Ne zamandır istediğim bir şeydi Yamaç Paraşütü. Daha önceden de
Ankara’dan başvurumu yapmıştım. Ancak başvuru sonucum olumsuzdu, olmamıştı.
2014 yılının başında da Kırıkkale
merkezinden başvurumu yapmıştım, yavaş listeler açıklanıyordu ancak bu
listelerden de olumlu sonuç alamıyordum. Zamanında, rahmetli olan kuzenim
(Canan Babayiğit) de THK (Türk Hava
Kurumu) ‘nın Planör Kursu’na gitmişti. Daha sonra da tekrar Üniversite sınavına
girip Anadolu Üniversitesi Pilotaj bölümünü kazanmıştı. Burayı da başarıyla
bitirmişti. Ölüm onu havada değil, karada yakalamıştı.
Neyse efenim, Kırıkkale Üniversitesi’nden
arkadaşım Salihcan Aydın bir gün bana haber verdi ve internete bakmam gerektiğini
söyledi. İnternette okuduğum habere göre; “Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde Yamaç
Paraşütü Kursu açılacakmış”. Hemen 1 gün sonrasında Muhammet Talha Alper ve ben
Kırıkkale merkezindeki THK şubesine gittik ancak şube kapalıydı. Kapıdaki
numarayı aradık, önce şube başkanı Selahattin Kavlak Bey ile daha sonra da Adem
Urten Bey ile görüştük. Düşündük taşındık, dedik zaten turcuyuz, ve Bisikletle
Keskin’e gitmeye karar verdik. Günlerden Perşembe, tarih de 29 Mayıs 2014 idi.
Benim finallerim devam ediyordu. O gün de sınavım yoktu. (Yani yokmuş sanıyordum
ancak alttan kalan dersimin finali varmış ve kaçırmış oldum J Çok şükür Bütünlemede hallettim ) Kırıkkale-
Keskin arasını bilen bilir, sağlam yokuşları olan bir yoldur J Yolları geçtik, yokuşları aştık ve Keskin
THK Şubesi’ne ulaştık. Yamaç Paraşütünü çok istediğimizi, daha önce başvuru
yaptığımı ancak kabul olmadığını, eğer bu imkanı kaçırırsam bir daha böyle bir
imkan olmayacağından bahsettim. Çünkü biliyordum ki belli bir puanlama sistemi
vardı ve her yıl yüzlerce, belki de binlerce kişi başvuru yapıyordu. Bunların
arasından çıkması çok zordu. O anda kaydımızı yaptırdık (sanırım sevildik ve
istekli oluşumuz anlaşıldı J ). Ha bu arada
Talha’nın da kayıt olmaya niyeti yokmuş, bunu daha sonra söyledi bana J Adem abi bizlerin isimlerini sordu, o da o
an söylemiş bulundu ve kayıt olundu. Yani en başından Yamaç Paraşütü yapma gibi
bi niyeti yoktu kendisinin. Geriye kaldı eve haber vermek J İşin en sıkıntılı kısmı buydu ancak her
zaman çıktığım Bisiklet Turlarından da alışıktı annem. Bu sefer durum biraz
farklıydı. Turum yollarda değil, havada geçecekti J , Hemen gerekli olan belgelerin listesini
aldık. Listede şunlar vardı; Kimlik fotokopisi, Sağlık raporu, İyi hal kağıdı
(Temyiz Kağıdı), Taahhütname ve Muvafakatname (-18 yaş için), Kan Grubu kartı,
Öğrenim belgesi, Sigorta Poliçesi, Fotoğraf. Fotoğraflardan en az 2 tanesi pul
fotoğraf olursa iyi olur, Yamaç Paraşütü Lisans Belgesi’nde daha güzel duruyor.
Sigorta Poliçesi için 75 TL, Sağlık Raporu için de 50 TL gerekliymiş. Daha
önceden konuşulmuş olan bir hastaneye gittik Kızılay’da ancak bize söylenen
ücretten fazla ücret çıkınca Adem abi ile tekrar iletişime geçtik ve indirim
yapıldı. Öğrenciyiz, ne kadar uygun ücret olursa o kadar iyi olur bizim için.
Dahiliye Doktorunun hala kendisini göremedim J Sadece imzası ve mührünü aldık J
3 Haziran’da kurs başlayacaktı, ben de Talha
ile görüşmüştüm ve 1 gün öncesinden gidip Keskin KYK’da kalmaya karar
vermiştik. Yola çıktığımızda yağmur bulutları da arkamızdan bizi kovalıyordu.
Cankurtaran
yokuşunu tırmanırken önümüzde bir araç durdu, biz de durmak zorunda kaldık.
Aracın içinden Adem abi ve uçuş hocamız Volkan Cingil çıktı. Yağmurda
ıslanmasın diye eşyalarımızı onların aracına devrettik ve pedallayarak Keskin’e
attık kendimizi. Şubede olan Paraşütleri görene kadar Sırt çantası gibi bir
şeyle uçulduğunu bilmiyordum J Önce malzemelerle bi ufak tanıştım. Sonrasında da
Volkan hocamızla biraz muhabbet edip, KYK’ya pedalladık ve yerleştik.
1
gün sonrasında eğitimlerin olacağı Keskin Kaymakamlığı’na geldik ve yavaş yavaş
doldurmaya başladık konferans salonunu. Tabiki çoğu kişi herkes birbirine
yabancıydı ancak tanışmaya başladık. Hem Teorik ders alacaktım, hem de arada
finallerime gidip dönecektim. Öyle de oldu zaten.
Hocamız ders anlatırken, arada bir de Quiz yapıyor ve konunun feedback’
ini alıyordu. Teorik derslerin sonunda yapılan 2 sınav var. İlk sınavımız
Paraşüt, Bulutlar, Paraşüt ekipmanları, Hız sınırımız vs. ile ilgili ki
bunlardan en az 75 puan almamız gerekiyor, ikinci sınavımız ise Emercensi
(Emergency) durumlarla alakalı. Bunda da 100 üzerinden 100 almamız gerekiyor.
Çünkü bu konu, havada paraşütümüzde meydana gelebilecek acil durumlarda
yapacağımız müdahaleyi içeriyor. Yani 100 puan beklenmesi normal bir şey J Diğerlerinden yana bir sıkıntım yok ama
Emercensi (Kitapta da bu şekilde yazıyor) durumlardan korkuyorum. Çünkü 100
alamazsam elenirim diye korkuyorum. Çok şükür fazla zorlanmadan verdik
sınavları.
Sınavlardan geçtikten sonra yer
çalışması vakti geliyor. Paraşüt yerden nasıl kaldırılmalıdır ? Öncelikle
frenler ve A kolonlarındaki rabıt halkalarından tutulup, kollar geriye doğru
gerdirilir. Göğüs önde koşuya başlanır. Kubbemiz (Paraşüt kısmı) tepemize
gelince A kolonları bırakılır ve frenler geriye doğru çekilip koşuya devam
edilir. Göğüs önde olup, biraz da eğilirseniz daha hızlı rüzgarı yarabilirsiniz
;-) Tabi ben bu yer çalışmasını yeterince yapamadığım için, alçak tepe
uçuşlarında da zorlandım. Bu arada da Adem abi bol bol fotoğrafımızı çekmeyi
ihmal etmiyor. 2 günlük yer çalışmasını ve alçak tepe uçuşunu Kırıkkale’nin
Keskin’e doğru olan çıkışında gerçekleştiriyoruz. Yer çalışması yaptıktan sonra
