Saturday, July 20, 2013

Malatya Bisiklet Festivali ve Nemrut Dağı'na Tırmanış 1. Gün

    Her zaman yaptığım gibi öncelikle hazırlık aşamalarından bahsetmeliyim. 3 kez TCDD’ye gidip bilet almak istedik fakat sistem açılmadı. Ondan da bahsedeyim azcık L Güney (Kurtalan) Expresi belli bir tarihten sonra Diyarbakır’ın Kurtalan ilçesine kadar gitmek yerine, Diyarbakır’a kadar gidecekmiş. Yani yol çalışmasından ötürü aylar öncesinden TCDD’nin sitesinde bu duyurulmuştu fakat TCDD kendi içerisinde bu trenin saatini, vagon sayısını bir türlü hesaba katmamış ve biz yolculara hiçbir şekilde kesin cevap veremiyorlardı. TCDD’ye bu yolculukta güvenim sarsıldı işte. Yolculukta treni tercih etmiştik ve Erim (May) abiyle de TCDD’den bilet alımında karşılaştık ve tanıştık. Kendisi sporcu yetiştiriyor ve bir okulda Beden Eğitimi öğretmeni. Yolculuğumuza 1 gün kala bilet için sistem açılmıştı ve ben hemen biletleri aldım. Biletler; Mahir (Bülbül), Can (Oğuz), Abdurrahman (Yurduseven), M.Talha (Alper), Erim abi ve benim içindi.
    Trenin kalkmasına 1 saat kala Talha ile TCDD’de buluştuk. Gelirken ona poğaça almasını rica ettim ve o da sağ olsun herkesi düşünüp 15 tane poğaça almış J Ben 2 tane çay aldım ve başladık sabah kahvaltısına. Bir yandan ekibin geri kalanını bekliyoruz, bir yandan da tıkınıyoruz. Çok zaman geçmeden ve trenin kalkışına 15-20 dk. kala trenin furgon (yük) vagonuna da bisikletleri yükledik ve işlem tamamdır J Geriye kaldı paraları ödemeye. Öğrenci olduğumuzu ve para durumlarının sıkıntılı olduğundan bahsettik ve görevli bize yardımcı oldu. 1 kişiden hiç kargo parası almadı. Yolumuzun planlanan süresi 15 saat idi ve aç karnına geçmezdi bu kadar zaman. Biraz bisküvi, meyve suyu ve su aldık. Kayseri’ye kadar bunlar götürdü bizi ve Kayseri’den yine bunların benzeri şeyler tedarik edildi. Meyve suyu ve bisküvi kusacaktı herkes J Kayseri’ye geçmeden evvel, Kırıkkale’nin biraz daha ilerisindeydik ki bir arkadaşımdan, benim için özel olan birisinden, bir mesaj aldım. “En iyisi bir süre görüşmeyelim de, sen kafanı dağıt, beni düşünme.” diye.  Bunu okuyunca önce anlam veremedim, acaba ben mi yanlış okuyorum :-S Tekrar tekrar okuduğumda anladım ki yanılmıyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı ve kendimi vagonun başına, merdivene attım. Kafa dışarıya bakıyo gibi dursa da fazlasıyla bulanık, fazlasıyla canım sıkkın oldu. Arada Erim abi gelmişti laflamaya, mümkün olduğunca onu dinlemiştim, o gidince gözlerde yine yaş oldu. Birkaç saat öyle geçmişti de kendimi toparlamıştım. Yerime gittim ve bir süre sonra tren Kayseri’ye yanaştı. Ben bizim eşyaları beklerken, bizimkiler de yine yiyecek tedariki ile meşguldüler. Bu arada baktım garda bir oraya, bir  buraya koşturan pisikletçi ameleler var J Bizimkiler tanışmışlar bile. Tren kalkıp, ilerlerken başladı yine bizim muhabbet J Maşşallah Erim abide de sağlam çene düşüklüğü var J Malatya’ya 2-3 saat kalaya kadar hiç susulmaz mı be abicim ? J

