Gittiğimiz yerin düz olduğu düşünülürse, eğimi siz tahmin edin işte...
Daha Kuppe Dağı’na (yani 1900 m. rakıma)
10 km. kadar kalmışken başım öyle bir ağrıyor ki mahvediyor beni. Arkamdan
gelen görevli araç “Bir problem var mı ?” diye sorunca durumu söylüyorum. O da
“İstersen görevleri değişelim, sen bu araca bin, ben bisiklete biniyim”
cevabını alıyorum J
Tur boyunca bizleri yolda bırakmayan görevli araçlara da buradan bol bol teşekkür etmek istiyorum. Ama
en azından bu araçlarda bir ağrı kesici bulundurulabilirdi L
Kuppe Dağı’na vardığımız zaman
da hemen bir çay ocağı kurulmuştu çeşme başına. Önce ki turlarımdan da
biliyorum ki çay, yorgunluğa çok ama çok iyi gelir J Hemen bir bardak çay alıp, 5 şeker atıyorum içine ki düşen kan şekerim
de yükselsin. Kalabalığın dışına, yolun kenarına, karşıma da Karakaya Barajı’nı
alıp oturuyorum. Orada ki çayın lezzeti de bir farklıydı hani J
Çok fazla oturmadan bizim
Balık da geliyor. O da sanırım 1 bardak çay içiyor ve beraber devam ediyoruz
yola. Burada bizi ilk 2 km.si bozuk yol, sonra ki 12 km. si ise iniş bekliyor.
Tamam geldik sonunda Tepehan’a diyoruz ve basabildiğim kadar basıyorum. Max.
hız zaten burada kırılıyor: 74.82 km.
Ama gördüğüm yerleşim yerine vardığımda görüyorum ki meğerse burası
Tepehan değil, Pazarcık’mış L
Pazarcık
ilçesini bitirdiğimizde Şiro Çayı’nda ki köprüden geçiyoruz. Arkamızdan gelenler
ve önümüzde yol alanlar burada ki çaya girmişler ama biz kimseyi görmediğimiz
için durmuyoruz ve maalesef önümüzde kol gibi uzanan rampaya başlıyoruz
tırmanmaya.
Ufak bir çeşme başı
molasından sonra pedallamaya devam, yoksa hiç pedallara basmak içimizden
gelmeyecek. Yorulduğum yerde çapraz yaparak çıktım yokuşları.
Heh
tamam, Tepehan Mesire Yeri’ni gördüğümüze göre Tepehan’a da vardık demektir
diye düşünüyorum ama pedalladıkça yanıldığımı anlıyorum maalesef L
Buradan da en az bi yarım saat
sürüyor Tepehan’a varmam.
Vardığımda bakıyorum
millet kurmuş çadırını. Abdurrahman abi ve Talha orada. Bursa ekibi orada.
Zaten Bursa ekibi ilk 3 olarak girmiş buraya, Talha da ilk 10 arasındaymış. Ben
de ilk 30 arasına girmeyi beceriyorum. Belediye Başkanı ve Proje koordinatörü
Hasret Hanım yardımcı oluyorlar her sorunda. Duş işini de fazla kalabalık
olmadan halledelim diyoruz Abdurrahman abiyle. Hemen onu hallettikten sonra
vücut iyicene rahatlıyor. Sorana duşun yerini söylüyoruz tabi ki. Lahmacum
getirtmişler öğlen yemeği olarak. Hemen 1 tane lahmacun ve ayranla doyuruyorum
midemi. Lahmacunla ilgili Can’ın da güzel bi anısını dinledim Ankara’ya
döndüğümde. Can Tepehan’a varmadan yanına görevli araç yanaşır ve şu konuşma
geçer:
- Lahmacun ister misin ?
+ İsterim abi (Can dalga geçildiğini sanır)
- Acılı mı olsun, acısız mı ?
+ Bu yolda yeterince acı çektik abi, benim ki acısız olsun J
Bir süre sonra araç tekrar yanına gelir ve lahmacunu teslim eder. Can çok şaşırır haliyle. Dağın başında lahmacun J
+ İsterim abi (Can dalga geçildiğini sanır)
- Acılı mı olsun, acısız mı ?
+ Bu yolda yeterince acı çektik abi, benim ki acısız olsun J
Bir süre sonra araç tekrar yanına gelir ve lahmacunu teslim eder. Can çok şaşırır haliyle. Dağın başında lahmacun J
Biz durdukça millet gelmeye devam ediyordu.
En son gelenler sanırım 16:00-17:00’ yi buldu. Bu süre zarfında ben de Tepehan
Belediyesi’nin çaycısıyla muhabbeti kurdum. Kampüste telefonumun bir türlü şarj
olmamasının nedenini de ondan öğreniyorum. Şarj aleti orijinal olmadığı içinmiş
meğerse. Hemen kendi şarj aletini veriyor ve onunla hallediyorum şarj işimi. Bu
arada çaycı olan arkadaşın da girişimciliğini takdir etmeden geçemem J Gün içerisinde; çikolatalar, gofretler, sodalar
koli koli motosikletiyle taşınıyor çay ocağına. Hatta 1 gün sonra akşam
vaktinde bira bile getiriyor bu arkadaş. Akşam olmuşken bir de davul zurna
geliyor kamp alanına ve başlıyorlar oyun havalarına, Malatya yöresinin
müziklerine J
Ama bunlara rağmen bir süre sonra uyuyorum. (Ne de olsa yurtta kalıyorum J)
Nemrut’a
çıkış için geceden çıkalım Talha, ben ve birkaç kişi diye öneride bulunuyorum
Mustafa (Ekici) hocaya. O da serbest bırakıyor bizi bu konuda ancak genel plan,
program biraz değişiyor. Nemrut Dağı
milli parkı’nda sıcaktan, güneşten korunacak yer olmadığı için ve proje
kapsamında ki çocuklar öğleden önce geleceği için 13:00’te hareket etmek gibi
saçma bir program yapılıyor. O sıcakta, o vakitte Nemrut’a çıkmak kadar saçma
bir düşünce olamazdı. Şu yapılabilirdi; sabah erken saatte yola çıkılıp, Milli
park girişinde bir tente ile kapalı alan yaratılabilirdi. Ve millet de bu
sıcakta o yolu göğüslemezdi.
No comments:
Post a Comment