Thursday, September 4, 2014

YK-2 (Yelken Kanat Başlangıç Kursu) Serüvenim

   Efendim yine çıkma ihtimali olabilir diye ve Yamaç Paraşütü Tekamül Kursu gelene kadar havadan ve hava araçlarından kopmamak adına Yelken Kanat Başlangıç Kursu’na başvurumu yaptım Keskin THK Şubesi’nden. (Kayıt aşamasında ve devamında aldığımız bilgilerden, yardımlardan ötürü Şube saymanı Adem Urten’e ve  Şube Başkanı Selahattin Kavlak’a bir kez daha teşekkür ederim)
    Bu sefer altımda bisikletim de olduğu için bu yazı hem Yelken Kanat hem de Bisiklet Tur yazısı niteliğinde olacak. Sonuçların açıklanmasıyla telefonuma sms geliyor ve evet kurs için seçilmişim. Hazırlığı yapacağım sırada Bisiklet aklıma geliyor. Orada eksikliğini fark etmiştim bisikletin. Kursun sonrasında Ramazan Bayramı var, neredeyse 5 yıl oldu memleketimi görmeyeli, Bisikletle geçsem de kurs sonunda da memleketime,  Adapazarı’na, devam etsem diyorum. Annemi arayıp bi izin alıyorum, hemen olumlu bakıyor annem J Bu sefer Bisikletimi hazırlamaya koyuluyorum. Ne olur ne olmaz diyip 7-25 Temmuz 2014 olan kurs için ben 5 Temmuz’da orada bulunayım diyorum. Hemen otobüs biletimi alıyorum, her zamanki gibi Kamil amcadan, Kamil Koç’tan J Bu arada Keskin’e yolum düşüyor ve kurs için gerekli olan sigortayı orada yaptırmak istiyorum. Ancak kursun yapılacağı yerde yapıldığını söylüyor Adem abi. (THK’da da yapılmıyor bu sigorta yatırma işi. Kursun ilk günü Bozuyük’e pedallayıp, banka şubesi’nden yatırmak zorunda kaldım)

   Tarihler 5 Temmuz 2014 oluyor ve sabahında Kpss’m var. Bu yüzden biraz erken kalkıyorum. Bisikleti yüklüyorum ve fark ediyorum ki bu seferki yüküm her tura çıkışımdaki yükten biraz daha ağır. (Yaklaşık 40 kg. Çünkü bu sefer bilgisayarım ve tez yazarken yararlanacağım birkaç kitabım var) 



   Ve pedallar dönmeye başlıyor… Her tur başında olduğu gibi bacaklar biraz ağrı modunda J Kpss’ye gireceğim yer Gazi Üniversitesi yakınında bir lise, Spor lisesi. Tabi bisikleti, üstündeki eşyaları ve beni gören uzaylı gibi bakmaya devam ediyor. Sınav çıkışında Çağrı’nın köfte dükkanından erzağımı alıp Aşti’ye devam ediyorum. Otobüse sorunsuz yüklüyorum diye düşünürken dallamanın ikisi, yandaki otobüsün sahibi ve şöförü, bisikletime laf ediyor. Neymiş efendim çizermiş, çekecekmişim. Laf anlatmaya çalışıyorum ama bu adamlarda beyin olmadığı için bir yerden sonra susuyorum. (Bu arada heybem otobüs tekerine değiyor, gidon yan duruyor ve değmiyor) Önce Eskişehir’de inecektim ancak sonrasında duydum ki otobüs Bozuyük’te de duracakmış. Muavine durumu söylüyorum. (Eskişehir-İnönü: 30 km., Bozuyük-İnönü: 15 km.) Önce aradaki farkı vermem gerektiğini söylüyor. En fazla 5-10 TL olur diyor. Sonra boş yerlerimiz var, geç arkaya bir yere otur diyor. Araç hareket ettikten sonra da gelip, kaptanın 10 TL istediğini söylüyor. Baştan isteseydi ses çıkarmadan verirdim ancak bir öyle bir böyle demesi canımı sıkıyor. 30 km yola 10 TL para mı istenir ? Biletimi de alayım diyip veriyorum parayı. Sonra kaptanla konuşuyor muavin ve paramı geri getiriyor.
Sizlerin de aklında bulunsun, mutlaka yazılı bir belge isteyin bu gibi durumlar için, yoksa sigara paralarını bizlerden çıkarıyorlar. Bozuyük’te inince sağolsun bir vatandaş yardımcı oluyor bana, ön teker ve frenleri takana kadar. Sonrasında da 10 kişilik bir asker grubu. Doğudan gelen askerler acemiliklerini bitirmişler ve dağıtım için otobüsleri bekliyorlar. Biraz muhabbet edip devam edicem ama bir tanesinin lafı canımı sıkıyor.
-Alkol alıyo musun ?
+Almıyorum
-Kolunda Atatürk dövmesi var, kesin alıyosundur.
Burada sayılarının yada yaşlarının bir önemi yok, gerekli cevabı verirdim ama bu lafıyla anladımki çocuk fazlasıyla cahil. Ayaküstü bir muhabbetle de çocuğu bu cahilliğinden kurtarmamın imkanı yok. Sadece çok yanlış düşündüğünü söyleyip, hayırlı tezkereler diyip pedallıyorum. Otogar çıkışında önden gelen sesi fark ediyorum. İnönü’ye gelene kadar birkaç kere durmama sebep oluyor bu ilginç ses.