   Vagondan vagona erim abi ile dolaşırken bir arka vagonda 3 pisikletçiye rastladık. Bursa’dan İstanbul’a basmışlar ve oradan da uçakla Kayseri’ye gelmişler, şimdi de trenle Malatya’ya geçiyorlarmış. Abdullah (Rençber) ve Özkan (Çalışkan) ile konuştuk ama rotayı ayarlayan Sercan (Balcı) ile konuşamadık çünkü kendisi horul horul uyuyordu. Artık 17 saat olmuştu ve trenin Malatya’ya varması gerekiyordu. 
Nihayet “Malatya, Malatya” anonslarıyla geçti görevli J Bizler de çevrede ki eşyalarımızı alıp yük vagonuna doğru ilerledik. Tren durdu, tam kalktık, bu sefer de tren geriye doğru gitmeye başladı J Elazığ yönüne doğru gitmesi için ray değiştirmesi gerekliymiş. Bu arada bir pisikletçi daha geldi yanımıza:  Volkan (Ceylan), nam-ı diğer “Balık” J. (İsminden ziyade lakabın aklıma geldiği için senden blogumda hep balık diye bahsettim kusuruma bakma J) İlk kare de senden gelsin bea J


Trenin tamamen durduğundan emin olunca gidip eşyalarımızı boşalttık vagondan. Gelirken Pulmanda mahvolduğumuz için, dönüşleri Örtülü Kuşetliden almak istedik. Ama gişede ki görevli hesapları kapadığı için alamadık, bir gün sonraya kaldı işimiz. Şansımıza da bizim Balık burada, İnönü Üniversitesi’nde okumuş. Yani kamp alanı olan kampüse kadar yolu bilmekteydi.



   Malatya’da ilk pedallar dönerken ve sonrasında ki gün de şunu fark ettik: Malatya’nın yolları alabildiğine geniş ve dümdüzdü. Gece olmuş 3-3,5 civarı ve herkes acıkmıştı. Kebapçıları geçtik durmadık. Biraz ileride mis gibi yeni çıkmış ekmek kokunca dayanamayıp duruyoruz. Ama maalesef ekmek kalmamış. Bir dükkan sonrasında paçacıda durduk. Milletin gönlü mercimekten yana fakat ben paçayı denemek istiyorum. Burada paça çorbasının yapılışı bir hayli ilgincime gidiyor. 
  Buzdolabından kuşbaşı etler çıkıp, tabağa koyuluyor. (Kuşbaşı etler boyun etiymiş) Üzerine de sürekli kaynamakta olan simsiyah sudan koyuluyor. Ocağın üstünde bu tabak biraz tutuluyor ve fokurdayınca servis ediliyor. Başlamadan da yine ocakta kızdırılmış tereyağı, çorbanın üzerinde gezdiriliyor. Afiyet olsun J Bol sarımsak ve sirkeyi de dökmezsek paça yemiş olmayız dimi ama J




Karınlarımızı doyurduktan sonra kamp alanına gitme vakti geliyor. Üniversitenin de içinde dolanıyoruz fakat bir türlü çadırlara yada bisikletli birilerine rastlayamıyoruz. Önce açık yüzme havuzuna bakıyoruz, sonrasında kapalı yüzme havuzunun çevresine bakıyoruz fakat kimse yok.






Sonra bizimkilerden sesler geliyor ve onları izliyorum. Sonunda bulduk işte J




   Çadırı kurduktan sonra 2 saat kadar uyuyup, dinleniyoruz ve Malatya’yı gezmeye hazırız. Bisikletlere atlayıp, Ankara ekibi ve Balık Malatya’nın içlerine doğru ilerliyoruz. Karnımız yine acıktığından dolayı, Balık bizi mükemmel bir yere götürüyor: “Hasbihal”. Hemen, İnönü kapalı çarşısının arkasında kalıyor. Yediğimiz 35 çeşit serpme kahvaltıda neler yoktu ki J Buyurun.