sıra gelmişti alçak tepe uçuşlarına (çalışmalarına), daha doğrusu çakılmalarına
J Yeterince yer
çalışmasına katılamadığım için kalkışlarım sorunlu oldu tabiki. Sonradan
öğrendim ki, aslında yer çalışması bu işin temeliymiş, her şeyiymiş. 10
sortiden (uçuştan) ilk ikisinde yere biraz yüksekten düşüp sürüklendim. Tarlaya
biraz sert indim. Sonrakilerde de tepeden ilerlemeden iptal edilen, tekrar denediğim uçuşlarım
oldu. Ancak her yapamayışımda biraz daha hırslandım, biraz daha inada bindirdim
bu işi J Aşağıya indiğimde
Özay Hocam’dan yaptığım yanlışları öğrenip, koşa koşa yukarı çıkıyor ve uçuş
aşamasına geçiyordum. Arada da finale girmek için okula gidiyordum. Döndüğümde
devam ediyordum alçak tepe uçuşuna. Alçak tepe uçuşlarına devam ederken 2 kişi
geldi çalışma yaptığımız yere. Meğerse akşam bizi kendi evine, mangala davet
etmişler. Akşam yorgunluğunu bir güzel attık üzerimizden mangal sefasıyla J
Kursun son etabında da yüksek tepe uçuşu
yapacaktık. Bunun için Kırıkkale’de uygun tepe ve rüzgar yönü yoktu maalesef.
Bu yüzden Ankara’nın Gölbaşı ilçesine gittik. Yolda giderken de Bisiklet
turlarımız için uygun yerler gördük, bir gün denemek dileğiyle J Türksat’ın karşısında kalan tepelere. Bu uçuş
yapacağımız tepe 100-150 metre yüksekliğindeydi. Özay hocamız ve ekibin bir
kısmı zaten bizi burada bekliyordu. Malzemelerle birlikte gelmemizle içinde
Harnes’in olduğu ( Harnes: Paraşüt ve ekipmanın olduğu, uçuştu üzerine
oturduğumuz, çocuk araç koltuğunun büyütülmüş hali gibi bir şey J ) çantalarımızı yüklendik ve tırmanışa başladık.
Sırtımızdaki 20 kg ile tırmanmak zorluyor. Bir de herkes malzeme taşımayınca
ben ve Özkan abi de elimize bir çantayı
paylaştırıp taşıdık. Uçuşlarımıza tepenin yarısından başlamamız uygun görüldü.
Malum, grubun her üyesi mükemmel değildi. 60-70 metreye kurduk malzemelerimizi.
Brandamızı serdik, Vinsak’ımızı (Rüzgarın yönü ve şiddetini gösteren kumaş
parçası) toprağa sapladık ve rüzgar yönümüzü öğrendik. Başladık uçuşlarımıza.
Yer çalışması ve alçak tepe uçuşlarından sonra böylesine yükselmek apayrı bir
heyecan oldu benim için. Çünkü burada gerçekten uçuyorduk J Yamaç aşağıya koşup havalanıyorduk. Tarlaya
geldiğimizde hafif bir yükseliş oluyordu. Burada nefes ritmim azcık
değişiyordu. Uçmak öylesine güzel bir duyguydu ki anlatamam. Bu yüzden bu “uçma
işini” daha da ilerletmeyi kafama koymuştum. Öğlen vaktine kadar 2 sorti
yapmıştım ve hepsinin inişinde de hocalarımdan tam puanı almıştım. Öğlen vakti
yaklaşınca Termikler başlamıştı ve biz de termikte uçamadığımız için dinlenme
zamanımız gelmişti. Dinlenme sonrasında Talha’nın da 2 uçuşu kalmıştı ve son 2
uçuşunda yaklaşık 100-150 metre yüksekliğe kadar çıktı. (Kimse beklemiyordu
bunu ama ikisinde de başarı ile iniş yaptı)
Öğleden sonra da kalan 3 sortimi yapacaktım ki, 1 tane sorti yapabildim.
Öyle bir rüzgar çıktı ki, malzemelerimizi zar zor toparlayabildik. Aşağıya
indiğimizde hocamız bizleri tebrik etti ve Adem abiye, Talha’nın Tekamül için
kaydının yapılmasını tembih etti. Sadece Talha’nın dedi. 1 gün sonrasında beni
sınavım vardı ve Kırıkkale’den Ankara’ya gelişim, oradan da Gölbaşı’na geçip bu
tepelere gelişim çok uzun sürecekti. Bu yüzden kalan 2 sortimi Eskişehir’in
İnönü ilçesindeki THK merkezinde tamamlamak istediğimi belirttim Volkan hocama.
O da h.sonu kendisiyle iletişime geçmem gerektiğini söyledi.
H.sonunda zaten Eskişehir’e gidecektim. 1
gün içerisinde de kalan 2 sortimi yapabilecektim. Volkan hocam 9 Haziran’da
gelebileceğimi söyledi. Sabah en erken saatte Eskişehir otogarına gittim. İlk
minibüse bindim ve İnönü yolculuğum başladı. Otogarda beklerken de yanımda
oturan kişi Model Uçak Öğretmenliği Kursu’na gidecekmiş ve kendisi Yamaç
Paraşütü ile ilgileniyormuş. Adana’da yaşıyormuş ve yaklaşık 100 sortisi olmuş.
Bu sayı bana çok fazla geldi, bakalım benim ne zaman bu sayıya ulaşacak
sortilerim J Minibüsün Eskişehir’in merkezini dolaşması ve THK
Eğitim Merkezine varışı yaklaşık 1,5 saat sürdü.
Volkan
hocamız burasının ve burada çalışan hocaların disiplininden bahsetmişti.
Girişte nizamiyeden geçip, içeride bizleri indirdi minibüs. Kapıdaki güvenlik
görevlisine ismimi yazdırdım, bu arada Yamaç Paraşütü yapanlar çıkmak için
hazırlardı sanki. Buradaki her şey hızlıydı Keskin’den farklı olarak. Hocalar
bir şey söylediğinde ikinci kere söylemelerine gerek kalmıyordu, kursiyerler
hemen o söyleneni yapıyorlardı. Ben de hemen bir paraşüt aldım depodan, bir
çift bot ve dizlik, atladım minibüse. Saat 09:30 sularında C Tepesi’ne çıktık.
Burasının
yüksekliği 230 metre. Burası en yüksek tepeymiş. 3-4 kişi uçuş yaptı ancak
havada yeterli oranda rüzgar ve taşıyıcılık yoktu. Bundan dolayı Mevlüt
hocamızdan (kursiyerlerden öğrendiğime göre bu merkezde Yamaç Paraşütü’nde en
üst oymuş ve burasının havasına hakimmiş) toparlanmamız yönünde talimat aldık.
Her şeyi yükledik ve merkeze geri döndük. Yaklaşık olarak saat 10:00’dan sonra
tamamen boştu ve uçuşum yarına kalmıştı. Önce kendime koğuşta yer buldum ve
yapacak bir şey aradım.
Aradım
ama hiçbir şey bulamadım. Etrafı gezip dolaştım ve fotoğraf çektim. Sıkıntıdan
patladım vallaha L Bardaktan boşalırcasına, iri iri yağmur yağdı bir
süre, biraz ondan dolayı ıslandık.
Tekrar
fotoğraf çekmeye başladım. Suyun aktığı kanalın kenarına yürüdüm. Bıyığı olan
garip bir balığa rastladım, fotoğrafını çektim. Daha doğrusu çektiğimi sandım.
Fotoğrafları internete koyup da 3 kişi bakınca fark ettik ki meğerse hem suyun
içinde hem de suyun kenarında yarı boyum kadar yılan varmış. Nasıl oldu da
onları göremedim hala anlamıyorum J Bulun bakalım 2 adet yılanı J
Akşama
doğru içime çöktü bir hüzün. Aklıma rahmetli canım kuzenim Canan’ım geldi. O da
burada eğitim almıştı, o da çekmişti içine buraların kokusunu. Öyle olunca
ayaklarım beni Planörcülerin olduğu yere götürdü. Biraz onları seyrettim, Canan
da oradaymış gibi. Sonra onlar planörleri hangara doğru götürdüler, ben de
onları takip ettim, yine Canan onların aralarındaymış gibi. Sonra döndüm ve
Planörcülerin çalıştığı alanda oturdum bir banka. Hüzün çöktü dedim ya, yaşardı
gözlerim, sonra doldu ve taştı. Ağladım Canan’ıma. Eğer Canan’ım da yaşasaydı;
bu mutluluğu, burada olmanın mutluluğunu onunla da paylaşırdım. Ama yoktu. Bu
yüzden buradaki mutluluğum yarım kaldı, buruk bir mutluluğun ortasındaydım. Sonrasında da gün batımı fotoğrafları çekmeye verdim kendimi...
Sabah
saat 05:00’da kalktık ve 05:30’da kahvaltı ettik J Burada her şey saatiyle yapılıyordu. Disiplin
olmazsa olmazlardandı. Tepeye
çıktığımız saat yaklaşık 06:00 sularıydı ve hem güneş, hem de ay gökyüzündeki yerlerini
koruyorlardı. Ay, inatla gökyüzündeki yerini Güneşe bırakmıyordu.
İnönü
ilçesinde henüz sis hakimdi ve bu yükseklikten gözüme eşiz gelen bir görüntü
vardı.
Sırayla
uçmaya başladık. Fotoğraf makinemi üstüme koli bandıyla bağlayacaktım anca
Volkan hocama sorduğumda olumsuz yanıt aldım L Yasakmış. Sıra bana geldiğinde kuşanmıştım, her şey
hazırdı ancak kalkış yapamadım. Mevlüt hocam; “Sende tam bir tekamülcü duruşu
var, belki de hocan o yüzden burada tamamlatıyordur uçuşlarını ne dersin ?”
dedi. Ben de uçuşlarımın biraz zayıf olduğunu söylüyorum. Bir yandan gururum
okşanırken, bir yandan da nazar mı değdi ne ? J Mevlüt hocam sabırlı davrandı ve ilk kez bu
tepeden uçmaya çalıştığım için böyle olabileceğini söyledi. Bu arada
tepenin üstü düzdü ve bir kaç metre
koşunun ardından yamaç aşağı koşuyorsunuz. Yani koşu anında birden aşağı doğru
değişiyordu eğim. Bu da insanı biraz olsun korkutuyordu. Birkaç kişinin
ardından 2. kere bana sıra geldi ve tekrar uçmaya çalıştım. Bu sefer olacaktı
ancak hocamın “iptal” dediğini duydum ve frenlere asılıp durdum. “iptal”
dememiş meğerse J 3. atlayışıma sıra geldiğinde ve kalkış
yapamadığımda artık Mevlüt hocam sinirlenmişti haklı olarak.
Bu
arada Tekamülden de gözüm korkmuş, vazgeçmeye başlamıştım. Daha burada paraşütü
kaldıramazken, nasıl olur da 1.969 metrelik Babadağ’ından uçup Stol’leri
yapacaktım ?! Mevlüt hocam bağırdıktan sonra yanıma geldi ve yüzünü yumuşattı.
Ben de; “Volkan hocamı da sizi de mahçup ediyorum, özür dilerim hocam” dedim. O
da “olur mu öyle şey, mahçup falan etmiyorsun” dedi ve kanat değiştirmem
gerektiğini söyledi. Ben de hemen kanadımı değiştirdim ve hazırlandım.
Hocalarımızın hepsinin dediği şey şuydu; “Eğer psikolojiniz sağlıklı değilse,
kesinlikle uçmayın. Benim de 1 gün önce psikolojim pek sağlıklı değildi. Tamam
bir türlü uçamıyor oluşumun asıl sebebi kendimdim fakat dün akşam moralimin
bozulması da buna katkı sağlıyordu. Sıra bana gelmişti ve artık her şeyden
emindim, uçacaktım bu sefer. Koşmaya başladım ve ayaklarım yerden kesilmişti. Uçmak
mükemmeldi. Hem de bu yükseklikten, 230 metre yükseklikten.
O
an hem kanadı kontrol ediyordum hem de daha yüksekten uçmanın nasıl bir şey
olduğunu düşünüyordum J Uçmuştum ya, artık güvenim yerine gelmişti.
İnişimi de güzel bir şekilde yapmıştım. Hemen toparlandım ve gelen araca
yükledik paraşütü ve kendimizi. Hemen tepeye tekrar çıktık uçuş için
hazırlandık. Sorunsuz bir şekilde uçmuştum ancak iniş alanı tarafına yönelip,
irtifam biraz düşünce, kanadımın sol kulağı kapama yaptı birkaç kez. Telsizden
Tuğba hocamın sesini duydum ve heyecanlanacak bir şey olmadığını söylüyordu.
Ben yine de bir süre kanadıma bakarak yol aldım J İlk kez arkama yaslanmıştım. Oturamamıştım ancak
yaslanıp, rüzgarı hissetmek bile yetmişti bana J Aşağıya indiğimde keşke daha fazla uçuş hakkım
olsaydı dedim ve bittiğine üzüldüm L Uçuş
yapan diğer arkadaşlarla tesise gitmeden, h.sonu yapılacak olan yarışmaya
hazırlık olarak hocalarımız yere hedef koydu ve uçarak bu hedefe inmeye
çalıştılar.
Sonrasında
da tesise geri döndük hep birlikte, şarkılar söyleyerek. (Dağ başını duman
almış …) Paraşütleri depoya koyduktan sonra ip gibi dizildik ve Mevlüt hocamız
bizimle konuştu. (Tebrik vs…) Herkes önce dinlenmeye çekildi, sonra öğle
yemeğine. Ben de bizim yamaç paraşütü deposuna, aynı zamanda evrak işlerinin
yapıldığı yer orası, gittim ve yapabileceğim bir işe baktım.
Süpürüp,
paspas attım. Sonra da birkaç kursiyer ve hocayla beraber evrak işlerini de
halletmeye koyulduk. Burada da askerlikteki gibi devrecilik muhabbeti vardı
maalesef. Daha sonra Mevlüt hoca geldi ve bir tören ayarlayacağını söyledi.
Saat 16:00-16:30 gibi tören başlamıştı ve Volkan hoca da gitmişti.
Sertifikamı,
adaşım olan Sinan hocadan aldım. Sinan hoca bir poşet de Çokonat almıştı.
Herkes bir güzel yedi J
Keskin’deki
arkadaşlardan önce almıştık Lisans belgemizi.
Tören
sonrası Mevlüt hocayla konuştum. İnönü’ye gelene kadar Tekamülü düşündüğümü,
ancak burada 4. Seferde uçmayı becerince, özgüvenimin kırıldığını ve kararsız
olduğumu söyledim. Hocam da bunun önemli olmadığını ve kalkışıyla inişi güzel
olan birisinin uçuşunun kötü olabileceğini söyledi. Yani sadece kalkışın tek
başına yeterli olmadığını, fazla zaman geçirmeden başvuru yapmam gerektiğini
söyledi. Ben de hocamın dediğini yaptım ve dönüşte başvurumu yaptım J Artık dönüş vakti gelmişti. Burada 2 gün geçirmiş
olmama rağmen, nizamiyeden çıkarken hüzünlendi içim. Kim bilir belki yeniden
kavuşursam buralara geçer bu hüzün…
No comments:
Post a Comment