   Anlıyorum ki ön jant göbeğinde bir sıkıntı var. Dua ediyorum ki THK’ye kadar gidebileyim. Sonrasında geniş geniş ilgilenme şansım olacaktır nasılsa. Yolda ilerlerken Akpınar’dan geçiyorum ve buranın hemen girişinde sağ taraftaki tepelik alanda bir şehitlik tabelası görüyorum. İnönü Savaşları’nda şehit düşenler için yapılmış olan bir şehitlik.
   Thk’ye varıyorum. Nöbetçi amir şaşırıyor halime. 2 gün sonrası için olan kursa geldiğimi söylüyorum. Daha üst birini arayıp haber veriyor. İçeride beni Göksel (Parlak) abim karşılıyor. (Kendisi de bisikletçi ve Yelken Kanat Tekamül ekibinden)


  Beni koğuşuma götürüyor. Bir kerelik de bisikletimle giriyorum koğuşa, malum eşyaları taşımak zor olur diğer türlü. 1 gün sonra öğleden sonra da bu şehitliğe pedallıyorum. Şehitliğin önünde gördüğüm bisikletli çocuğa soruyorum bisikletimi kilitleyeyim mi diye, cevabı beni hem rahat hem de rahatsız ediyor. “Gerek yok abi, zaten buraya gelen giden yok”. Şehitlikten kimlerin haberi var bilemiyorum ama böyle güzel ve bakımlı olan bir şehitliğe gelenin olmaması yürek burkar bir durum. İçeriyi dolaşıp duaları ettikten sonra ayrılıyorum buradan.














     Burada ilk günler acayip bir can sıkıntısı baş gösteriyor, çünkü yapacak bir şey yok. Hatta Pazar günü sabah kahvaltısı sonrasında, bizim genellikle oturduğumuz öğretmen gazinosunu temizleyip paspas atıyoruz, düzenliyoruz. Ancak aynı gün burayı doldurmaya başlayan Model Uçak Öğretmenliği Kursu’nun kursiyerleri, sayın hocalarımız, aynı günün akşamında buraları mahvediyorlar. Hayır yani yaptıklarına bakınca kaç kere düşündük, acaba nasıl bir nesil yetiştirecekler diye. Daha sonrasında da Masa Tenisi oynanan katın çevresine zar zor bir ağ bulduk ve buraları onardık. İnsan boşta olunca yapacak da bir şeyler varsa var gücüyle yapar o işi J