  Biraz da Malatya merkezinden kareler gelsin bakalım J





   İlk günden bulunsun üstümüzde nakit bişeyler J





   Sırada GündüzBey ilçesi var. Sora sora orayı da buluyoruz. Fakat Kayısıyı dalından yeme fikrimiz yarım kalıyor çünkü kayısılar (daha doğrusu Kaysılar) toplanmış burada. Birisiyle muhabbet ederken ablanın biri “Bakar mısınız gençler” diye seslendi. Döndük ki 1 büyük kova kirazla bize doğru gelmekte J



  Kirazlar da epey büyük ve güzel. Malatya’nın sadece kaysısı meşhur değilmiş, kirazı da aslında bir o kadar ünlüymüş. Hemen bi poşet buluyorum çantamdan ve alıyoruz kirazları J Teşekkürler J


   Dönüş yolunu da farklı bir yoldan yapalım diyoruz ve tırmanmaya başlıyoruz yokuşu. Bu sırada Talha ve ben yeterince amele yanığı olan vücudumuz tamamen yansın diye soyunuyoruz. Yani sadece üstümüzü J



   Malatya’dan da bu şekilde geçiyoruz, kimsenin bir şey dediği yok ama sanırım ilk kez Malatya’dan böyle çıplak 2 pisikletçi geçmekte J Üniversitenin kapısına kadar bu halde gittikten sonra giyiyoruz üstümüzü. 


   Kamp alanına vardıktan sonra dibimizde olan açık havuza dalıyoruz hemen. Festival için gelen gruba indirim yapılmış ve 15 TL ücret alınıyor. Burada biraz zaman geçirdikten sonra kampüste adımlıyoruz. Bu kampüsün içinde market de var. Belediyeye ait olduğunu öğrendiğim “Esenlik” marketlerinin fiyatları da normal düzeyde. 
Buradan herkes dondurmalarını alıyor ve çimenlik alanın üzerinde yiyoruz. Akşam yemeği 20:00’de olacaktı ve biz de 10 dk. kala kamp alanına doğru yürüyüşe geçiyoruz. Güveç gibi bir yemek, pilav ve ayran var bu akşam. Güzelce yedikten sonra sıra kayıt yaptırmaya geliyor. Kayıtla beraber bunun aslında bir projeye ek bir faaliyet olduğunu görüyoruz. Sodes ve birkaç STK’nın projesi ile güzel hedefler ve faaliyetler belirlenmiş. Bu proje ile; maddi durumu iyi olmayan, ailesi dağılmış olan çocukların kötü bir çevreye alışmaması hedeflenmiş. Zaten kötü halde olan çocuklar daha da dibe batmasın istenmiş yani. Bu vesile ile de Tepehan kamp alanına vardığımızda, oraya çocuklar getirilecek ve bizlerin bisikletlerini kullanacak. Bu sayede de bisiklete olan ilgileri çekilmiş olacaktı çocukların. Bu proje kapsamında da kitap dağıtıldı bizlere ve bunun gibi projelerin meyvelerinden yorumlar yazıyor bu kitapta. Hadi bakalım sıra geldi aletleri şarj etmeye ama yer bulabilirsen tabiî ki L Oldukça fazla şarj aleti olduğundan, yer kalmamış prizde. Neyse ki Talha’nın 3’lü prizleri sayesinde bana da bir yer açılıyor. Ama bir türlü şarjı dolmuyor telefonun. En son uyumam gerektiğini anlayınca yarım şarjlı şekilde alıyorum telefonu yanıma.
    A evet bir de şöyle bir sorun oldu: Çadırımın kapısının olduğu yere, hiç boşluk kalmayacak şekilde bir çadır yerleştirmiş zeki bi kadın. Ben de havuza gitmeden o çadırın kazıklarını çıkardım ve olduğu yerde sağa doğru kaydırdım. Çadırımı topladım ve sadece tulumda yatacağımdan, bisikleti yatırdım yere ve üstünce koydum tulumumu. Neyse efenim akşam yemeği için geldiğimde batlım ki bisikletim yer ve şekil değiştirmiş. Sesli bir biçimde sövmemi esirgemedim. “Ulen mal kadın, çadır kurmayı biliyosun da kapımın olduğunu görüp de niye dibime kuruyosun !!!” Akşam akşam sinir etti beni geri zekalı yaaa… 























No comments: