Her zaman yaptığım gibi öncelikle hazırlık
aşamalarından bahsetmeliyim. 3 kez TCDD’ye gidip bilet almak istedik fakat
sistem açılmadı. Ondan da bahsedeyim azcık L Güney (Kurtalan) Expresi belli bir tarihten sonra
Diyarbakır’ın Kurtalan ilçesine kadar gitmek yerine, Diyarbakır’a kadar
gidecekmiş. Yani yol çalışmasından ötürü aylar öncesinden TCDD’nin sitesinde bu
duyurulmuştu fakat TCDD kendi içerisinde bu trenin saatini, vagon sayısını bir
türlü hesaba katmamış ve biz yolculara hiçbir şekilde kesin cevap
veremiyorlardı. TCDD’ye bu yolculukta güvenim sarsıldı işte. Yolculukta treni
tercih etmiştik ve Erim (May) abiyle de TCDD’den bilet alımında karşılaştık ve
tanıştık. Kendisi sporcu yetiştiriyor ve bir okulda Beden Eğitimi öğretmeni.
Yolculuğumuza 1 gün kala bilet için sistem açılmıştı ve ben hemen biletleri
aldım. Biletler; Mahir (Bülbül), Can (Oğuz), Abdurrahman (Yurduseven), M.Talha
(Alper), Erim abi ve benim içindi.
Trenin kalkmasına 1 saat kala Talha ile
TCDD’de buluştuk. Gelirken ona poğaça almasını rica ettim ve o da sağ olsun
herkesi düşünüp 15 tane poğaça almış J Ben 2 tane çay aldım ve başladık sabah
kahvaltısına. Bir yandan ekibin geri kalanını bekliyoruz, bir yandan da
tıkınıyoruz. Çok zaman geçmeden ve trenin kalkışına 15-20 dk. kala trenin
furgon (yük) vagonuna da bisikletleri yükledik ve işlem tamamdır J Geriye kaldı paraları ödemeye. Öğrenci olduğumuzu
ve para durumlarının sıkıntılı olduğundan bahsettik ve görevli bize yardımcı
oldu. 1 kişiden hiç kargo parası almadı. Yolumuzun planlanan süresi 15 saat idi
ve aç karnına geçmezdi bu kadar zaman. Biraz bisküvi, meyve suyu ve su aldık.
Kayseri’ye kadar bunlar götürdü bizi ve Kayseri’den yine bunların benzeri
şeyler tedarik edildi. Meyve suyu ve bisküvi kusacaktı herkes J Kayseri’ye geçmeden evvel, Kırıkkale’nin biraz daha
ilerisindeydik ki bir arkadaşımdan, benim için özel olan birisinden, bir mesaj
aldım. “En iyisi bir süre görüşmeyelim de, sen kafanı dağıt, beni düşünme.”
diye. Bunu okuyunca önce anlam
veremedim, acaba ben mi yanlış okuyorum :-S Tekrar tekrar okuduğumda anladım ki
yanılmıyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı ve kendimi vagonun başına,
merdivene attım. Kafa dışarıya bakıyo gibi dursa da fazlasıyla bulanık,
fazlasıyla canım sıkkın oldu. Arada Erim abi gelmişti laflamaya, mümkün
olduğunca onu dinlemiştim, o gidince gözlerde yine yaş oldu. Birkaç saat öyle
geçmişti de kendimi toparlamıştım. Yerime gittim ve bir süre sonra tren Kayseri’ye
yanaştı. Ben bizim eşyaları beklerken, bizimkiler de yine yiyecek tedariki ile
meşguldüler. Bu arada baktım garda bir oraya, bir buraya koşturan pisikletçi ameleler var J Bizimkiler tanışmışlar bile. Tren kalkıp,
ilerlerken başladı yine bizim muhabbet J Maşşallah Erim abide de sağlam çene düşüklüğü var J Malatya’ya 2-3 saat kalaya kadar hiç susulmaz mı be
abicim ? J
Vagondan vagona erim abi ile dolaşırken bir
arka vagonda 3 pisikletçiye rastladık. Bursa’dan İstanbul’a basmışlar ve oradan
da uçakla Kayseri’ye gelmişler, şimdi de trenle Malatya’ya geçiyorlarmış.
Abdullah (Rençber) ve Özkan (Çalışkan) ile konuştuk ama rotayı ayarlayan Sercan (Balcı) ile
konuşamadık çünkü kendisi horul horul uyuyordu. Artık 17 saat olmuştu ve trenin
Malatya’ya varması gerekiyordu.
Nihayet “Malatya, Malatya”
anonslarıyla geçti görevli J Bizler
de çevrede ki eşyalarımızı alıp yük vagonuna doğru ilerledik. Tren durdu, tam
kalktık, bu sefer de tren geriye doğru gitmeye başladı J Elazığ yönüne doğru gitmesi için ray değiştirmesi gerekliymiş. Bu arada
bir pisikletçi daha geldi yanımıza: Volkan
(Ceylan), nam-ı diğer “Balık” J.
(İsminden ziyade lakabın aklıma geldiği için senden blogumda hep balık diye
bahsettim kusuruma bakma J) İlk kare de senden gelsin bea J
Trenin tamamen durduğundan
emin olunca gidip eşyalarımızı boşalttık vagondan. Gelirken Pulmanda
mahvolduğumuz için, dönüşleri Örtülü Kuşetliden almak istedik. Ama gişede ki
görevli hesapları kapadığı için alamadık, bir gün sonraya kaldı işimiz.
Şansımıza da bizim Balık burada, İnönü Üniversitesi’nde okumuş. Yani kamp alanı
olan kampüse kadar yolu bilmekteydi.
Malatya’da ilk pedallar
dönerken ve sonrasında ki gün de şunu fark ettik: Malatya’nın yolları
alabildiğine geniş ve dümdüzdü. Gece olmuş 3-3,5 civarı ve herkes acıkmıştı.
Kebapçıları geçtik durmadık. Biraz ileride mis gibi yeni çıkmış ekmek kokunca
dayanamayıp duruyoruz. Ama maalesef ekmek kalmamış. Bir dükkan sonrasında
paçacıda durduk. Milletin gönlü mercimekten yana fakat ben paçayı denemek
istiyorum. Burada paça çorbasının yapılışı bir hayli ilgincime gidiyor.
Buzdolabından kuşbaşı etler
çıkıp, tabağa koyuluyor. (Kuşbaşı etler boyun etiymiş) Üzerine de sürekli
kaynamakta olan simsiyah sudan koyuluyor. Ocağın üstünde bu tabak biraz
tutuluyor ve fokurdayınca servis ediliyor. Başlamadan da yine ocakta
kızdırılmış tereyağı, çorbanın üzerinde gezdiriliyor. Afiyet olsun J Bol sarımsak ve sirkeyi de dökmezsek paça yemiş olmayız dimi ama J
Karınlarımızı doyurduktan
sonra kamp alanına gitme vakti geliyor. Üniversitenin de içinde dolanıyoruz
fakat bir türlü çadırlara yada bisikletli birilerine rastlayamıyoruz. Önce açık
yüzme havuzuna bakıyoruz, sonrasında kapalı yüzme havuzunun çevresine bakıyoruz
fakat kimse yok.
Sonra bizimkilerden sesler
geliyor ve onları izliyorum. Sonunda bulduk işte J
Çadırı kurduktan sonra 2 saat
kadar uyuyup, dinleniyoruz ve Malatya’yı gezmeye hazırız. Bisikletlere atlayıp,
Ankara ekibi ve Balık Malatya’nın içlerine doğru ilerliyoruz. Karnımız yine
acıktığından dolayı, Balık bizi mükemmel bir yere götürüyor: “Hasbihal”. Hemen,
İnönü kapalı çarşısının arkasında kalıyor. Yediğimiz 35 çeşit serpme kahvaltıda
neler yoktu ki J Buyurun.
Biraz da Malatya merkezinden kareler gelsin bakalım J
İlk günden bulunsun üstümüzde nakit bişeyler J
Sırada GündüzBey ilçesi var.