     Neyse efenim 7 Temmuz oluyor ve hocamız Janberg Hoca hepimizi depoya topluyor. (Normalde isminin Janberg olması isteniyor ancak nüfus memurunun azizliği üzerine Canberg yazılıyor J) Sayımızda bir eksiklik var. Normalde 23 kişi olmamız gerekirken orada 10 kişiyiz. 1 kişinin aracı arızalanmış ve geliyormuş. Sonradan Bayezıt hocamız da bir arkadaşına haber veriyor ve sayımız 12’ye tamamlanıyor. İlk önce sabah 06:15’te kalktım ve sabah sporunu yaptık Arif (Gökçe) ve Göksel abilerimle. Sonrasında 07:25 kahvaltı saatimiz. Grup olarak vaktinde girmeye özen gösterdik kurs süresince. Teorik dersimize 8 Temmuz’da 09:30 gibi başlıyoruz. . Dersimize ilk olarak Bayezıt hocamız giriyor. Tarihçesine ve Yelken Kanadın şeklini vs. ondan öğreniyoruz. Öğle yemeği vakti geliyor ve 12:25’te yemekhaneye giriyoruz. Öğle yemeği sonrasında tekrar dersimiz başlıyor. Bu sefer hocamız; Janberg hoca. Bir süre ders işledikten sonra da arada video izliyoruz, Janberg hocamızın kendi videosu var. Sanırım pencereden görüyor Murat Bayçora hocam ve hemen sınıfımıza baskın yapar gibi dalıyor J Janberg hoca perdenin önüne geçiyor, Murat hoca arkasını dönünce kapatıyor videoyu. Murat hocam tahmin ediyor tabi ne izlediğimizi. Murat hocayı ve esprilerini bilen bilir J Daha önce kursa gelen var mı ? diye sorunca parmak kaldırıyorum diğer 2 arkadaşım gibi. İşte o günden beri ben onun hafızasındayım :-D “Pis Yamaççı” , “Çarşafçı” yada “Yamaşütçü” olarak :-D O günden beri Yelken Kanatçıların, Yamaç Paraşütçüleri ve Serbest Paraşütçülerle olan ezme muhabbetini daha iyi anlıyorum. Yamaç Paraşütü yapmış olan sizlerle işimiz var dedi. Birkaç farktan ötürü bizim bunu yapamayacağımızı söyleyip, gidin siz gibi laflar edildi J Tabi bunlar işin şakasıydı J Murat hocam bizim bir tane daha hocamız olduğunu, şu an evlilik izninde olduğunu ve biraz (eliyle deli işareti yapıp) kafa kırıktır diyor J Janberg hoca da Murat hoca gittikten sonra buna örnek veriyor. C Tepesine çıkıp, kanadı kurduktan sonra hava bozarsa  her şeyi toplayıp geri dönebiliyoruz ama Hüseyin hocanız hava bozsa da uçar diyor. Katlayıp, araca yükleyene kadar uçup, yere iner ve toplarım dermiş J Bu arada Murat hocam bir haber veriyor. Eğer gerçekten iyi olan olursa direk Tekamül ekibine geçilebileceğini söylüyor. Bu habere seviniyoruz ancak hem pratik azlığı hem de bizim biraz daha süreç olarak geride olmamız sebebiyle böyle bir şey olmuyor. Bir süre de Murat hocayla ders işledikten sonra akşam yemeği vakti geliyor ve sınıftakilerin ısrarıyla ders sonlanıyor. Yoksa biraz daha işleyebilirdik. Ama grup henüz farkında değil zamanın öneminin. Akşam yemeği vakti 18:25 idi. Akşam yemeği sonrasında ders bittiği için Janberg hocam’dan izin alıp inönü’ye gidiyorum ancak hocam ben anlamamış. Ben İnönü’den döndüğüm dakikalarda Murat Hocam da ders işlemeye karar vermiş J Bana haber gelir gelmez giriyorum derse ve bu sefer de Murat hocamız Emercensi (Emergency) Durumları anlatıyor. Ses kaydı serbest deyince kaçırmıyorum bu fırsatı. Yamaç Paraşütüyle ağaca inerken ellerimizi yumruk yapıp çapraz şekilde koltuk altlarımıza dayarız, atardamarı dal kesmesin diye. Bunu söyleyip de yelken kanatta yapmıyor muyuz bocam ? deyince ceva kısa ve net oluyor: “Biz atardamarımızı korumuyoruz JJ, sonrasında da çatıya iniş unutuluyor gibi  olunca bir arkadaş hatırlatıyor. Murat hocanın ona cevabı: “ Düz bi çatı varken eğimli çatıya inmek heralde gene  saflık olur, yamaççılar yapar onu” oluyor :-D
