bu güzel manzara eşliğinde J
Nihayet azap yokuşu bitti ve birazcık basmanın vakti geldi J Artık yolun iki tarafı
da güzel, çam ağaçlarıyla süslenmeye başladı. Yol güzel gidiyordu fakat
Muğla’ya da yetişmem gerekiyordu. Bundan dolayı en sonunda yol kenarında
durdum. Uygun araç aradı gözlerim ama geçmedi. En son belli belirsiz bi otostop
işareti yaptım ve kamyonet yanımdan geçti gitti. Gitti ama biraz ileride korna
çalıp sağa yanaştı. Ben de atladım demir atıma sürdüm kamyonetin yanına.
- Abi Muğla tarafına mı gidiyosun ?
+ Yok sen nereye gidiyosun ?
- Abi ben Muğla’ya gidiyom.
+ Ben de Aydın’a gidiyom, Yatağan çıkışına kadar atıyım seni.
+ Yok sen nereye gidiyosun ?
- Abi ben Muğla’ya gidiyom.
+ Ben de Aydın’a gidiyom, Yatağan çıkışına kadar atıyım seni.
Hemen beraber demir atımı yüklüyoruz kasaya
ve kamyonet yolculuğum başlıyor. Valla böyle yolculuk da baya iyi oluyomuş hani
J (Burdan
Yeliz teyzeme selam olsun :-D ) Normalde pek kimse almaz bisiklette ki yükü
görünce ama sağ olsun abim aldı beni. O da eskiden köyden, Muğla’ya geleceği
zaman kamyonla gelirmiş. Beni görünce onun için durmuş, öyle söyledi. Yaklaşık
20 km. kadar gittik ve beni Yatağan çıkışında bıraktı abim.
Yatağan çıkışından
sağa doğru, Muğla yönüne, ilerliyorum. Baktım bi tabelada: Köfte+Ayran+Salata 7
TL tabelası var. Daldım hemen ama baktım ki sadece köfteye 10 TL fiyat
çekmişler. Zaten tur boyunca gördüğüm ortak kültür bu: tabelada farklı,
gittiğinde farklı fiyat uygulanması L
Neyse ben pazarlığı yaptım ve öyle başladım yemeğe. Köfteler minik, tek
lokmalıktı ama gerçekten güzeldi. Salataya gelen nar ekşisi de ev yapımı idi.
Zaten öncesinde gelen mezeler de karın doyurur cinstendi. Bu doygun karınla da
30 km.’lik Muğla yolu çabucak geçiverdi. Arada durup Serkan abiyi (Taşdelen)
aradım ve turda olduğunu söyledi. O da Tavas-Fethiye Turu’ndaymış J
Muğla’nın girişinde bizim Arıcı çiftini aradım. Vedat kankam
ve Güzin ablayı J
Onlar daha evvel söylemişlerdi: “Muğla Bisiklet Derneği’nde kalma imkanı var,
oraya gidince bizi ara, yardımcı olurlar” diye. Arayıp aldım numarayı ve
konuştum Bülent hocayla (Bülent Savran- Muğla Bisiklet Derneği Başkanı) uygun
bir yer belirledik ve oraya 10-15 dk.ya gelebileceğimi söyledim. Beklemeye
başladım, işi vardır, geldi gelecek dedim ama 1 saat oldu yok Bülent hoca.
Meğerse o da benim gelince onu arayacağımı düşünmüş. 1 saatin sonunda kendisini
aradım ve geldi bisikletiyle J
Önce derneğe gittik ve derneğin içerisini biraz temizledik, sonra benim eşyaları
bırakıp bisikletle dışarı çıktık. Derneğin olduğu bölge küçük ama güzel
dükkanların, dar sokakların olduğu bir bölgede. Hiç sıkılmadan gezilebilir.
Hatta burayı gezmek için bir hafta sonumu da ayırmayı düşündüm J
Bu arada unutmadan
söylemem lazım: Bülent Hoca, yolu buradan geçen tüm bisikletçilerin burada,
dernekte kalabileceğini söylüyor. Tanısın, tanımasın herkes kendisine bir
şekilde ulaşabilir. Bu açıdan not edilmesi gereken yerlerden birisi de Muğla
Bisiklet Derneği oluyor J
Sol alt köşede yine bir sticker bulunuyor :) Bu da Serkan abiden :) Pedalla stickerı.
Bülent hocayla çıkıp 5- 10 dakika kadar turluyoruz ve bana nerden buraya, derneğe, çıkacağımı tarif ediyor.
Bisiklet yollarının çoğu yerde demir bariyerlerle ayrılmış olması, araçların engellememesi için güzel bir fikir olmuş, umarım kalıcı da olur :)
Muğla'nın yapıları da çok güzel ve bakımlı.
Akşama kadar turladım 400 km.’ye tamamlayabilmek için fakat
ne kadar da gezseniz Muğla’nın sınırları belli olduğu için fazla
turlayamıyorsunuz. Bi geçtiğim yerden kim bilir kaç kere geçtim, yine de
olmadı, 400 km.’ye tamamlayamadım L
Ben de döndüm Derneğe. Elimin belli yerlerinde uyuşmalar oluyordu, hissizlik
başlamıştı. Önemli bir şey olabilir düşüncesiyle Erim abiyi aradım. Sporcu
sağlığından anlardı nihayetinde. O da Voltaren 50 mg.’ı önerdi. Artık sabahları kahvaltı sonrasında
Voltaren, Öğlen yemeği sonrasında da Magnezyum Tablet alacaktım. Sonrasında da
Tuğrul aradı ve bana yatmadan süt içmemi söyledi. Başka zaman olsa itirazım
hazırdı ama yolda olunca, Tuğrul haklıydı ve Kalsiyum şarttı J Akşam hava kararmıştı
artık ama çıktım 1 kutu süt aradım, aldım ve içtim. Tabi ki yanına da abur
cubur başka şeyler J
(Bugünün harcaması da 28 TL)
No comments:
Post a Comment