Mucur’a varmadan biraz
tehlikeli kullanıyor grup üyeleri. Şehir içi gibi kullanıyorlar ama haberleri
pek yok; şehir içi süründürür, şehir dışı öldürür. Topluluk başkanını ve yardımcısı
Eray’ı uyarıyorum bu konuda. Mucur’da benzin istasyonunda duruyoruz gruba
gerekli açıklama yapılıyor. Ersin de beni tur tecrübemden dolayı grup lideri
yapıyor ve geçiyorum başa. Talha da artçılığı iyi yaptığı için geriden geriden
geliyor yavaşça J (Ulen
Talha sen de az uyanık değilsin haa J)
Talha'nın her turda yaptığı destekler anlatmakla bitmez. Şekil-A :)
2 saatlik yoldan sonra
“Nevşehir il sınırını” tabelasını gören herkes çok seviniyor ama bilmezler ki
bu tabelalar teee nerelere konulur J
Bu
tabeladan yaklaşık 1 saat sonra da Hacıbektaş ilçesine ulaşıyoruz. Şehrin içine
girmek yerine çevresinden dolanmayı tercih ediyoruz çünkü hedef Nevşehir ve önümüzde ki yolu bilmiyoruz. Turun
başından beri ben önde ilerlerken Özlem basıp basıp yanıma geliyor ve ben de en
sonunda söylemek zorunda kalıyorum. “Umarım tur sonuna kadar böyle basacak
gücün kalır, çünkü daha ne kadar, nasıl yolar var önümüzde bilmiyorum” diyorum.
O da ben iyiyim diyor J
Hacıbektaş çıkışına doğru Ersin baya arkada kalıyor. Ben de arada ki bağlantıyı
koparmamak için kendimi geri çekip, belli bir mesafeden grubu izliyorum. Neyse
ki biraz ileride duruyoruz ve dinleniyoruz. 20 dk. mola desem de 30 dk.’yı
geçen mola yapıyoruz.
Evet bu molada
dikkatimi çeken şeyi buraya yazmak istiyorum. Eğer yanınızda 1 lokma yiyecek
dahi olsa bu gruba paylaştırılır. Bu, tur kuralı falan değildir, bu görgü
kuralıdır. Talha ve beni bırakın, Ersin’e bile gördüğüm kadarıyla teklif
edilmedi. Kimse kusura bakmasın ama bu benim nazarımda “ayıp”tır. O dinlenmede
herhangi bir lokma teklifinin yapılmamasına şaşırıyorum ve kendi yanımızda
getirdiğimizi yine grubun geri kalanına teklif ediyorum. Tatlıdan bayıldığım
için fazla yiyemiyorum zaten. Hacıbektaş’tan ayrılmadan gruba öneride
bulunuyorum:
- Bakın buraya kadar geldiğimiz yolu gördünüz.
Buradan sonra 45 km. falan daha yolumuz var. Ve kendinizi ölçüp tartın. Burası
bir ilçe, buradan dönme şansınız olabilir ama arada ki yoldan bir araca binme
şansınız olmayabilir. İyi düşünün ve ona göre hareket edin.”
Baktım ki
grup üyeleri kararlı başladı pedallar dönmeye ama daha ilk yokuşta bisikletten
inilip yürüme başlandı. Tekrar uyarımı yineledim ama yok yola devam edecekler.
Yaklaşık 1 saat
pedalladıktan sonra da ciddi bir iniş bizleri bekliyordu ve max. hızımı da
burada yaptım J 62.30 km. İnerken de Nevşehir
Havaalanının burada, Gülşehir’de, olduğunu görüyorum.
Yokuş bitiminde de Gülşehir
tabelası bizi karşılıyor. Tamam o zaman buradan itibaren 20 km. yolumuz kalmış J Yaaa sen öyle san. 30 dk.’lık pedallamadan sonra bir benzinlikte
duruyoruz. Ekip çeşme başında dinlenirken, ben ve Ersin de çalışan abiden bilgi
alıyoruz. Meğerse benzinliğin arkası da Gülşehir’miş :-S Uzunlamasına ve
oldukça büyük alana sahip bir bu Gülşehir. Biraz U çizmiş olduk bu anayolda
maalesef. Durumu açıklıyoruz ekibe. Nevşehir’e varıp, Ürgüp’e gidip tekrar geri
gelmeyi öneriyorum Talha’ya. Biraz zorla da olsa kabul ediyor fikrimi J (Aslansın be Talha)
Dışarıdan çok güzel gözüken Gülşehir'in yolları maalesef çok berbat, bozuk yollar. Bizi de bisikletlerimizi de mahvediyor.
Gülşehir'in girişinde böyle güzel bir anıt görünce hemen "Kapak Fotoğrafı"na uygun bir resim çekiniyoruz :)
Yollar git git bitmiyor
arkadaş. Yokuş üstüne yokuş, yokuş üstüne yokuş L Büşra en son isyanlarda. “1 yokuş daha görürsem bırakırım bisikleti,
sürmem” diyor. Virajı dönüyoruz ve ben “o ovvvv” diyorum. Anlayacağınız üzere
bir yokuş daha. Ve Büşra bisikletten inip yere atıyor bisikleti. Tur dediğin
öyle basit bir şey değildir. Psikoloji çökerse, isterse ciddi görünen bir
tehlike olsun, o ayaklar çalışıp da pedal çevrilmez. Olduğun yerde kala
kalırsın. Hemen Eray devreye girip teselli ediyor Büşra’yı. Benden haber
beklemelerini söylüyorum ve hemen önümde ki ekibi, Ersin’i, arayıp durmalarını
söylüyorum. Ben önde ki yokuşu hızlı bir şekilde alıp, virajları dönüyorum ve
Nevşehir’i görünce durup haber veriyorum Eray’a. O arada zaten hareket etmişler
Büşra ve Eray. Ben Eray’a Nevşehir’i gördüğümü söylüyorum ama Eray bunu
“Nevşehir’e 1 km. var” olarak iletmiş J Tabi ben bunu grup yanıma gelince öğrendim. Bir süre burada
dinleniyoruz ama grubun ve özellikle de Büşra’nın pestili çıkmış durumda.
Bu parkı ve bayrakları görünce gruptan biraz kopuyorum ama olsun, değer. Milletin görmeyip, benim gördüğüm her şey fotoğrafını çekmeye değerdir ;)
Bunlar da yol boyu gördüğüm ama anlam veremediğim ekili cisimler :) Sonradan Özlem'e soruyorum ve o çevreye has yetişen değişik bir üzüm çeşidi olduğunu anlıyorum.
Biraz moladan sonra hadi devam
edelim diyip yola koyuluyoruz ama görünen şehre bir türlü varamıyoruz. İleride
bir tabela görünüyor. “Eyvah !” diyorum, “Bu tabelayı Büşra görmesin, biter,
burada kalır” diyorum. Hemen basıp, bisikletten iniyorum ve elimle tabelada
yazan “ Nevşehir 10” yazısında ki “0” ı kapatıyorum J Talha bu pozisyonumu kaçırmıyor tabi ki J Neyse ki çok önemsemiyor bu tabelayı Büşra. Gidiyoruz gidiyoruz yok abi
bitmiyo yol yaa L Ekip,
bir ağaç gölgesine yamuluyor. Bu sefer Talha’nın da kalkmaya niyeti yok. Açlık
ve varma merakıyla Ersin ve ben koyuluyoruz yola, ekibi Talha’ya emanet
bırakıyorum. Yaklaşık 15 dk. sonra Nevşehir’e varıyoruz ama Ersin’in sol dizi
iyi durumda değil. Çevirmesini etkiliyor ağrısı.
Biz şehrin içine dalıyoruz ve
Forum Awm bizi karşılıyor. Yemekler de iyidir, çeşit de çoktur, fiyatlar da
standarttır deyip buraya girelim diyoruz. Girişte ki güvenlik görevlisi bayanla
biraz muhabbet ediyoruz ve gidilebilecek yerleri öğreniyoruz. Bisikletleri
kapalı otoparka bırakmamız gerektiğini söylüyor. Kapalı otoparkın girişinde
eşek gibi geniş mazgalı görünce freni sıkıyorum. Spd yi açmaya çalışıyorum
fakat açılmıyor. Düşeceğimi anlayınca elimle koruyum vücudumu diyorum ama o
yükseklikten düşünce avuç içimi sertçe beton zemine vurmuş oluyorum. Elim iyi
ağrıyor. Bisiklette sorun yok çünkü ön taraf bana yüklenmiş oluyor, arka
tarafsa heybelere yüklenmiş oluyor. Yürüyerek içeri giriyorum. İçeride müthiş
bir İskender bizi bekliyor. Adresimiz “TNR İSKENDER” 2 İskender sipariş
ediyoruz, yanına da 2 tane içecek. 2 İskenderden önce bir tabakta tereyağı, bir
tabakta da çörekotlu Tulum peyniri ve sıcacık, dilimlenmiş pide geliyor
önümüze. Tabi sabahtan beri aç olunca bunları tüketiyoruz.
Arkasından gelen İskenderleri
de mideye indirdikten sonra kalkıyoruz ve terastan bizimkileri görmeye
çalışıyoruz ama yoklar. O arada otoparka
girmişler bile.
Grubun geç kalma
sebeb-i hikmetini de söyleyeyim hemen J Yol üstünde bir outlet mağaza varmış, oraya girip
dinlenmişler. Mahvolan Büşra, burada bulduğu kanepede 1 saat uyumuş J Onlar da
İskender yemeğe karar veriyorlar. Bu arada ağrıyan bileğime bi poşette buz
veren Popeye’s a teşekkür ederim.
Pazar
sabahı Kırşehir’e minibüsle dönecek olanların minibüslerini halletmek için
dolaşıyoruz ama fiyatlar pahalı geliyor gruba. O işler halledilirken ben de
yine bi Bim buluyorum akşam çadır kurunca yemek için konserve ve mısır
alıyorum. Çıkışta 2 kişi ile biraz sohbet ettikten sonra ekibin yanına
gidiyorum. Kyk yurdu için tarif alıyoruz ama 1 ışık fazla geçiyoruz. Aslında
kader işte 1 ışık fazla geçmemiz. Burada kılık kıyafeti ve altında ki demir
attan profesyonel bir bisikletçi olduğu anlaşılan Furkan’la karşılaşıp
tanışıyoruz, Furkan Ateş. Furkan, göründüğü gibi yaşıtımız değil, henüz lise
öğrencisi J
O da tam yerini
bilmiyor yurdun ama oraya buraya girip soruyor bize yardım etmek için. Yurdu
bulana kadar döndük dolaştık ama bulduk sonunda J Ama burası da sırf erkek yurdu çıkıyor. Kız yurdu
da şehrin öbür ucundaymış. 5 gidiş, 5 dönüş toplam 10 km. fazladan yol
pedallanacak L
Çadır kuralım bu çevreye diyoruz ama ne yurt görevlisi ne de Furkan buna
şiddetle karşı çıkıyor ve önermiyorlar. Bunun nedenini ise sonra öğreniyoruz.
İran, Irak ve Suriye’den rejim nedeniyle kaçıp, dini Hristiyan olanları yada
dinini Hristiyan olarak değiştirenleri bizim yardım sever ! devletimiz bu
bölgeye yerleştirmiş. ABD ve UNICEF de desteğini esirgemiyor tabi ki.
Devletimiz de sağ olsun ne kira ne de vergi alıyor bu insanlardan. Gül gibi
yaşayıp gidiyorlar ama etrafa da pek huzur vermiyorlarmış. Furkan’a Kayseri’ye
gideceğimi söyleyince yolu, yokuşları ve çevresini anlatıyor. ( Geceleri köpeklerin
olduğu, Ürgüp’ten sonra 10 km. çıkış, 10 km. iniş, sonra düz yol ve Kayseri’ye
kadar çıkışın olduğunu söyledi) Gözüm yeterince korkuyor. Neyse diyoruz ve
kızları diğer yurda götürmeye karar veriyoruz. Bu sefer Furkan yolu biliyor ama
biz önden gidiyoruz. Ama denildiği gibi fazladan 10 km. değil, 18 km. yol
yapmış oluyoruz L
Geri
dönüp de yurda yerleşiyoruz ve beni sıcacık bir banyo paklıyor. Kendimi haşlaya
haşlaya yıkanıyorum. Sonra da bileğimi ve elimi bandajla sarıyorum. Yemek
vaktiiiii J Buranın
yemekhanesinde ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz: Tartılarak yemek veriliyor J Öğrenciler, porsiyona az koyuluyor diye şikayet edince, yurt müdürü de
böyle bir sistem getirmiş buraya. Ama turu anlatınca, çalışan teyze sağ olsun
fazladan koyuyor yemeklerimizi. Burasının fiyatları Kırşehir yurdundan daha
makul. Bisikletlerimizi de kapalı yere, çamaşırhaneye koyuyoruz. Küçük bir yurt
olmasına rağmen wireless bedava J Talha ile aynı yatağa kıvrılıp yatıyoruz, yine ayrı yerlerde kalmamak
için. (Bu nasıl bi sevgidir anlamadım. Her turda “Bi daha benimle tura
çıkmayacağını” söylüyo fakat hep benimle çıkıyo, bi de aynı yatağa kıvrılıp
yatıyo J) Bu oda
da 10 kişilik fakat geniş bir oda. 1 kişi zaten her zaman eksik olduğu için
dolap boşta. Bu da ne demek ? Bizim eşyalar yere değmeyecek demek J O akşam Talha’yı Kayseri’ye gitme konusunda kandırıyorum J O aynı akşam yola çıkıp Kırıkkale’ye dönme fikrindeydi ama hazır
gelmişken 1 şehir daha görelim deyince benimle gelmeye karar verdi.
Sabah: 04:30’da
kalkıp çıkalım diyoruz ama saat: 04:30’ da yeniden uyuyoruz. Nasılsa Kayseri’ye
büyük ihtimal varamicaz, hiç değilse uykumuzu alalım diyoruz. Bu arada gruptan
3 kişi de; Eray, Mustafa ve Recep saat: 04:30’da kalkıp bisikletle Kırşehir’e
doğru yola çıktılar. Saat: 08:20 gibi rahat rahat hareket ediyoruz ve önce
Ersin’den ayrılıyoruz, sonra da yurdu Osman’a tarif edip, Osman’dan
ayrılıyoruz. Yaklaşık 40 dk. sonra da Uçhisar tabelasını görüyoruz.
Bu arada burası da kaldığımız erkek yurdunun arka tepesi. Kentsel Dönüşüm adı ile yıkımlar olmuş. Gördüğünüz gibi küçük bir alanda 5 cami olması dikkatimi çekiyor ve bunun için bu kareyi çekiyorum.
Yaklaşık 40 dk. sonra da
Uçhisar tabelasını görüyoruz. Dün ki güvenlik görevlisi bayan da buradan
bahsetmişti diye hatırlıyorum ve önümüzde ki yokuşa başlamadan giriyoruz
buraya. Girip merkez denilebilecek yerden sağa doğru bir U dönüşü yapıyoruz ve
Güvercin Vadisi’ni görüyoruz. Daha da ileriye bakıp Talha’ya
sesleniyorum. Muhteşem görüntüsü ile Erciyes Dağı. Hemi de kar bile var üstünde
J
Orada ki bir esnafa
Kapadokya’yı soruyorum. Kapadokya’yı ben hep ayrı bir yer olarak bilirdim.
Meğerse bölgenin genel adıymış. Uçhisar’dan çıkınca bakıyoruz ki yokuşu by-pass
etmişiz. İşte buna sevinilir J
Sonrasında baya baya yokuş indik, Ürgüp’e gelmeden insancık grubunu tepeye
çıkmış görünce hadi biz de çıkalım diyoruz J Yakın mesafeden Peri bacaları gözüküyor buradan.
Burada da birkaç kare
çekildikten sonra bir turist, Talha ve benim beraber fotoğrafımızı çekmeyi
teklif ediyor. Makineyi verip teşekkür ediyorum J
Yokuş aşağı inişimiz Ürgüp’ün
sonun dek devam etti J Talha
bir yandan telefonundan navigasyona bakıyor ve tarif ediyor, bir yandan da
benim cipsimi alıp-verip kendi çantasına koyuyor J Her tura lazım bi insan bu Talha yaa J Sağlam yokuşlar başlamadan önce 2 tane cismin karşı şeritten bize doğru
hızla geldiğini görünce anlıyorum ki bunlar motor J En öndekine selam veriyorum ama o hızla elini kaldırma imkanı yok,
diğeri de kornasını çalıp karşılık veriyor. Birkaç dk. arayla yaklaşık 12-13
motor gördük ve hepsiyle selamlaştık J Erciyes Dağı’na yaklaştıkça güzelliği mest ediyor beni J
Son bir köy yada ilçeyle
karşılaşıyoruz: Garipçe. Sonrasında ki tabela beni sevindiriyor (3 km. ve %5
iniş) J inerken
Kayseri görünüyor ve bu mutluluk tarif edilemez. Akşam bile varılamayacağını
düşündüğümüz Kayseri’yi saat: 13:50’de gördük.
Bu arada yokuş yukarı çıkarken de pratik bir yol bulduk. Bu zeminden çok daha rahat ve güvenli çıkış yapılabiliyor haberiniz olsun :)
Ve Kayseri öncesinde ki son yerleşim yeri olan Garipçe ilçesi.
İniş bitiminde ki
Niğde-Kayseri yol ayrımının ön tarafı genişçe bir ova, Erciyes Dağı’na kadar ve
solda Kayseri’ye kadar. Direk ovadan geçirmiş olsalardı max. 7-8 km. sonra
Kayseri’ye varacaktık fakat yol, çevreden dolandırıldığı için 25 km. sonra
Kayseri’ye varabiliyoruz L
Anayolda olan bu çirkin yapı bir fabrika ve acilen kaldırılması gerekiyor. Çünkü hem kötü bir görüntü hem de kötü bir gaz salgılıyor ve çevreyi kirletiyor.
Bu arada da Talha km saatinin resmini çekmeye çalışıyor. Sanırım 234.56 km'yi çekmeye çalışıyordu :)
Şehre girerken de gözümü
ayıramıyorum bu Erciyes’ten. Ama dağın eteklerinde ki yüksek katlı çirkin
yapılar bu güzelliğe darbe vuruyor maalesef.
Otogarı bulmadan önce
yine Bim görüp zorla Talha’yı yoldan çevirip uğruyoruz. (Bu arada yanlış
anlaşılmasın, Bim bana sponsorluk yapmıyo J Her yerde karşıma çıkınca, ben de her yerde
bişeyler alıyorum) 5 dk. sonrasında da otogardayız. Firmalara soruyoruz. Süha,
2 bisiklete toplam 15 TL alınacağını söylüyor. Metro ve İnci ise bagaj parası
alınacağını ancak belli olmadığını söylüyorlar. Tekrar Süha’ya dönüyoruz ve her
ne hikmetse bagaj parası artıyor ve 20 TL alınıyor. Tabi ki bu arada analarının
kulakları uzun uzun çınlıyor, orası kesin.
Kalkışa
yaklaşık 1 saat var ve şehre gidip gezmeye vaktimiz yok. Biz de otogarda
takılıyoruz. Kayseri’ye gelmişiz Pastırma yemeden gidersen adamı döverler J Otogarda ki bi pastırmacıya girip alıyorum az bişey ve poğaça da alıp
arasına koyuyorum. Talha yeme taraftarı değil, ben tek başıma yiyorum. Sonra
tekrar, biraz daha fazlasını alıp paket yaptırıyorum. (Yurda dönünce yemek
nasip oldu) Otobüs Kırşehir’den sonra bir yerde durunca yüzümde ki yanık
yerleri görmek için Talha’ya fotoğrafımı çektiriyorum ve 4 günlük tur sonucunda
ki tipim ortaya çıkıyor J Ben
Kırıkkale’de iniyorum ve Talha Ankara’ya devam ediyor otobüsle. Ve bu turda
burada sona eriyor J
Not: Ağrıyan elimi 1
gün sonra hastaneye Dr.’a gösterdim ve bileğimin çatlak olduğu ortaya çıktı. 10
günlük bir atele alındı. 1 gün erken gidip çıkarttırdım ve çıkmadan 1 gün önce
de atelli halde bisikletimi sürdüm. Dayanamadım napiyim J
No comments:
Post a Comment