Saturday, July 20, 2013

Malatya Bisiklet Festivali ve Nemrut Dağı'na Tırmanış 2. Gün

  Sabah vakti olunca millet uyandı fakat ben kalkamıyorum bir türlü, kalkmak istemiyorum daha doğrusu. Millet kahvaltısını bitirmek üzereyken ben gittim kahvaltıya ve azcık kahvaltı ettim. Arkasından eşyalarımızı yükledik minibüse ve işte Nemrut Dağı’na çıkmaya hazırız J Üniversitenin önünde hatıra fotoğrafı çekiliyor ve konvoy yola başlıyor. Talha ve ben yan yanayız fakat geri kalan ekip kayıp, ortada yok. Ben de Talha ile beraber arkadan gidiyoruz. Bakıyorum bir süre sonra Talha basıp gidiyor, kayboluyor gözden. Ben de ileride Abdurrahman abiyle karşılaşıyorum.
 



Gittiğimiz yerin düz olduğu düşünülürse, eğimi siz tahmin edin işte...








  
    Bir süre de onunla yoluma devam ediyorum ama o da beni geride bırakıyor. Basan basana anasını satıyım yahu J Basan bassın önden, daha 1900 m. rakıma çıkılacak. Ana yoldan sapıp ilerlerken sağlı sollu olan kaysı ağaçları bizleri cezp etmeye yetiyor. Dayanamayıp duruyoruz ve ben 5 tane alıp birini atıyorum ağzıma. Markette satılan kayısılar turuncu gibi bir renk olmalı ki tatlı olsun, ama burada işler değişiyor. Burada yeşil de olsa içi bal gibi J Daha turun başlangıcında öyle rampalar çıkıyor ki karşımıza “Allahım, daha nasıl yokuşlar var önümüzde ?” dedirtiyor. Zaten dün akşam da söylenmişti %7 ile %18 arasında olacak rampalar denmişti. Bi an “Neee , %18 mi ? :-S” deyip düşündük uzun uzun J Yalan yaa fazla da düşünmedik aslında J
     Daha Kuppe Dağı’na (yani 1900 m. rakıma) 10 km. kadar kalmışken başım öyle bir ağrıyor ki mahvediyor beni. Arkamdan gelen görevli araç “Bir problem var mı ?” diye sorunca durumu söylüyorum. O da “İstersen görevleri değişelim, sen bu araca bin, ben bisiklete biniyim” cevabını alıyorum J Tur boyunca bizleri yolda bırakmayan görevli araçlara da  buradan bol bol teşekkür etmek istiyorum. Ama en azından bu araçlarda bir ağrı kesici bulundurulabilirdi L







  Kuppe Dağı’na vardığımız zaman da hemen bir çay ocağı kurulmuştu çeşme başına. Önce ki turlarımdan da biliyorum ki çay, yorgunluğa çok ama çok iyi gelir J Hemen bir bardak çay alıp, 5 şeker atıyorum içine ki düşen kan şekerim de yükselsin. Kalabalığın dışına, yolun kenarına, karşıma da Karakaya Barajı’nı alıp oturuyorum. Orada ki çayın lezzeti de bir farklıydı hani J


   Çok fazla oturmadan bizim Balık da geliyor. O da sanırım 1 bardak çay içiyor ve beraber devam ediyoruz yola. Burada bizi ilk 2 km.si bozuk yol, sonra ki 12 km. si ise iniş bekliyor. Tamam geldik sonunda Tepehan’a diyoruz ve basabildiğim kadar basıyorum. Max. hız zaten burada kırılıyor: 74.82 km.  Ama gördüğüm yerleşim yerine vardığımda görüyorum ki meğerse burası Tepehan değil, Pazarcık’mış L









    Pazarcık ilçesini bitirdiğimizde Şiro Çayı’nda ki köprüden geçiyoruz. Arkamızdan gelenler ve önümüzde yol alanlar burada ki çaya girmişler ama biz kimseyi görmediğimiz için durmuyoruz ve maalesef önümüzde kol gibi uzanan rampaya başlıyoruz tırmanmaya.