Sora sora orayı da buluyoruz. Fakat Kayısıyı dalından yeme fikrimiz yarım
kalıyor çünkü kayısılar (daha doğrusu Kaysılar) toplanmış burada. Birisiyle
muhabbet ederken ablanın biri “Bakar mısınız gençler” diye seslendi. Döndük ki
1 büyük kova kirazla bize doğru gelmekte J
Kirazlar da epey büyük ve
güzel. Malatya’nın sadece kaysısı meşhur değilmiş, kirazı da aslında bir o kadar
ünlüymüş. Hemen bi poşet buluyorum çantamdan ve alıyoruz kirazları J Teşekkürler J
Dönüş yolunu da farklı bir
yoldan yapalım diyoruz ve tırmanmaya başlıyoruz yokuşu. Bu sırada Talha ve ben
yeterince amele yanığı olan vücudumuz tamamen yansın diye soyunuyoruz. Yani
sadece üstümüzü J
Malatya’dan da bu şekilde geçiyoruz, kimsenin bir şey dediği yok ama sanırım
ilk kez Malatya’dan böyle çıplak 2 pisikletçi geçmekte J Üniversitenin kapısına kadar bu halde gittikten sonra giyiyoruz
üstümüzü.
Kamp alanına vardıktan
sonra dibimizde olan açık havuza dalıyoruz hemen. Festival için gelen gruba
indirim yapılmış ve 15 TL ücret alınıyor. Burada biraz zaman geçirdikten sonra
kampüste adımlıyoruz. Bu kampüsün içinde market de var. Belediyeye ait olduğunu
öğrendiğim “Esenlik” marketlerinin fiyatları da normal düzeyde.
Buradan herkes
dondurmalarını alıyor ve çimenlik alanın üzerinde yiyoruz. Akşam yemeği
20:00’de olacaktı ve biz de 10 dk. kala kamp alanına doğru yürüyüşe geçiyoruz.
Güveç gibi bir yemek, pilav ve ayran var bu akşam. Güzelce yedikten sonra sıra
kayıt yaptırmaya geliyor. Kayıtla beraber bunun aslında bir projeye ek bir
faaliyet olduğunu görüyoruz. Sodes ve birkaç STK’nın projesi ile güzel hedefler
ve faaliyetler belirlenmiş. Bu proje ile; maddi durumu iyi olmayan, ailesi
dağılmış olan çocukların kötü bir çevreye alışmaması hedeflenmiş. Zaten kötü
halde olan çocuklar daha da dibe batmasın istenmiş yani. Bu vesile ile de
Tepehan kamp alanına vardığımızda, oraya çocuklar getirilecek ve bizlerin
bisikletlerini kullanacak. Bu sayede de bisiklete olan ilgileri çekilmiş
olacaktı çocukların. Bu proje kapsamında da kitap dağıtıldı bizlere ve bunun
gibi projelerin meyvelerinden yorumlar yazıyor bu kitapta. Hadi bakalım sıra
geldi aletleri şarj etmeye ama yer bulabilirsen tabiî ki L Oldukça fazla şarj aleti olduğundan, yer kalmamış
prizde. Neyse ki Talha’nın 3’lü prizleri sayesinde bana da bir yer açılıyor.
Ama bir türlü şarjı dolmuyor telefonun. En son uyumam gerektiğini anlayınca
yarım şarjlı şekilde alıyorum telefonu yanıma.
A evet bir de şöyle bir sorun oldu:
Çadırımın kapısının olduğu yere, hiç boşluk kalmayacak şekilde bir çadır
yerleştirmiş zeki bi kadın. Ben de havuza gitmeden o çadırın kazıklarını
çıkardım ve olduğu yerde sağa doğru kaydırdım. Çadırımı topladım ve sadece
tulumda yatacağımdan, bisikleti yatırdım yere ve üstünce koydum tulumumu. Neyse
efenim akşam yemeği için geldiğimde batlım ki bisikletim yer ve şekil
değiştirmiş. Sesli bir biçimde sövmemi esirgemedim. “Ulen mal kadın, çadır
kurmayı biliyosun da kapımın olduğunu görüp de niye dibime kuruyosun !!!” Akşam
akşam sinir etti beni geri zekalı yaaa…
No comments:
Post a Comment