   Malum sabah sporu, dersler derken oruç tutmayı bırakıyoruz. Bazı akşam yemeklerinde de Furkan’la beraber gönüllü olarak yemekhanede yemek dağıtımına yardımcı oluyoruz Yunus Ustaya. Yunus usta’ya ve diğer mutfak personeline de burada teşekkür ediyorum. Sizlerin güler yüzüyle beraber yemeklerimizi yudumladık. Bu hiçbir şeye değişilmez. (Bunun da etkisini kurs sonunda tartıdaki rakamla anlıyorum J 62 kg. girdiğim kursu 15 gün sonunda 67 kg. olarak bitiriyorum J) Yunus Ustaya ve diğer personele olan yardımlarımız birileri tarafından farklı algılanıyor ve şikayet ediliyor bu durum tesis başkanı Osman Bey’e. Osman Bey, giden öğrencilerin anketlere, mutfak personelinin zorla mutfakta çalıştırttığı gibi saçma sapan şeyler yazılıymış. Daha öncesinde de konuşmuşluğum olduğu için Osman Bey’e konuyu açıyorum ve oruçlu oldukları için biz yardım ediyoruz, sizce de mahsuru yoksa yardıma devam edelim diyorum ama bu konuda konuşmuyor, yeterli personeli aldım siz girmeyin diyor. Birilerinin yediği hurmalar, suçsuz olan bir insanı belki de işinden bile edebilirdi. Ve o insan ev geçindiriyor, kaç tane boğaz doyuruyor. Bazı şeylerin düşünülüp yapılması gerekiyor !
   Dersler bitmeden depodan yelken kanat taşıyoruz idari binanın arkasında gölgelik olan bir alana. Burada Janberg hocamız bize Yelken Kanadın malzemelerini tek tek tanıtıp, kurulumunu anlatıyor. Her şey bittikten sonra da herkes teker teker omzuna almaya çalışıyor. Sonrasında da herkes kuşanıp teker teker yerde kumanda vermeye çalışıyor. Bu arada da ben noiseman (Burun adamı) görevini yapıyorum. Yani kanadın rüzgarı fazla alıp devrilmemesi, uçmaması için önde duruyor ve pilotun hang-check’ini yapmasına yardımcı oluyorum. (Hang-check: Pilotun kanada bağlayan ve güvenliği için olan bağlantıların kontrolüdür. Bacak kolonlarının bağlılığı ve sıkılığı, pilotun göğsüyle alt trapez arasındaki yüksekliği, Kaskın pilotun başında olup bağlı olmasının kontrolü yapıldıktan sonra noiseman de Karabina ve askı kolonlarına bakar. Bu arada bel emniyet kemeri de bele deyip bağlanmalıymış. En başta bu kuralı duymadığım için, sonlara doğru Janberg hoca bu hatamdan dolayı beni oradan alıyor) Bir çok kişi kumandasını bitirmişti, idari binanın kapısının önünde de Murat hocam belirdi. Eyvah dedik, buraya gelir o J Geldi de. Herkese kumanda söylüyor, herkes de birkaç hata ile kumandayı veriyordu. Sıra bana geldi, kuşanıp girdim kanadın altına. Herkese 1,5-2 saniyede bir komut verirken, bana saniyede 2-3 komut vermeye başladı J Hafızasında sağlam yer edindim. Herkesin 2 dakika sürdü, benim 6-7 dakika terlememe sebep oldu J 9. Hatamda; “Hatalarının sayısı 10 olmadan bırakalım bari” dedi ve Allah razı olsun beni azad etti J O günden sonra anladım ki Murat hocam ve ben birbirimizi hiç unutmayacağız J (Kursun sonunda Lisans numaramı da aldıktan sonra Murat hocadan gelen ses: “Seni hiç unutmicam 1006” J oldu)
   Hüseyin hocanın geldiği gün grup ikiye ayrılıyor. 5 kişiye Janberg hoca, 7 kişiye de Hüseyin hoca düşüyor. Biraz daha hızlı ilerlemesi düşünülüyor herhalde grubun. Ancak sonraki gün Hüseyin hocamı da biri yada birileri şikayet etmiş, ayrıcalık yapıyor diye. Bunu yapan düşüncesiz kim bilmiyorum ancak tahmin edebiliyorum. Ayrıcalık yapılmadı kimseye. Bundan dolayı hocam haliyle biraz bozuldu. Sonraki gün ise tek başına 12 kişiyle beraber bir kaç tur koşturdu Hüseyin hocam. Oruçlu bir halde.
   Günler geçtikçe yapacak bir şeyin olmayışı çok can sıkıcı bir hal alabiliyor. Çünkü kah rüzgarın ters yönden esişi, kah tekamül grubuyla ilgilenilişinden ötürü biz bekliyorduk. Bir de belli bir saat verilmiyordu. Her an havada değişiklik olunca hocalar bana veya başka bir arkadaşımıza haber verir, biz de kendi aramızda haberleşir ve hemen depoda toplanırdık. Yine bir ders saati sonrasında Basket maçı yaptık. Kızlı erkekli karışık bir gruptu. Güzel fotoğrafların ve Basket maçımızın yer aldığı slayt buradan ulaşabilirsiniz.

   Maç sonunda, yolda Kaymakam, belediye başkanı, tesisin başkanı yürüyorlardı. Akın abiyi tesis başkanı Osman Bey’in yanında görünce ben de gittim. Golf sahasından bahsetti bize. 9 adet delik varmış, dışarıda böyle bir yere sırf giriş parası 50 TL alırlarmış. Ben de dedim; “Başkanım golf oynamak bize yasakmış, nasıl oynayacağız ?” Yok öyle bir şey deyip, bunu nerden duyduğumu sordu. Ben de önceden beri burada duran arkadaşlardan duyduğumu söyledim. Bundan birkaç gün sonra tesisin içinde karşılaşınca beni görevliye yönlendirip, kendisinin de geleceğini ve golf oynayacağını söyledi. Hemen mesaj attım bizim ekibe, 3 kişi katıldı bana. 2 görevli yardım etti, nasıl tutulup, nasıl vurulacağı ile ilgili.




   Başladım vurmaya, bir süre sonra başkan da geldi, maşallah o da iyi vuruyor J Bir çok denemem sonrasında en fazla tek vuruşta 115-120 m. arasını gördüm. Bu da iyi bir rakam benim için. En fazla 3 vuruşta 200 m.’ye vurmak gerekliymiş, sonrasında da delikler arasında oynamaya başlanıyormuş. Başlangıcı yaptım ya, diğerlerini de sonraki kurs dönemlerimde halledicem bir şekilde. Toplar bitince de alana yayılıp tek tek topları topladık. Görevli olan Soner abi de atv motor ile bizlere yardımcı oldu sağolsun J Artık yapacak bir şey bulmuştum ve burada olduğum süre içinde de devamını getirecektim. He bir de henüz tekamül ekibi eline golf sopası almamışken, başlangıç ekibinden olan bizlerin golfe başlaması ayrı bir mutluluktu J
    1 haftanın sonunda hafta sonu tatili gelmişti ve 18 yaşından büyükler evci çıkabiliyordu, ancak 18 yaşından küçükler maalesef evci çıkamıyorlardı J Cuma günü Eskişehir’e varıp biraz gezindim. İlk defa o gün yapacak bir şeyler bulamadım ve Eskişehir’de olmaktan sıkıldım . Cumartesi günü de evci iznine çıkamayan arkadaşlardan bazılarına günübirlik Eskişehir’i gezdirmeye çalıştım.




     Bu arada parktaki vidyoları da atmadan olmaz :D











   Odunpazarı evleri, Kurşunlu Külliyesi içindeki Lületaşı Müzesi, Şelale Park ve merkezi gezdik. Sazova Parkı’na da gidecektik ancak yoruldu gençler ve haftaya gideriz dedik. (Dedik ama 1 hafta sonrasında da fazla mesai yapıldı ve hafta sonumuz yendi. Dolayısıyla da gidemedik) Pazar günü de Alper abi beni Planör (RC) yarışmalarının, alıştırmalarının yapıldığı Muttalip’teki açık araziye götürdü. Burada hem RC’lerle ilgili bilgi aldım, hem de Termiği biraz daha iyi anladım.






   Bunlar da gerdirme yapılan misinalar. RC Planörlerimiz belli bir irtifaya ulaşınca ufak bir yönlendirme ile bunlar alttaki kancadan çıkıyor ve sonrasında RC Planör artık sizin kumandanıza göre hareket ediyor :)




   2. hafta itibari ile de alçak tepe çalışmalarına başlayacaktık. Alçak tepe çalışmalarına başlamadan önce hocalar ortaya bir fikir attılar. Bizleri de Tandem uçuracaklardı J Hatta bunun için kura bile çekti hocalar. Ben Janberg hocaya çıktım. Kurs bitene kadar kah hava kötülüğü, kah tekamül grubunun artık tek uçmaya başlaması sebepleriyle bizim Tandem uçuşumuz iptal oldu. Yani iptal olduğu söylenmedi ama yapılacağı da söylenmiyordu. Biz de sürekli heves ediyoruz, kura da çekilmişti. Sürekli ümitlenip durduk kısacası. Son gün olur artık diye beklerken o son gün de olmadı.
Alçak tepe çalışmaları için Yelli Tepe diye tabir edilen yere gideceğimizi sanırken, C Tepesi’nin arkasında, rakım olarak C’den biraz daha yüksek olan, bir yere gittik. Yerden en fazla 1-2 m. Havalanabileceğimiz bir yerdi burası. Birkaç gün burada çalışma yaptık. Bazılarımız burada bol bol çapraz kumanda verdiler J (Çapraz kumanda; vücut ağırlığının tamamını kaydırmadan, sadece kalçayı ve/veya ayaklarımızı bir kenara kaydırıp, başımızı aynı yerde tutmamızla oluyor. Böyle olunca da kumanda almıyor yelkenimiz ve aynı yere bodoslama gidiyor) Malzeme indirip bindirdiğimizde de neşeli zamanlarımız olmadı değil :)


   Bir akşam gazinoda Tabu oynuyoruz, yine Murat hoca gelip dahil oluyor oyunumuza :)


   Bir süre oynadıktan sonra nöbetçi amir bizi uyarıyor, Murat hocayı aramızda görmeden, yatış vaktinin geldiğini söylüyor. Murat hocam cılız bir sesle “banane” diyor, nöbetçi amir duymuyor J
Sonra hep beraber koğuşa giderken bakıyoruz ki planör pistinin orda oturanlar var. Önce bizim koğuşa gidip tekamülden birkaç kişi topluyoruz. Sonra biz önde Murat hocamız arkada onların yanlarına gidiyoruz. Bakıyoruz ki bunlar Yamaç Paraşütü Başlangıç Kursu kursiyerleri. Tekamül olarak şakadan birazcık devrecilik yapıyoruz. Saat kaç oldu neden gitmiyosunuz koğuşlara ?, Nöbetçi amirin haberi var mı burada durduğunuzdan ? Murat hoca görse ne der ? gibi azarlar tarzda sorular soruyoruz J  İçlerinden bir kız, sanırım daha önce yelken kanat başlangıç kursuna da gelmiş, “Ya hiç sorma, nereye gitsek görüyo bizi Murat hoca. Takip mi ediyo nerden görüyo anlamadım” diyor. Bu arada biz gülüyoruz tabi. Bir süre sonra bakıyolar ki Murat hoca da yanımızda J Hep beraber kahkahaları atıyoruz. Sonrasında istikamet tabiî ki koğuş J Sabahında spora kalkacaktım ancak kalkamadım, Murat hocanın koğuşa geleceği aklıma gelse de kaldıramadım kendimi. Gözümü açmamla Murat hocayı koğuş kapısında gördüm. Yatağın hizasına geldiğinde oturur pozisyona geçmiştim bile. Ama o beni sabah vakti sporda değil de yatakta otururken gördü ya, ona üzüldüm ve mahçup oldum işte L
   Artık Tekamül ekibimizden de birkaç kişi solo (single) uçuyorlardı. Bu arada İnönü’ye gidip geliyorum. Döndüğümde bakıyorum ki herkes bi sırılsıklam olmuş, Murat hocamın elinde hortum, herkesi ıslatıyor J Önce biraz çekim yapıyorum, Bu arada Hüseyin hocamın tüm yalvarmalarına karşın onu da ıslatıyorlar J Sonra bir daha bu fırsatı bulamam diyip üstümdeki elektronik eşyayı çıkarıp ben de gidiyorum yanlarına. Nur ablam sağ olsun, “Bu ıslanmamış, onu da ıslatın” diyince hortum bana yönleniyor. Kuru tek yerim kalmıyor J ( SPD (Bisiklet ayakkabım) 2 gün kurumadı) Murat hocanın hortumu tutup da bizleri ıslatma anında yüzünde oluşan ifadeleri unutamam J



    Bizim uçuşumuz olmadığında biz de C Tepesi’ne çıkıyoruz ve ekibe yardımcı oluyoruz. Bu sırada malzeme indirilirken Süleyman yelkeni tutamıyor ve ben yakınında olduğum için hemen tutuyorum. Yelken zarar görmüyor ancak uzaktan Kamil hocamız fark edip geliyor ve bizlerin yardım etmesini yasaklıyor. Aradan 15-20 dakika geçiyor ve birden şiddetli bir rüzgar başlıyor. Tekamül ekibinden Murat yelkenden tutuyor ancak rüzgar yelkeni ters döndürüyor ve o da yelkenle beraber yerden havalanıp diğer tarafa düşüyor. Çok şükür yaralanmadı. Kamil hocam dedi ya bi kere yardım etmeyin diye, ben de yardım edemiyorum. Sonra söyledim ve diğer arkadaşlara yadım etmeye başladım. Hemen topladık yelkenleri ve araca yükleyip, indik aşağıya.
   1 gün de yelkenleri taşıdığımız kamyonete Hüseyin ve Janberg hocalarımız, ben, Furkan, Gizem, Fatma, Şahika biniyoruz. Tepeye çıktığımızı sanırken, burada rüzgar istediğimiz gibi olmayınca Çukurhisar’a gidiyoruz. Bir alan bulup kuruyoruz 1 tane yelkeni. Eğim çok çok az, rüzgar çok az, bu yüzden de fazla göğüs basıp koşmak gerekiyor. Önce Hüseyin hocamız kuşanıp koşuyor. Çalışabilmek için biz kendimizi yelkene bağlayıp koşuyoruz. Sürüklenenlere tekrar geçmiş olsun J Daha sonra Janberg hoca kamyonetle başka bir yer keşfetmek üzere gidiyor. Belli bir süre sonra da geri dönüyor.






   Bizim uçuşumuz olmadığında biz de C Tepesi’ne çıkıyoruz ve ekibe yardımcı oluyoruz. Bu sırada malzeme indirilirken Süleyman yelkeni tutamıyor ve ben yakınında olduğum için hemen tutuyorum. Yelken zarar görmüyor ancak uzaktan Kamil hocamız fark edip geliyor ve bizlerin yardım etmesini yasaklıyor. Aradan 15-20 dakika geçiyor ve birden şiddetli bir rüzgar başlıyor. Tekamül ekibinden Murat yelkenden tutuyor ancak rüzgar yelkeni ters döndürüyor ve o da yelkenle beraber yerden havalanıp diğer tarafa düşüyor. Çok şükür yaralanmadı. Kamil hocam dedi ya bi kere yardım etmeyin diye, ben de yardım edemiyorum. Sonra söyledim ve diğer arkadaşlara yadım etmeye başladım. Hemen topladık yelkenleri ve araca yükleyip, indik aşağıya.
   1 gün de yelkenleri taşıdığımız kamyonete Hüseyin ve Janberg hocalarımız, ben, Furkan, Gizem, Fatma, Şahika biniyoruz. Tepeye çıktığımızı sanırken, burada rüzgar istediğimiz gibi olmayınca Çukurhisar’a gidiyoruz. Bir alan bulup kuruyoruz 1 tane yelkeni. Eğim çok çok az, rüzgar çok az, bu yüzden de fazla göğüs basıp koşmak gerekiyor. Önce Hüseyin hocamız kuşanıp koşuyor. Çalışabilmek için biz kendimizi yelkene bağlayıp koşuyoruz. Sürüklenenlere tekrar geçmiş olsun J Daha sonra Janberg hoca kamyonetle başka bir yer keşfetmek üzere gidiyor. Belli bir süre sonra da geri dönüyor. burada da Hüseyin hocamızın Yelken Kanat ile ilk imtihanını izliyorsunuz, biraz sıkı bağlanmış :D


   Herhalde en iyi akşam, Hüseyin hocamın nöbetçi amir olduğu akşamdı J Kızlardan birinden bir sms geliyor. Hüseyin hoca gazinoya çağırmış bizim ekibi. O vakitte, bir de gazinoya çağırması garip geliyor. Gidiyoruz gazinoya ve bakıyoruz ki masa hazırlanmış. Eşinin o gün doğum günüymüş. Kötü bir bahaneyle eşini, kendi kardeşi ve yeğenini alıp bizim gazinoya getirdi. Eşiyle gazinoya girip, “Noluyor orda gençler” demesiyle başlıyor kutlamamız. Önce eşine büyükçe bir Ayçiçeği veriyor hocam J Asıl çiçek sonra geliyor tabii J Güzelce kutlamamızı yaptıktan sonra dağılıyoruz koğuşa.
   Hafta sonunda da kurs var denildi ancak ben önceden planımı yapmışım, C Tepesi’ne kamp atıcaktım. Malzemeleri toplayıp, evci iznini yazıyorum ve hedefim doğruca C Tepesi. Benim sarışın Gizem biraz endişeli, yanındaki Murat da şaşırmış. Tanımıyolar ki bu deliyi J Pedallamaya başlıyorum. Ana yoldan ayrılıp mucurlu yola geçince kısa bir süre pedallamaya devam ediyorum ve iniyorum. Bundan sonra eziyet başlıyor. Ayaklarda Spd, yük dolu bisiklet ve yerler mucur. Kaya kaya çıkıyorum. Tek isteğim C tepesine varmadan hava kararmasın. Çünkü buralar biraz fazla in yok cin tabirine uyuyor. Aynı gün araçla çıkarken gördüğüm ve bizi uzun süre kovalayan davar köpekleri de aklıma geliyor bu sırada. Neyseki yol çok uzun sürmüyor ve bazen yürümeyle, bazen de pedallamayla geçiyor yol. Hemen uygun yere atıyorum çadırımı. Bisikletimi kilitliyorum ne olur ne olmaz diye. Hava kararmadan önce yemeğimi yapıp yiyorum ve birkaç kare fotoğraf çekiyorum.



   Aşağıda görünen yer de THK İnönü Eğitim Merkezi




   Bir de video çekiyim dedim, ufak bi bilgilendirme videosu :)


Bu kadar çok Cb bulutlarının toplanmasından da korkuyorum açıkçası çünkü ciddi bir yağmur ve fırtına beni bekliyor. Ancak korktuğum başıma gelmiyor,  ne yağmur oldu ne de fırtına :) Sonrasında yapacak da bir şey olmadığında yatışa geçiyorum. Tabiki uyuyana kadarki şiddetli rüzgar sesini, oldukça yoğun Cb bulutlarını ve köpek ulumalarını hafızamdan silemem J









   C Tepesi'nden THK İnönü Eğitim Merkezi'ne dönüşüm



   Artık kurs bitimine 1 gün kaldı ve yapacak bir şey bulamıyorum. Depoya gidip temizlik yapıyorum ben de. Temizlik sebebiyle Murat hocam ikide bir yer değiştiriyor ve en sonunda bunalıp dışarı çıkıyor J Temizlikle hocamı depo dışına kovmuş gibi oldum ama olsun artık J Arada da gelip fındık kırıp, ayıklıyor bizim için Murat hocam :) Daha sonra da bakıyorum saha çalışması yaptığımız yerde bir microlight  var, gidiyorum yanına. Bakıyorum Hüseyin hocamınmış. (Microlight; Yelken kanat gibi ancak oturma yeri var ve arkada motoru var. Yani düz bir alandan da kalkabileceğiniz bir alet. Eskiden burada da kursları veriliyormuş ancak şu an Efes’teymiş kursu) Hani her evin önünde bir araba olur ya, Hüseyin hocamın evinin önünde de Microlight var J



   Son günde de temizlik yapıp Sertifikalarımızı ve Lisanslarımızı hazırlıyoruz depoda. Akşam olmadan da brifing salonunda toplanıp vedalaşmalarımız başlıyor. Önce Murat hocamız sırayla brövelerimizi takıyor bize J Murat hocam birkaç kere denese de canımın yanmaması için uzakta duruyorum. Benden önceki ve sonraki birkaç arkadaşa yanlışlıkla ! batıyor brövelerin iğnesi J

   En son çekilen toplu fotoğraflarımızın ardından gidecek arkadaşlarla vedalaşıyoruz. Ne sıkıntı, ne problem olmuşsa da şu 2 hafta içerisinde, yine haklar helal ediliyor işte… 
   Yelken Kanat Başlangıç Lisansımı da alıyorum bu arada :)

   

   Benim sarışın diye takıldığım Gizem’in gideceği minibüs gelmeden birazcık ağlatıyoruz onu J Bir daha kim bilir ne zaman görüşürüz diyorum ama nerden bilirdim ki 15 gün sonra onu teee Akçay’da göreceğimi J



   Tatilde de onunla görüştüm ve halasıyla tanıştım. Akşam oturduğumuz yerde halası ve ben muhabbet ederken bir an baktım bizim sarışın yabancı insan gibi çekilmiş kenara bize bakıyor J Muhabbet güzel, manzara deniz kenarı zaten mis gibi, muhabbette de THK ve kurslar olunca muhabbet bitmiyor. Gece 2 sularında ayrılmak zorunda kalıyoruz. Bu muhabbet bitmez, ileride de görüşmek dileğiyle…