  Ufak bir çeşme başı molasından sonra pedallamaya devam, yoksa hiç pedallara basmak içimizden gelmeyecek. Yorulduğum yerde çapraz yaparak çıktım yokuşları.
     Heh tamam, Tepehan Mesire Yeri’ni gördüğümüze göre Tepehan’a da vardık demektir diye düşünüyorum ama pedalladıkça yanıldığımı anlıyorum maalesef L



Buradan da en az bi yarım saat sürüyor Tepehan’a varmam.


  Vardığımda bakıyorum millet kurmuş çadırını. Abdurrahman abi ve Talha orada. Bursa ekibi orada. Zaten Bursa ekibi ilk 3 olarak girmiş buraya, Talha da ilk 10 arasındaymış. Ben de ilk 30 arasına girmeyi beceriyorum. Belediye Başkanı ve Proje koordinatörü Hasret Hanım yardımcı oluyorlar her sorunda. Duş işini de fazla kalabalık olmadan halledelim diyoruz Abdurrahman abiyle. Hemen onu hallettikten sonra vücut iyicene rahatlıyor. Sorana duşun yerini söylüyoruz tabi ki. Lahmacum getirtmişler öğlen yemeği olarak. Hemen 1 tane lahmacun ve ayranla doyuruyorum midemi. Lahmacunla ilgili Can’ın da güzel bi anısını dinledim Ankara’ya döndüğümde. Can Tepehan’a varmadan yanına görevli araç yanaşır ve şu konuşma geçer:
  - Lahmacun ister misin ?
  + İsterim abi (Can dalga geçildiğini sanır)
  - Acılı mı olsun, acısız mı ?
  + Bu yolda yeterince acı çektik abi, benim ki acısız olsun
J
Bir süre sonra araç tekrar yanına gelir ve lahmacunu teslim eder. Can çok şaşırır haliyle. Dağın başında lahmacun
J
    Biz durdukça millet gelmeye devam ediyordu. En son gelenler sanırım 16:00-17:00’ yi buldu. Bu süre zarfında ben de Tepehan Belediyesi’nin çaycısıyla muhabbeti kurdum. Kampüste telefonumun bir türlü şarj olmamasının nedenini de ondan öğreniyorum. Şarj aleti orijinal olmadığı içinmiş meğerse. Hemen kendi şarj aletini veriyor ve onunla hallediyorum şarj işimi. Bu arada çaycı olan arkadaşın da girişimciliğini takdir etmeden geçemem J Gün içerisinde; çikolatalar, gofretler, sodalar koli koli motosikletiyle taşınıyor çay ocağına. Hatta 1 gün sonra akşam vaktinde bira bile getiriyor bu arkadaş. Akşam olmuşken bir de davul zurna geliyor kamp alanına ve başlıyorlar oyun havalarına, Malatya yöresinin müziklerine J Ama bunlara rağmen bir süre sonra uyuyorum. (Ne de olsa yurtta kalıyorum J)
    Nemrut’a çıkış için geceden çıkalım Talha, ben ve birkaç kişi diye öneride bulunuyorum Mustafa (Ekici) hocaya. O da serbest bırakıyor bizi bu konuda ancak genel plan, program  biraz değişiyor. Nemrut Dağı milli parkı’nda sıcaktan, güneşten korunacak yer olmadığı için ve proje kapsamında ki çocuklar öğleden önce geleceği için 13:00’te hareket etmek gibi saçma bir program yapılıyor. O sıcakta, o vakitte Nemrut’a çıkmak kadar saçma bir düşünce olamazdı. Şu yapılabilirdi; sabah erken saatte yola çıkılıp, Milli park girişinde bir tente ile kapalı alan yaratılabilirdi. Ve millet de bu sıcakta o yolu göğüslemezdi. 





No comments: